Koşuyordum, koşuyordum... Ama bacaklarım beni asla onlardan uzaklaştıramıyordu. Ciğerlerim artık isyan etme noktasına gelmiş, bacaklarım birbirinden ayrılmasına az kalmıştı. Ama bir an bile dursam sanki beni yakalayıp içine hapsedeceklerdi.
Kafamı çevirip rüzgardan önüme gelen saçlarımı savurdum. Görüntü netleşirken göz pınarlarıma dolan gözyaşlarım, yine bana ihanet ederek akmaya başladılar. Evet, tahmin ettiğim gibi beni takip ediyorlardı. Daha hızlı koşmaya çalıştım ama o 4 siyah varlıkla ne kadar koşarsam koşayım mesafemiz kısalmıyordu.
''Tatlım, kaç. Sakın durma.''
Annemin sesi rüzgarın fısıldamasıyla kulağıma dolarken istemsizce durdu ayaklarım.
''Anne? Anne nerdesin?''
''Durma, Başak kaç! Gelmek üzereler!''
''Anne!'' diye haykırdım uzun zaman sonra onun sesini duymanın verdiği çoşkuyla. ''Anne yalvarırım nerede olduğunu söyle!''
Başımı tutmuş deli gibi etrafıma bakınıyordum. Ama yoktu. Onun varlığı yalnızca sesten ibaretti. Ellerimi yüzüme kapatıp omuzlarımdan baskı yapan acıyla yere çöktüm. Ciğerim sökülürcesine ağlıyordum. Kalbime batan cam kırığı, beni öldürecek güçteydi. Ama sanki ne kadar ağlasam, o kadar akıtacaktım zehrimi.
Çevremi saran 4 siyah silüete kafamı bile kaldırmadım. Beni çok korkutuyorlardı, ama şu içimdeki fırtına onlara olan korkularımı örtüyordu. Artık direnmenin yolu yoktu. Kaçmanın yolları tıkanmıştı. Zaten gücüm de kalmamıştı. Artık bu 4 siyah varlıkla mücadele etmek, beni öyle bir zorluyordu ki...
Üstüme yavaş yavaş kapanırlarken hıçkırıklarım arttı. Beni içlerine saracaklarını biliyordum. Deli gibi korkuyordum. Onların üstüme kapanmasıyla hissettiğim tüm kötü hisler hançer olup kalbimi biraz daha yaraladı. Gözlerimi açamıyordum. Baskılarını üstümde hissediyordum. Olan neydi? Ölüm müydü? Yoksa yaşarken ölmek miydi?
Artık tamamen teslim olacağım sırada kolumdan çekilmemle çığlık attım. Siyahların içinden çıkmıştım. Gözüme çarpan sıcak ışıkla gözlerimi kıpıştırarak açtım. O kasvetli hava, yerini parlayan güneşin aydınlattığı manzarayı bırakmıştı. Birden elimden çekilip güçlü kollar tarafından sarmalandığımda, yaşadığım bu etki beni iyileştirmeye başladı. Gözlerimi kapattım. Evet, bu hissi biliyordum....
----
Gözlerimi yavaşça açıp, uykudan uyanmanın verdiği birkaç sarhoş dakika içinde şaşkınca etrafıma bakındım. Bana ayrılmış odada, yatağımdaydım.
Gördüğüm rüya suratımda önce dehşet ifadesi oluşturmuş sonra yerini küçük bir tebessüme bırakmıştı. Ellerimle yüzümü kapattım. Beynimdeki düşünceler yüzünden kafamda binlerce kuş aynı anda ötüyor gibi hissediyordum.
''Kafam yeterince karışık!'' diye hayıflandım kendi kendime.
Baygın hareketlerle ayağımı yataktan sarkıttım huzursuzca. Ayağı kalkıp dolabıma giderken aynadaki yansımama baktım. Gözlerim çökmüştü, demek ki gerçekte de ağlamıştım. Saçlarım karışmış halimle çok kötü görünüyordum. Bu halim aslında tam olarak da son 1 yıldaki 'ben'i anlatıyordu. Bıkmış, yorulmuş...
Tebessüm ettim aynadaki yansımama. İşte bu tebessüm de, büyülü sesin bu kötülük içinde bendeki etkisini simgeliyordu.
''Başak!''
Canım yengemin sesini duyunca suratımı buruşturdum. Sesi o kadar sinirime işliyorduki, bu nefret kokan sesi duymamak için ömür boyu yüksek sesle müzik dinleyebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜLÜ SES(DÜZENLENECEK)
De TodoYaşamak ile gerçekten yaşamak arasındaki ince çizgide sıkışıp kalmıştım. Yaşamak bile istemiyorken, beni o çizgiden çekip kendimize yeni bir çizgi çizebilecek birinin geleceğini nereden bilebilirdim?