"Enes hadi oğlum. Cuma saati yaklaştı. Bizde dükkanı kapatalımda çıkalım"
"Tamam Mahmut amca. Abdest'i tazeleyeyim çıkalım. Şimdi orda yer bulamayız"
"Hadi o zaman ben dışarıda bekliyorum."
Mahmut amca'yı bekletmemek adına lavaboya koşarken bir yandanda gömleğimin kollarını kıvırıyordum. Abdest'imi alıp kurulandıktan sonra Mahmut amca'nın bana huy edindirdiği " cuma günü beyaz çorap giyilir" sözüne uyarak beyaz çoraplarımıda ayağıma giyip hızla kapıya koştum. Yanına gittiğimde diğer esnaflardan kıymetli bir büyüğümüz olan İbrahim abi'yle sohbet ediyorlardı.
"Geldim Mahmut amca gidebiliriz. Nasılsınız İbrahim abi. Sizide ne zamandır göremiyoruz."
Sohbet ederek camiye doğru yürümeye başladık.
"Hiç sorma oğlum. Bizim kız'ı Türkiye'ye geri getirdikde. Öyle bir telaşımız vardı. Kaç gündür doğru düzgün dükkan'a bile uğrayamadım."
Mahmut amca merakla İbrahim abi'ye döndü.
"Hayırdır inşAllah İbrahim. Esma kızımıza bir hal mi oldu?"
"Ne sen sor ne ben söyleye'yim Mahmut abi. Biz bu kız'ı rahatca okulunu okusun diye gönderdik taa elin memleketine. Ne olduysa orda olmuş. Kendini kaybetmiş. Din'le imanla alakası kalmamış. Bende aldığım gibi geri getirdim. Nasipse hemen münasip birini bulup evlendirmeyi düşünüyorum."
Son cümlesinde gözleri beni bulunca başımı yere eğdim hemen. Ama o ısrarla devam etti.
"Enes gibi biri olsa keşke. Esma'nın hakkından anca onun gibi biri gelir."
Mahmut amca güldü birden.
"Elbet Rabbim saklamıştır kısmetini bir yerlere. Enes'e de zaten hayırlısıyla birini isteyeceğiz. Kader kısmet işi bu işler"
İbrahim abi mahcup bir suratla adımlarını hızlandırırken. Ben anlamaz gözlerle Mahmut amca'ya bakıyordum.
"Ne bakıyorsun Enes. Bende yaşlandım artık elime torunumu alıp sevmek istiyorum. Hem kazık kadar adam olmuşsun. Emine Teyzen böyle söylüyor. Mahallenin kızlarıda habire onu sıkıştırıyormuş. Bir an önce biriyle başgöz edelim dedi."
Yutkundum sadece. Her cümle biraz daha gerilmeme ve vücudumun ateş basmasına sebeb oluyordu. Merak ederek sordum.
"İyide kiminle Mahmut amca?"
"Orasını sonra görücezz. Hadi benim ayakkabılarımıda koy bakalım rafa. Acaba poşete koyup yanımıza mı alsak. Valla bu kalabalıkta bulamayızda. Eve takunya'yla dönmek istemiyorum."
Sorumu geçiştiriyordu.
"Ben güzel bir yere koyarım. "
Dedim o çoktan camiye girip saf'a dururken . Bende hızla ayakkabıları yerleştirip geçtim içeriye.
***
Namaz'ımızı bitirmiş imam'ın hutbe'sini dinliyorduk. Her zaman dikkatle dinleğim bu sözlere bu gün kafamı veremiyordum. Bütün düşencelerim Mahmut amca'nın söyledikleriyle doluydu. Evlenmek! Ailesiz büyüyen biri olarak aile kurmayı herzaman istemiştim. Ama kiminle. Emine teyze'ye sürekli benimle evlenmek istediğini söyleyen bir kız'la evlenemezdim. Ben hayallerimi öyle biriyle süslememiştim ki hiç. O gün canlandı yine gözümde. Gök mavisi gözleri geldi önüme. Kafamı sallayıp kendime gelmeye çalışınca beni izleyen Mahmut amca'yla göz göze geldik. Güldü bana. Elimi yüzüme kapattım. Hiç bukadar utanmamıştım hayatımda.***
Camiden çıkmış. Mahallenin taşlı yollarında sahilde olan dükkanımıza doğru yürüyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SATIRLARA SAKLI..
SpiritualÖyle güzel seyrediyordu ki denizi. Sanki daha önce hiç görmemiş, doyamamış, hissedememiş gibi. Öyle samimi. Öyle içten. Öyle güzel okuyordu ki kitabı. Sanki dünyadaki son kitapmış misali. Öyle dalgın. Öyle meraklı. Ama sonra yok oluyordu birden. Ki...