İstiklal

31 0 0
                                    

Yazmaya şu an, bu yatakta başlayacağımı hiç düşünmezdim. Aslına bakarsanız bundan sonra yazacağımı düşünmezdim ama şu gözyaşları var ya, yazmadan dinmiyor. Ruhumun çektiği acıyı dillendirmeden, acımı en azından kalemimle paylaşmadan sakinleşemiyorum. Yazacak bir kağıdın olması bile yalnızlığımı susturmama yetiyor bazen. Yazınca acım azalıyor mu? Elbette ki, hayır. Ama kalemi sımsıkı kavrayıp acımı kağıda işlercesine bastıra bastıra yazmak, ıslanan kağıt yırtılmasın diye kibar bi yazma şekline dönüşene kadar kafamdakilerin de durulmasını sağlıyor. Nerde daha hızlı daha koyu yazmışsam, yazmaya oradan başladığımı görebiliyorum. Islanıp kaybolan kelimelerimin de önemsizliğinin farkındayım, yiten hiçbir şey yok çünkü ıslanan tüm kelimeler yalnızlık..
Kim olduğumu mu merak ediyorsunuz? Ben o hiç arkadaşı olmadığını düşündüğünüz kızım. İstanbul'un alıp yitirdiği, eksilttiği zavallı bir insanım. Oysa ki 19 yaşımın hep en güzel yaşım olacağını düşünürdüm, sanırım büyümeye hazır değilim henüz. Yetişkinlerin hissiz, tekdüze hayatları bana göre değil. Ben heyecanlandığında ağzı yere değen, mutlu olduğunda havalara uçan, mutsuzken ölümden başka çare görmeyen, ne küçük kalabilmiş ne de büyümeyi becerebilmiş yalnızca bedenen olgun bir kızım. Yastığımın altı pişmanlıklarımla dolu ve uyumadan önce hayaller kuruyorum hala. Eskisi gibi sihre inanmıyorum belki ama inanmayı istiyorum hala.
Kötü insanların olmadığı bir dünya düşlüyorum. Stephine Meyer'ın Göçebe'sindeki gibi mesela.. İyi ruhlar olsun istiyorum ve daha birsürü şey...
Aldığım ilaçlardan mı bilmiyorum, bebek gibi ağlıyorum sürekli. Aklıma bile gelmiycek insanların karşısında ağlayıp rezil ediyorum kendimi, aslında çok da umrumda değiller.
En çok da yalnız hissediyorum, yapayalnız. Cem Adrian şarkılarındaki gibi bir yalnızlık..  En çok da "yalnızlık" şarkısındaki gibi.. Bağırıp çağıran, kırıp döken, mahveden, öldüren bir yalnızlık. İstiklal caddesinde yürürken bile kendini hissettiren bir yalnızlık tam olarak. İstanbul'da yaşayanlar bilir. Bir cumartesi akşamı yağmur damlaları gibidir oradaki insanlar. Hava ne kadar kötü olursa olsun, her adımda başka bir yabancıya değersiniz. Bazıları sertçe çarpar, bazıları değmemek için iki büklüm olur. İşte ben tüm o kalabalığın içinde kulağımda kulaklarım, dilimde ruh halime tezat neşeli bi şarkı, kimseyi umursamadan koşar adımlarla yürüyen kızım. Dışardan baktığınızda sizden hiçbir farkım yok, dikkat çekici bi özelliğim de yok. Ama içimde bir İstiklal kalabalığı var benim. Durmadan yürüyen insanlar, köşelerde dilenen çocuklar, bağırıp şemsiye satmaya çalışan satıcılar, hiçbir şeye aldırmayıp şarkı söyleyen müzisyenler.. Benim ruhum en az İstiklal kadar yorgun, eski. Sanırım kendimi yalnızca bununla tanımlayabilirim.

Ruhum İstiklal CaddesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin