16. Bölüm (Part2)

19 3 0
                                    

Arkadaşlar hikayeye başlamadan önce size önemli bir duyurum var. Lütfen diğer kitabımı da okur musunuz? Okursanız çok mutlu olurum! ;)
İsmi: "Bir Anime Manyağı". O zaman hikayemize başlayalım. Keyifli okumalar.

Tayfun'dan devam

Ben ne bok yedim yaa! Uyanırsa beni affetmiyecek. Onun üstünebir şeyler giydirip onu temiz yatağa aldım. Bunun üstünden 18 saat geçti halauyanmadı. Allahım çıldıracam ya!!

Güneş'ten devam

Peşimde bir dinozor koşuyor. Bende maraton koşucusunu aratmayacak şekilde koşuyorum. Dinozor beni tam ağzına atacakken. Bende bir sıçradım. Kurtulduğumu zannettim. Ayrılmış levhaların( toprağın magma tabakasına kadar yarıldığında oluşan yapıdır. bkz:cğy) arasındaki yüksek scaklıktaki magmaya düşüyorum. Bağırdım kimse yok. En sonda o lavın verdiği yakanacıyı vajinamda hissettim.

Kafamı kaldırarak uyandım. Ohh. Bu sadece rüyaymış. Ama acı kısmının gerçek olduğunu farkettim. Ve bir şeyi daha farketmem uzun zamanımı almadı. Dün Tayfunun benim zorla bekaretimi aldığını ve göz altı şişmiş , gözleri kızarmış biçimde bana bakan bir adet Tayfun'un yatağın başında beklemesi gibi.

Onu görmemle başımı onun zıttı yönüne çevirip tekrar başımı koymam ve kolumu birleştirmem bir oldu.

"Yaptıklarım için üzgünüm. Kendimi tutamadım."

"..."

"Bir şey söylemeyecek misin ? "

"..."

Ses tonu gittikçe artıyordu.

" İstersen bağır, çağır, küfret ve döv beni ama susma. Susmandan hoşlanmıyorum."

Aslında susmak bütük bir erdemir. Ben yine susmaya kararlıyım.

Kalkıp gittim odanın kapısına doğru ama bir elin kapıya sertçe dayandığını gördüm.

"Beni terkedemezsin."

"Yaptım bil."

Onun elini çektim kapıdan. Ama bu sefer beni belimden sarmaladı. Ve sarmaladığı gibi beni kendine çevirdi. Sonra beni yan duvara alıp dudağıma yapıştı. Onun dili benim dilimi buldu. Sonra beni nefes nefese bırakıp üstümdeki kıyafetleri çıkarıp attı. Diliyle göğüsümün ucunu bulup diliyle baskı yaptı. Kulağıma yöneldi ve orayıda yaladı. Ben ise onu var olan gücümle itmeye calışıyorum. O da kendi aletini çıkardı ve ben kafamı hayır anlamında salladım. O yine arzulu biçimde bana bakıyordu.

"Olmaz Tayfun !!"

O bir şey demeden ellerini, bacaklarımı açtırtacak biçimde koyup benim içime girdi. Sonra üzerime eğilip beni öpüp bir yandan harketleniyordu. Canım çok acıyor. Onun boynuna ellerimi koydum. Onun arkasından dayanıyordum. Kafamı ani bir hareketle yana bıraktım.

"Yapma, acıyor."

"Tamam kuşum. Seni şimdilik bırakacam" deyip yaptığı işi bitirdi. Hala acıyordu. Kendimi tutamayıp ofladım.

"İyi misin?"

"Sence?!!!"

"Lütfen bana trip atma kuşum, istediğini yapacağım ve gezdirecem. Bak söz." deyip elindeki serçe parmağını bana doğru uzattı. Bende ona serçe parmağımı uzatıp sıktık.

"İstediğim yeri, ha?"

"Evet!"

Hazırlandık ve onun garajındaki motorsikletine bindik. Ben onun arkasındaydım. Tutundum ona. Güldüğünü hissettim. Bir sabır çektim. Allahım sen nelere mukayyetsin?! Ama dur sana yapacağımı biliyorum Tayfun Bey!!

