DELİ BÖLÜM-5

63 7 2
                                    

*Bölüm şarkısı: Model-Değmesin ellerimiz.*

Rimelimi ve eyelinerimi sürerken Damla bana bakıyordu. Hüzünlüydü ve gözleri biraz doluydu. Aynadan sürekli göz göze geliyorduk ama bir kelime dahi etmiyorduk. İkimiz de dilimize kilit vurmuş bir şekilde duruyorduk. En son kırmızı rujumu da sürdükten sonra arkamı dönüp Damlaya baktım. Göz göze geldiğimiz de biraz durduk. O bana gözleri ile cümleler, kitaplar, destanlar anlatıyordu bense sadece af dileyen gözlerle ona bakıyordum. Bunu yapmak zorundaydım. Benim yüzümden başkalarının ölmesine göz yumamam. Seslice yutkundum ve Damlaya doğru bir adım attım. Damlaya doğru attığım adım ile Damlanın bana sarılarak ağlaması bir oldu. Benim de gözlerim dolmuştu ama onu sakinleştirmek için ağlamamam gerekiyordu. Saçlarını okşarken "Şhhh, tamam geçti. Bana birşey olmayacak." Gibi şeyler mırıldanarak onu teselli etmeye çalışıyordum. Damlanın ağlaması daha da artıyordu. Bir süre daha öyle kaldıktan sonra kafasını kaldırarak kızarmış gözlerle bana baktı. "Eğer kendine dikkat etmezsen katil olurum. Ve hapishane'ye girmek için fazla güzelim" kıkırdayarak benden ayrıldı ve burnunu çekti. Ben de gülerek tamam anlamında kafamı salladım. Kapı hafifçe tıklatılıp açılınca Gökkuşağı'nın kafasını gördük. Bakışları ilk bana ardından Damlaya kaydı. Damlanın bu halini görünce gözleri şaşkınlıkla açıldı ardından büyük ve hızlı adımlarla Damlanın yanına gitti. Kaşlarını kaldırarak sordu "Ney oldu sana?". Damla bana bakarak cevap verdi "Biraz hasret giderdik." Ardından tatlı tatlı gülümsedi. Damlanın yanına giderek yanağından öptüm ve kolumu omzuna doladım. Göktuğ, ben ve Damla sessizce ayakta bir süre durduk. Ardından Göktuğ sessizliği bozmak amacıyla ''Hadi hazırsan gidelim.'' diyerek söze başladı ardından kapı açıldı ve içeriye Cenk girdi. Üçümüzün de bakışları Cenk'e döndü. Cenk üzerimdekileri süzdükten sonra çatılmış kaşlarla yüzüme baktı ve ''Bunlarla mı gideceksin?'' diyerek sordu. Sanki bana ''Ben Göktuğ'dan hoşlanıyorum.'' demiş gibi baktım. Üzerimde kalın siyah bir çorap, siyah kısa bir şort, Pink Floyd tişörtü ve Victoria Secret's dan aldığım siyah hırkam vardı. Ayağıma da siyah uzun botlarımı giymiştim. Kızması şu anda saçmaydı. ''Evet, bunlarla gideceğim. Bir sıkıntı mı var?'' diyerek tek kaşımı kaldırdım. Oda benim gibi tek kaşını kaldırdı ve kollarını göğsünde bağladı ''Evet var Gece hanım. Ben bir kızı bu kıyafetlerle oraya götürmem.'' diyerek karşılık verdi. Gözlerimi devirdim ve ''Şu anda saçmalıyorsun biliyorsun dimi?'' bu sözlerimin ardından yerdeki bavuluma uzandım ve çekçeğinden tutarak kaldırdım. Yatakta duran siyah Adidas çantamı da alarak sırtıma astım. Şimdi fark ettim de simsiyah olmuştum. Ama alışkınım. Siyah benim için bir dosttu. Hiçbir zaman beyaz ağırlıklı giyinmemiştim. Beyaz fazlasıyla asil bir renkti. Zerafetin ve Asilliğin rengi beyaz... Siyah ise beyazın zıttı bir renkti. Zerafet'ten çok asi bir renkti. İsyankarlığı temsil ediyordu. Kapının arkasında duran siyah deri ceketimi alarak koluma astım ve bavulumu peşimden çekerek kapıya doğru yürüyordum ki Cenk kolumdan tuttu. ''Ben bir kızı bu halde oraya götürmem demiştim'' dedi dişlerinin arasından. Kolumu ellerinin arasından hızlıca çekerek belimdeki silahı gösterdim. ''Ben kendimi koruyabilirim. Beni hafife alma.'' sinirli bir şekilde söylediğim sözlerden sonra Cenk'e omuz atarak kapıyı açtım. Damla hemen yanıma geldi ve aşağıya indik. Aşağıda Kaan, Cem ve Akın vardı. Onlarda bizi görünce ayağa kalktılar. Aşağıdakilerde bizim kadar stresliydi. Uzun bir sessizlik olduğu zaman kolumdaki deri ceketi üstüme geçirdim. Kafamı kaldırıp salondakilere göz gezdirdim. Hepsi pürdikkat beni izliyordu. İçeride ölüm sessizliği vardı ve ben bu sessizlikten pek hoşlanmamıştım. Bunu anlayan Akın söze başladı. ''Gece biliyorsun eğer istemiyorsan bunu yapmak zorunda değilsin. Bu çok tehlikeli bir iş. O adamın ney planladığını sende dahil herkes biliyor. Her an vaz geçebilirsin. Çünkü burada seni kimse 'niye vaz geçtin' diye sorgulamaz.'' Evet lanet olsun ki o adamın ney planladığını biliyordum. Beni oğluyla evlendirecekti ve esrarengiz bir şekilde ben ölecektim ardından bütün sahip olduğum varlıklar onun ve oğlunun olacaktı. Tamam belki bir konuda haklıydı ama bunu yapmak zorundayım. Yetimhanedeki arkadaşlarımın bir suçu yok ve benim yüzümden cezalandırılmamalılar. ''Akın, yetimhanedeki arkadaşlarımın bir suçu yok ve benim yüzümden cezalandırılacaklar. Onlar bunu hak etmiyor. Eğer cezalandırılacak birisi varsa, oda benim. hiçbir suçu olmayan insanlar değil. Sakın benden bu iş konusunda vaz geçmemi istemeyin.'' Yerdeki bavulumu tekrardan elime alıp yürümeye başladım. Cem kolumdan tutup belimdeki silahı aldı ve bana gösterdi ''Eğer bunsuz kendini koruyabiliyorsan, güvendesin demek. Çünkü seni göz göre göre silahla içeri alacaklarını sanmıyorum.'' şu sıralar neden herkes haklı çıkıyor ki? ''Evet kendimi silahsız da koruyabilirim.'' Cem de peki anlamında başını salladı ve kolumu bıraktı. Hepimiz birlikte evden çıktık ve arabanın yanına gittik. Sessizce yutkundum ardından arkamı dönerek Damlaya baktım. Gülümseyerek yanına gittim ve sımsıkı sarıldım. Oda aynı şekilde bana karşılık verdi. Uzun bir süre sonra birbirimizden ayrıldık. Hiçbir kelime dahi etmeden bavulumu arabanın bagajına Kaan ile yerleştirdik. Beni oraya Kaan ile Cenk götürecekti ki orasının daha neresi olduğunu bile bilmiyorum. Kaan'a sorduğum da bana eski bir depo olduğunu söylemişti. Neden orası dedim ama herhangi bir cevap daha alamadım. Bavul zaten ufacık bir şeydi. İç çamaşırlarımı, 2 pantolon 2 tişört ve 2 tanede gömlek koydum. Geri kalan gerekli şeyler ise sırt çantamdaydı. Hızlıca arka koltuğa oturdum ve Kaan da ön koltuğa oturdu. Cenk zaten arabada hazır bir şekilde oturuyordu. Camdan Cem, Göktuğ, Akın ve Damlaya el salladım. Cem, Göktuğ ve Akın el sallarken Damla öpücük atıyordu. Bende ona öpücük attım. Önüme döndüğüm zaman Kaan hemen söze başladı. ''Gece zaten planı biliyorsun. Eğer çocuk ile fazla ileriye gitmezsen çipi de görmez.'' diyerek pis pis sırıttı. ''Kaan pislik yapma.'' diyerek uyardım. Çünkü çipi fark etmesinler diye sütyenimin kopaçısına taktım. Daha doğrusu Damla taktı ve sabahtan beri bununla dalga geçiyorlar. Cenk ile Kaan bu dediklerime gülerken bende hafiften kıkırdadım. Dışarıya bir süre baktıktan sonra ormanlık bir alana geldiğimizi fark ettim. Oturduğum yerde doğrulup dışarıyı inceledim. Kaşlarımı çatarak Kaan ve Cenk'e baktım. Kaan dikiz aynasından bakışlarımı yakaladı ve ''Gece depo az ileride. Merak etme biz varken sana bir bok yapamazlar.'' dedi güven veren sesiyle. Kaan'a şaka maksatlı küçümseyen gözlerle baktım ve ''Siz olmadan da bana bir bok yapamazlar. Ben kendimi korurum'' diyerek saçlarımı elimle savurdum. Üçümüz birden kahkaha attık. Bir süre sonra ağaçların arasında büyük bir depo göründü. Kalp atışlarım hızlandı. Bu kalp ritminin artma olayı içimde büyüttüğüm nefret ve intikam duygusundan mı yoksa biraz da olsa korktuğumdan dolayı mı, çözemedim. Sesli bir şekilde yutkunup kafamı Cenk ile Kaan'a çevirdim. Onlarda yutkundu. Onlarında biraz da olsa korktuğu belli oluyordu. Cenk birden arabayı hızlandırıp depoya doğru sürmeye başladı. Cenk'e baktığımda parmakları direksiyonu tutmaktan bembeyaz olmuştu. Sinirli gözüküyordu. Yerimde kıpırdanıp depoya bakmaya başladım. Çok büyük olmasa da büyüktü. Eski bir depo demişlerdi ama yepyeni duruyordu. Sanki her zaman kullanılıyormuş gibi. Dışarıdaki duvarları siyah ile griden oluşuyordu. Büyük ve kahverengi bir kapısı vardı. Dışarıda bizim arabanın aynısından 2 tane daha vardı. Range Rover. Bizim ki siyahtı. Diğer ikisinden birisi beyaz diğeri de siyah. Kapının önünde 2 tane adam vardı. Bellerinde silah vardı. Demek ki canım kocam(!) gelmiş. Daha çocuğun ismini bile bilmiyorum. Ama ne var ki yakında kocam olacaktı. Sinirli ve stresli bir şekilde oflayarak önüme döndüm. Araba deponun önüne geldiği zaman sesli bir şekilde durdu. Her taraf toz duman olmuştu. Depo kapısının önünde duran iki silahlı adam elleri tetikte bir şekilde bize bakıyorlardı. Cenk ile Kaan bana bakıp arabadan inmem için işaret yaptılar ve arabadan indiler. Bende arkalarından arabadan indim. Kapının önünde duran iki ızbandut birbirlerine baktılar. Sağdaki adam hızlı adımlarla depoya girdi ve birşeyler söyledi. Burdan sesleri fazla iyi anlaşılmıyordu ama birileriyle konuştuğu belliydi. Adam dışarıya çıktı ve arkadaşına bir şeyler söyledi ama içeriden birileri kavga etmeye devam ediyordu. Biz de bu arada arabanın kaputuna yaslanarak onları izlemeye başladık. Sanki onları biz buraya çağırmışızda kapının önünde onları bekliyormuşuz gibi görünüyordu. En sonunda o iki ızbandut bir şeyler daha konuşup bize doğru yürümeye başladılar. Ben birden gerildim ve dik durmaya başladım. Kaan ve Cenkde ayni şekilde durmaya başladılar. İki ızbandut yanımıza geldi ve bir tanesi kolumdan tutup beni biraz kendine doğru çekti. Ben daha bağırıp küfür edemeden Kaan atıldı;''Çek lan ellerini onun üzerinden!'' ardından adamın elmacık kemiğine yumruk attı. Adam yere düştü ve Kaan'da üzerine çıkıp yumruk atmaya devam etti. Diğer ızbandutu da Cenk aldı ve oda yere yatırıp yumruk atmaya başladı. Onlar böyle kavga ederken ben onları izlemeye daldım ve arkamdan gelen adamı fark etmedim. Adam geldi ve iki kolumdan tutup ileriye savurdu. Üzerime gelip elini kaldırdı. Tam bana vuracakken kolunu tutup ters çevirdim ve erkekliğine dizimi vurdum. Adam inledi ve yere, dizlerinin üstüne düştü. Kısa olan saçlarından tutup kafasını kaldırdım ve yüzüne yumruk attım. Zaten fazla güç kullanmadım ama adamın en hassas yerine vurduğum için kim durursa dursun yine de vücudun da aynı etki ve aynı acı oluşur. Adamı bırakıp omuzlarında ettirerek adamın yere düşmesini sağladım. Ardından Cenk ile Kaan'a baktım. Bana azda olsa şaşkınlık ile bakıyorlardı. ''Kendimi koruyabilirim demiştim''. Arkadan alaylayıcı düzeyde yavaş bir alkış sesi geldi. Arkamı döndüğüm zaman Turgut ve bir çocuk ile karşılaştım. İçime o kadar yoğun bir nefret duygusu geldi ki, yanımda silahım olsa hiç beklemem kafasına sıkarım. Ellerimin yumruk şekline geldiğini ve çok sıktığımı avuç içlerimin acımasız ile fark ettim. Adam sinsi bir sırıtış ile beraber üzerime yavaş yavaş yürümeye başladı. "Görmeyeli ne kadar da büyümüşsün, Gece. En son karşılaşmamız 11 yıl önceydi. Kendini geliştirmişsin. Ve büyüdükçe daha da çok babana benzemeye başlıyorsun." Yanıma gelip bir tutam saçımı kulağının arkasına attı. Kafamı geri çekerek sinirli bir şekilde konuştum. "Bir kez daha ailemin ismini ağzına alırsan ve bir daha bana dokunursan seni gebertirim." Sinsi bir şekilde sarılmaya devam etti ve "O kadar emin olma küçük hanım. Yada babanın dediği gibi sana da Eylül mü demeliydim?" bir anlık cesaret patlaması ile adamın üzerine yürüyüp elimi havaya kaldırdım. Tam yumruğumu yüzüne vuracaktım ki arkasında ki çocuk bir adım atarak adamın önüne geçti ve kolumu tutarak Turgut'a vurması engelledi. Dişlerinin arasından "Sakın bir daha böyle bir şeye kalkışma!" diyerek uyardı. Kolumu hızlıca çocuğun elinden kurtardım ve Turgut denen herife baktım. Sessizce yutkunup parmaklarımı çıtlattım. Turgut arkasında ki adamlara dönüp "Hanımefendinin çantalarını alalım lütfen" diyerek nazik bir şekilde emir verdi. Arkasındaki iki ızbanduttan bir tanesi arabaya yöneldi ve sırt çantamı arka koltuktan aldı. Bagajı açması için Kaan ile Cenk'e döndü. Kaan adama omuz atarak arabanın arka tarafına geçti ve anahtar ile bagajı açtı. Izbandut bagajdan küçük valizimi aldı ve o iki çanta ile beraber yanımıza geldi. Turgut kafasıyla ilerdeki siyah arabayı gösterdi ve Izbandut arabaya giderek çantaları arabaya yerleştirdi. Tam arabaya yönelecekken aklına bir şey gelmiş gibi durdu ve topuklarının üzerinde dönerek tekrardan çocuk ile yanımıza geldi. "Bu arada tanıştırmayı unuttum. Gece bu Ateş. Oğlum ve senin de müstakbel Kocan. Ateş bu Gece. Müstakbel karın" elleriyle bir beni bir de Ateş denen çocuğu gösterdi. Ardından sarılarak gitti. Çocuğa döndüğüm de göz göze geldik. Hemen bakışlarımı kaçırdım ve arkamı dönerek Kaan ile Cenk'in yanına gittim. İkisine de aynı anda sarıldım. Onlarda bana aynı şekilde sarıldı. Kendime iyi bakacağım anlamında sözler verdikten sonra ayrıldık. Ateş'in yanına gidip arabaya beraber yürüdük. Arabaya bindik ve ben emniyet kemerini baktıktan sonra camdan dışarıya baktım. Cenk ile Kaan'a el salladım. Araba hareket edince yerimde sabit bir şekilde durmaya başladım. Bakışlarımı Ateş'e çevirdiğim de düşünceli bir şekilde yola odaklandığını fark ettim. Temel olarak yakışıklıydı. Pürüzsüz bir teni vardı. Uzun boyluydu ve bir kızın isteyeceği türden vücudu vardı. Boğazımı temizleyerek ilgisini kendime çektim. Bakışları bana döndü ve soru sorarcasına kaşları havaya kalktı. Bende lafı gevelemeden sordum "Gideceğimiz her fazla uzak mı?". Çok yorgunum ve uykum da var. Eğer yol uzunsa arabada uyurum diye sordum. "1-2 saatlik yol var. Eğer yorgunsan uyuyabilirsin." diyerek cevap verdi. Bende bu fırsatı değerlendirecektim tabi ki." Tamam o zaman ben uyuyacağım. Geldiğimiz de uyandırırsın." diyerek gözlerimi kapattım. Eğer yorgunsam gözlerimi kapattığı gibi uyurum. Uyumadan önce duyduğum ve hatırladığım tek şey Ateşin tamam anlamında bir şeyler mırıldandığı.

****************************************************************************************************

Selam arkadaşlar. Uzun bir aradan sonra tekrardan karşınızdayım. Fazla bir şey anlatmaya gerek duymuyorum. Oy ve yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Öpüldünüz! Bölümlü haftalar dilerim.




DELIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin