Bugün benim doğum günüm!
18'e giriyorum bugün! Koskoca on yedi yılı arkamda bıraktım iyisiyle, kötüsüyle. En önemlisi herşeyini ayrı bir sevdiğim annemle kocaman bir on yedi yıl geçirdim, hep diyordu bana 'Bir gün kendi ayakların üzerinde duracaksın kızım' diye. Galiba bugünden bahsediyordu, artık kendi kararlarımı verebileceğim yaştayım ve herşeyin bilincindeyim. Dahada önemlisi yaşıtım olan insanların çoğundan daha çok tecrübeliyim hayat konusunda. On yedi yıl boyunca hiç göremediğim bir babam vardı(!) akraba hitabında kimseyle tanıştırmamıştı beni annem şu ana kadar. Üstüne üstün annemin tek evladıyım, bu yaşıma kadar sırt sırta bir çok şeyin üstesinden geldik. Her zaman, her yerde ezilen taraf ben olsamda hiç yılmadım. Gittiğim yerlerde gözlüklerim yüzünden dışlanıyordum, hiç bir arkadaşım beni sevmiyordu. Bir çoğu kaba kuvvet ile taarruza geçiyordu bana karşı. Annem ile herşeyimi paylaştığım için sürekli aynı cümleyi her seferinde duyuyordum 'Bir gün kendi ayakların üzerinde duracaksın kızım' evet anne. O gün, bugün. Hissediyorum. Annem ile kendimizi geçindirmek için sürekli çalışıyorduk. Daha doğrusu annem benim çalışmama karşıydı, sürekli 'Sadece okulunu bitir' diyordu ama içim hiç bir zaman rahat etmemişti. Hep bir yük olmamak için elimden geleni yapmıştım. Okul ve iş arasında gidip geliyordum, bu sene son senem. Okul bittiğinde sürekli annemin yanında olacağım. Hiç bir sosyal aktivitem yoktu. Öyle şeylere ayıracak vakit bulamıyordum, bulabilsem bile benimle birşeyler yapacak arkadaşım yoktu. Yalnızdım. Yalnızdık. Sanki annem ile benim kaderim böyle yazılmıştı.
Sahi kader demişken? Neden biz?
*****
Yine sıradan bir gündü benim için. Bu gün doğum günüm ama kutlayacak bir arkadaşım olmadığı içim evde oturmuş ders çalışıyordum. Kitaptan kafamı kaldırıp saate baktım '22:44' annemin gelmesine on dakika gibi birşey var. Bugün yardıma gelmemi istememişti, acaba doğum günüm yüzünden mi?
Masamdan kalkıp mutfağa doğru ilerledim, annem geldiğinde ona güzel bir yemek hazırlamalıyım, kesin acıkmıştır. Dolabı açıp elimizde kalan malzemelere baktım ve baktığıma pişman oldum. Patates ve domatesten başka birşey kalmamıştı. Olsun... Buda yeter... Patatesi alıp soymaya başladım ve ardından güzelce bir yıkayıp doğradım, en azından patates kızartabilirim değil mi? Aç kalmayacağız?
Tavaya yağı koyup ocağı yaktım. Doğradığım patatesleri tavaya yavaşça koyarken yağın üzerine sıçramamasına dikkat edercesine geride durdum. Kayan gözlüğümü düzleyip patatesin kızgın yağda kızarmasını izlemeye koyuldum. Patates kızarırken, bir taraftanda domates dilimlemeye başladım.
Domatesi dilimledikten sonra bir tabağa koyup masaya götürdüm, mutfağa döndüğümde patateslerin kızarmış olduğunu görünce yağını süzüp onlarıda bir tabağa koydum ve ardından kalan patatesleri tavaya boşalttım. Mutfağı düzenledikten sonra televizyonun karşısına geçip 'Supernatural' adlı diziyi açtım, patates kızarırken bende biraz zaman geçireyim. Dersime yeteri kadar çalışmıştım. Hem bugünü önemsemesem bile sonuçta doğum günüm, kendime biraz izin verip dinlenebilirim.
Televizyonu izlemeye dalmışken burnuma yanık kokusu gelmeye başladı. Aman Allah'ım! Bu dizi hep böyle yapıyor, izlemeye başladığımda herşeyi unutuyorum! Koşar adımlarla mutfağa doğru ilerlerken ayağım kaydı ve yere düştüm. Sakin ol Milena! Hemen kalkıp ocağı kapattım ve ardından içindeki yanmış patateslere iç çekerek bakmaya başladım. Olamaz ya!
Neyse ki anneme yetecek kadar yapmıştım, yoksa vicdan azabı çekeceğime emindim. Yanmış patatesleri çöpe döktükten sonra tavayı bulaşık makinesine yerleştirdim ve ardından patates tabağınıda alıp masaya koydum. Hadi gel benim koruyucu Meleğim!
Saate baktığımda '23:12' olduğunu gördüm. Annem hiç bu kadar geç kalmazdı?Telefonumu elime alıp annemin numarasını çevirdim. 'Böyle bir numara kullanılmamaktadır' nasıl yani? Daha düne kadar annemle konuşuyordum. Tekrar dikkatlice numarayı çevirip bir daha aradım ama aynı şey. Bir terslik var ama ney. Belki de telefonunu düşürmüştür ve şu an eve varmak üzeridir. Kötü düşüncelere yer yok Milena! Yasaklamıştı annem! Elimde değil? Yapamıyorum.
Kafamdaki kötü düşüncelerden uzaklaşmak için kitabımın başına geçtim ve ders çalışmaya başladım. Hep böyle yapıyordum. Birşeyler ters gitti mi, kendimi ders çalışırken buluyordum. Hiç bir zaman diğerleri gibi olamadım. Herşeyimiz farklıydı, şu ana kadar bir erkek arkadaşım bile olmamıştı. Dalga geçmekten başka birşey yapsaydılar olabilirdi.
Kafamı kaldırıp tekrar saate baktığımda '00:23' olduğunu gördüm, ders çalışmaya daldığımda zamanın nasıl geçtiğini fark etmemiştim bile. Bu işte gerçekten bir gariplik var, hiç bu kadar geç kalmazdı annem. Telefonumu elime alıp tekrardan numarayı çevirdim ama yine aynı şey, lanet olsun!
Telefonu koltuğa fırlattıktan sonra elimle saçlarımı dağıtmaya başladım, kimsemiz yok. Koskoca şehirde tek akrabam annem, şimdi kime gideceğim ne yapacağım ben. Polis? Hayır polisi aramamalıyım olmaz. Annem çaresiz olduğumu gördüğünde kızar bana.
Kafamın içinde tek tek bir sürü fikiri elerken kapının oradan bir ses geldiğini duydum ve düşüncelerimden sıyrılıp "Anne!" Diye bağırarak kapıya doğru koştum ama kimse yoktu. Lanet olsun! Salona doğru giderken bu seferde mutfaktan bir ses geldi. "Kim var orada!" Diye bağırdığımda bir karşılık alamadım. Aptal Milena! Birisi olsa sana cevap mı verecek sanki!
Kendi kendime kızdıktan sonra koltuğa oturdum ve başımı dizlerimin arasına alarak çaresiz bir şekilde beklemeye başladım. Korkuyordum.
Pencerenin aniden açıldığını duyduğumda kafamı kaldırıp pencereye baktım ama birşey yoktu. Koltuktan kalkıp pencereyi kapatırken arkamdan birinin nefes aldığını geldiğini hissettim, korkudan kafamı hiç arkaya çevirmeden çığlık atmaya başladım ve cesaretimi toplayıp hızlıca arkama döndüm. Yine kimse yok. Allah'ım yardım et. Korkar adımlarla koltuğa doğru ilerlerken kafamın içinde birşeyler yankılandı 'Korkma! Hisset! O sensin! Melez!' O seste neydi! deliriyormuyum acaba, neler oluyor neler! Bugün benim doğum günüm ya! Koltuğa uzanıp bacağımı kafama kadar çektim ve düşünmeye başladım. Annem gelsin başka birşey istemiyorum!
Gözlerimi kapatmış içime çekilmiş bir pozisyonda dururken vücudumun rahatladığını hissettim, aniden bir huzur geldi. Biraz önceki korkudan eser kalmadı, gözlerimi açıp etrafa bakındığımda huzurla aydınlatılmış gibi parlıyordu. Deliyorum galiba cidden! Yada uykuya daldım, uyan Milena, annen gelmeden uyumak yok!
Gözümün önünde aniden parlayan yuvarlak noktaya bakamadığım için kafamı çevirdim ve kolumla yüzümü kapattım, işin garibi korkmuyordum. Rüyada olduğum ap açık ortada.
Saçımı okşayan bir el hissettiğimde kafamı kaldırıp önümde ışıklar içinde duran şeye baktım, isimi herneyse. Yüzü belirgin değildi, birşey gözükmüyordu. Sanki gökyüzünü gizleyen bir bulut gibi."Artık kendi ayakların üzerinde duracaksın Milena, vakti geldi. Korkma!"
Işığın içinden gelen ses kanımın durdurmasına bir sebepti, bu annemin sesi!
"Anne korkuyorum gel, lütfen gel. Bak bekliyorum seni yemekte hazırladım" ağlamalı bir ses tonuyla karşımdaki ışık süzmesiyle konuşmaya başladım. Belkide ben uyurken gerçekten annem geldi ve saçımı okşuyor?
Kurduğum cümleden sonra ışık süzmesi yavaşça dağılırken bir şey daha söyledi."18. Yaş gününe kadar ulaştırdım seni, benim görevim buraya kadardı" diyip yok oldu.
Uyanma vakti geldi artık! Annemi istiyorum ben!
Işık süzmesi tamamen yok olduğunda patlama gibi birşey oldu ve ardından düşüncelerimin yavaş yavaş uzaklaştığını hissedebiliyordum. Yorgun düşüyorum. Sanki rüyada değilim de uykum geliyormuş gibi, uyumak istiyorum. Rüyada bile.
Gözlerimin kapandığını gerçekmiş gibi hissedebiliyordum.
Arkadaşlar yeni bir hikayeye başlamak istiyorum, sizce nasıl bu bölüme kesinlikle yorum atabilir misiniz? Devam edeyim mi etmeyim mi? Çok değişik bir genç kurgu yaptım, bildiğimiz şeylerin üstüne farklı farklı kurgular koydum. Harika bir şey olacak gibi ama sizin düşünceleriniz önemli benim için. Okuyanlar sizlersiniz sonuçta, lütfen yorumlar mısınız?