"Hastaneye gidelim mi? Malum beni bırakmıyorsun."

"Neden böyle bir şey soruyorsun?"

Sanki onu sinirlendirdim gibi. Neyse hayırlısı.

"Tamam Güneş hastaneye gidiyoruz. Ordan da sana kadın hastalıkları bölümünden bir randevu ayarlatırım."deyip telefonla randevu için konuştu.

Çok kolay izin verdi. Ve sanırsam aklımı da okudu. Normalde bir erkek izin vermez. Ama söz konusu canavar olunca ne edeceği belli olmaz.

Tamam, tamam. Oldu, iyi günler " deyip telefonu kapattı. Ve bana sinirli sinirli baktı. Uzuunca.

Bende ona 'Hayırdır!?, Bir şey mi var? ' bakışı attım.

"Evet birşey oldu Güneş. Mesela bana canavar demen gibi"

"..."

Vallaha aklımı okuyormuş. Ahh tabi Drake'in dediği aklıma geldi. Kendisi de bir kurt adamdı. O alfaysa elbette okuyacak.

"Aferin. Şunu öğrenebildin ya. Helal olsun"

"Sen benimle dalga mı geciyorsun ha?"

O sırada motoru durdurdu. Kenara çekti. Ve indi. Bende inip yola yürüyerek devam ettim. O ise bana bir yandan bağırıp bir yandan geliyordu.
"Hey! Nereye gittiğini zannediyorsun?"

"Cehenneme!!"

"Bak Güneeşş. Şaka yapacak gibi durmuyorum. Asabımı bozma."

"Bir şey soracam Güneş, hala nasıl yürüyebiliyorsun bu durumdayken?!"

"Ben nasıl zor koşullarda kara kuşağımı aldıysam böylede dayanabilme özelliğim var. "

Onun adım sesleri yaklaşırken biraz daha adımlarımı hızlandırdım. Sonra ise koşmaya başladım. Sonra aniden havalandım. Beni kucağında taşıyordu ben ise debeleniyordum. Beni motorsiklete bindirdi. Ve hastaneye vardık. Beni direk kürtaja aldılar. Nihayet kurtuluyorum şu embriyodan. Adam yatmamı söyledi. Yattım. O bölgeyi uyuşturan iğneyi soktular. Sonra doktor memnuniyetsizlikle iğneyi gösterdi. İğnenin ucu erimekten yamulmuştu.

"Üzgünüm. Ama direk neşterle o bölgeye müdahale etmem lazım" deyip neşteri eline aldı. Tam yapacakken yine bir şey oldu. Kafasını kaldırıp hayretle gözlerini açtı.

O neşter de büküldü?!!!!
VE BEN HİÇ HİSSEDEMEDİM BİLEE!!!

Allahım ben neti yanlış yaptım. Kahretsin. O piç kurusu biliyordu. Ondan gelen bu bebek lanetliydi. Ve sesini bile çıkartmadı. Dengesiz güç kullanan pezevenk!!

"Sanırsam burada işim bitti. Ben gidiyorum doktor bey. Size iyi günler deyip altımı giyindim. Dışarı çıktığımda onun yüzüne sağlam bir yumruk geçirecektim.

O göründü. Ona gülerek yaklaştım. O da bana güldü. Sonrada yumruğu yüzüne çaktım. Çakmamla beraber elim dayanılmaz bir acıya tabi tutuldu. Vurduğum yüz, yüz değildi. Sanki bir taşa vurmuşum gibi acıyordu. Ne kadar hakaret etsem az kalacak biçimde acıyordu.

"Güneş, anla artık. Sen kuş ben timsah misali. Ya da sen kuzu ben ise KURT misali... Artık benden kaçamazsın."


Arkadaşlar konuşmayı kısa kesecem. Benim hikayemi sabırla bekleyip okuyanlar, arkamdan küfür etmeyenlere, Allah önümüzdeki haftada alacağınız karnelerin hepsi yüksek not olsun. Yazarınızdan AMİN. Arkadaşlar cidden şarjım bitmek üzere. Sağlıcakla kalın.

Not: Karne hediyeniz benden ;) (15 tatilde gelecek)









































































Üç Romatik DeliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin