Alora, bütün hafta boyunca tatil başlayana kadar yetiştirmesi gereken işler için oradan oraya koşturup durmuştu. Çalıştığı büyük mağaza noel sebebiyle yıl içinde olmadığı kadar yoğundu. Tatil öncesi son dakika alışverişleri nedeniyle hiç kimse hiçbir yere yetişemiyordu. İşi olmamasına rağmen kasa görevlilerine bile yardım etmişti bu hafta sık sık. Sonunda işleri gece vardiyası için gelen arkadaşına devredip arkasına bakmadan kendisini sokağa attı.
Yürürken tüm eklemlerinden akordu bozuk bir keman gibi kötü sesler çıkıyordu. Çantasının omzundan kayan uzun askını hafifçe kısaltmak için başını çantasına doğru eğdi. Birisi omzundan do notası çıkartacak kadar sert bir şekilde ona çarpıp özür bile dilemeden geçip gitti. Olduğu yerde durup elinde tuttuğu çantasını sert bir şekilde yere fırlattıktan sonra çatallaşmış sesiyle isyana başladı.
''Eğer bir kişi daha omzuma çarparsa kendimi yere atıp çocuklar gibi tepinerek ağlamaya başlayacağım.''
Kendisine en son çarpan kişinin henüz evden çıkmış ve parkasını iliklemeye uğraşan minyon tipli bir kız olduğunu gördüğünde iç çekti. Kızın üzerinde hemşire üniforması vardı. Nöbete gidiyordu muhtemelen. Kızmaktan vazgeçip en az kendine acıdığı kadar kıza da acıdı. Yüzüne düşen henüz yağmaya başlamış pamuk kadar yumuşak minik bir kar kristaline elini atıp almaya çalıştığında, kristal hemencecik eriyip eldiveninin yün iplikleri arasına karıştı. Tüm hayalleri, umutları ve dileklerinin her yıl yağan karla birlikte yeşerip, tüm ışıklar söndüğünde gecenin karanlığına karışması gibi...
Elini yumruk yapıp birkaç blok ötedeki evine doğru yürüyüşünü hızlandırdı. Evini düşününce yüzünde bir burukluk oluştu. Her zaman büyük ve içi çocuklarla, arkadaşlarla, hepsinden önemlisi onu seven insanlarla dolu bir yuva dilemişti. Şimdi ise şehir merkezinde bir apartmanın 8. katında, küçük, kullanışlı stüdyo tipi, tek kişiye ancak yetecek bir daireye sahipti. Ne bir kocası ne de çocukları vardı. Kendisi gibi yalnız olan hiç arkadaşı yoktu, yarın geceyi birlikte geçirebileceği.
Dalgınlığından kurtulduğunda asansörün içindeydi. Dairesinin bulunduğu kata geldiğinde asansörden inip soğuktan uyuşmuş ve karıncalanan parmakları ile anahtarlarını bulabilmek için çantasını karıştırmaya başladı. Bir yandan söyleniyor bir yandan çantasını karıştırıyordu. Anahtarlarını arama işi birkaç dakikaya kadar uzadığında sıkıntıyla ufladı. Elindeki eldivenleri çıkartıp montunun cebine soktu. Ufak bir araştırma sonucu bu kez anahtarlarına ulaşabilmişti. Bu esnada epeyce üşümüştü. Kapıyı açıp hızla artık ıslanmış montunu çıkartıp kapının dışına doğru salladı yerleri ıslatmamak için. Bir de ıslanan yeryüzünden yere yapışmayı kaldırabileceğini sanmıyordu. Montunu hemen girişte duran duvara monte edilmiş mini askıya asıp, bu askının da öncekiler gibi kırılmamasını diledi. Çantasını alıp Amerikan tipi mutfağına geçti.
İnce ceketini çıkarttı. Çantası ile birlikte koltuğa bırakıp kumandaya uzandı. Evdeki sessizliği bastırması için işten döndüğünde ilk işi televizyonu açmak olurdu. Televizyonu açıp saçma yılbaşı eğlencesi yayınlayan birkaç programı atladıktan sonra sonunda yılbaşı ile pek de alakası olmayan bir kanal bulduğunda kanal değiştirmeyi bıraktı. Kumandayı kenara bırakıp mutfak kısmına birkaç adımda ulaştı.
Bugün tabii ki hindi falan yemeyecekti. Bugün yarının tatil olmasından faydalanacak ve içecekti. Dolaptan bir gün önce pişirdiği tavuktan kalan iki budun durduğu basit cam tabağı çıkartıp mikro dalgaya attı. Sonrasında henüz açılmamış kırmızı şarabını alıp iki kadehle birlikte küçük masasına ilerledi. Birkaç dakika sonra tavuk ve şaraptan oluşan muazzam yemeği hazırdı. İç çekip iştahlı ve yemek düşkünü bir insan olmadığını hatırlattı kendine pek de iştah açıcı olmayan yemeğine bakarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bazı Dilekler Tutar-Tamamlandı
Short Story#wattytr2016 kazananı #3 bölümlük kısa hikaye Tüm dileklerin gerçek olduğuna inanılan gecede yıllardır inatla dilek dileyen ve hiçbir dileği gerçek olmayan 23 yaşındaki Alora. Gerçekleşmeyen tüm dileklerine inat, son bir umutla kolları sıvayıp...