Magic of Love

207 6 3
                                    

Merhaba, bu hikayeyi yayınlama konusunda oldukça endişeliydim.Umarım endişelerim boşa çıkar, umarım beğenirsiniz.Eğer 7+ kişi okursa ikinci bölümü bugün paylaşabilirim.Şimdiden herkese çok teşekkür ederim :)) Xxx

Okulun kafeteryasında kahvemi yudumlarken ben, Blake'in aksine şu yeni çocuğun etrafta olmasına aldırmıyordum.Bu durum, tanımadığı halde ona fena halde vurulan Blake'i sinir ediyor gibi görünüyordu.

"Pekala, ona karşı nasıl bu kadar duyarsız olabiliyorsun?"

"Çünkü o asla bana bakmaz." dedim umursamazca.

"Ne kadar karamsarsın." derken benim yaptığımın aksine yüzünü buruşturdu.

Onu aldırmadım.Çünkü haklıydım, öyle bir mükemmelliğin bana bakmasına imkan yoktu.Çirkin değildim ama asla onun standartlarına çıkamazdım.Tıpkı yakınmalarına rağmen Blake ve okuldaki diğer kızlar gibi.

"Sadece gerçekçiyim ve boş hayallere kapılmayı sevmiyorum."

Bazen gerçekten Blake için katlanması güç bir baş belası olabiliyordum.Sadece çok uzun zamandır beraber olmamızın aksine kişiliklerimiz farklıydı.

"Ah, hayaller yaşama sebebim.Ayrıca bunu bilemezsin.Yani gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini."

Evet,  hayal kurmak bütün gençlerin kendini motive etmesi  için gerçekten gerekliydi belki ama bizim -daha doğrusu Blake'in- bunu abartmasında bazı acı etkenler vardı.İkimizde evlatlık alınmıştık ve bu yaşımıza kadar hiçbir zaman gerçekten kim olduğumuzu bilmedik.İkimizde aynı araba kazasında babalarımızı kaybettik, bu yaşımıza kadar annelerimizle büyüdük.Ve öyle ki şimdilerde annemin yeni bir sevgilisi var.Lanet herif!

Kötü ya da tipsiz olduğundan değil, ona öfkem sadece annemi elimden aldığı için.Nedense o geldiğinden beri annem beni sürekli görmezden geliyor ve hiç umursamıyor.Aslında onu suçlamıyorum.Benim yüzümden yeterince yalnızlık ve sefillik çekti, bu kadar mutluluğu elbette benden çok hak ediyor fakat daha önce hiç böyle davranmazdı ki bana.

Ve Blake'in annesi...Kendi annem gibi severim.Annemin yakın arkadaşıdır.Ve öyle büyük bir yüreği varki herkese yetebilir.Blake öyle şanslı ki, annesi onu sevdiği, sakındığı, umursadığı kadar kimseyi umursamıyor.

Bugüne kadar annemin  bize yaptığı en büyük iyilik sadece ikimiz kalabilmemiz için babamdan kalan evi bize vermesiydi.Blake'le yaşamak -şu aralar- annemle yaşamaktan çok daha iyi.Her ne kadar yaşıt olmamıza rağmen Blake her zaman daha çocuksu olsa da.Ve bende..bilirsiniz..onun koruyucu meleği, aklı başında olan yani.En azından hiçbir zaman Blake kadar hassas olmadım.Ve bu yüzden eğer benden daha çok sevgiye ihtiyacı olan biri daha varsa o da Blake'ti.Bu da demek oluyordu ki şu yeni çocuk konusunda hiç şansım yoktu.Yani olsa da yoktu.Ben Blake'e sadakat yemini etmiştim.Onu her daim koruyacağıma kendime söz verdim.

Zaten öyle ki onun güzelliğinin yanında biraz sönük kalıyordum.Simsiyah düz saçları ve masmavi gözleriyle bence şu sarı çocukla Romeo ve Juliet kadar yakışıyorlardı.Bense kahverengi saçlarıma eklenmiş bir çift kahverengi gözle pekte... bilirsiniz şu erkeklerin hoşlandığı tiplerden değildim işte.Zaten çok uzun bir süredir bir erkeğe ihtiyacım yok.

Her zamanki gibi öyle derin dalmıştım ki ancak Blake "Lanet zil!" diye tısladığına kendime gelebildim.Beraber sınıfa çıktığımızda onu gözetlemek için özel bir çaba harcıyor olmasamda sırasında, yani en arka sırada, etrafında birkaç kızla takılıyor olduğunu fark ettim.Ama o diğer erkekler gibi etrafındaki kız sürüsünü pekte umursuyor gibi görünmüyordu,  aksine sadece camdan dışarıyı izliyordu.Öyle umursamaz davranmıştım ki konu o olunca bir kez olsun adını bile sorma ihtiyacı duymamıştım.Çünkü öyle ümitsizdim ki, kendimden öyle usanmıştım ki hiçbir şeyi umursamıyordum.

Ama bir şekilde bu tavırlarımı bir kenara bırakıp ilk ve son defa yüzümü ona çevirdiğimde daha önce yapmadığı gibi bana bakıp yarım ağız gülümsedi.Sadece hızla başımı çevirdim.Tanrım...

"Dünyadan Irina'ya, orda mısın Irina!"

O gerçek miydi? Yoksa varolduğuna inanmak istediğim meleklerden miydi? Nasıl bir insanın gözleri böylesine karanlık bir günde ışığın açısına göre renk değiştirebilirdi ki? Yoksa ben hayal mi görüyordum? 

"Irina! Irina Temple sorunun cevabı!"

Amaçsızca ayağı kalktım.Soru? Bayan Rodriguez? Coğrafya dersi! Lanet olsun! Midem bulanıyor başım dönüyordu.Sınıftan koşarak çıktığımda arkamdan gelen Blake'in ayak seslerini duyabiliyordum ve sanki arkamdan bir dev koşuyormuş gibi geliyordu.

Tuvalete girdiğimde donup kaldım.İstifra bile edemedim .Sadece başım dönüyor ve midem bulanmaya devam ediyordu.Kendimi berbat hissediyordum.Bana ne yapmıştı böyle?

"Blake, eve gitmek istiyorum."

Elbette istemiyordum! Elbette istediğim sarı saçlıydı.Acınası bir şekilde onu arzuluyordum.Bu yaşıma kadar ben hiçbir zaman "Midemde kelebekler uçuşuyor.." muhabbetinden hoşlanmamıştım.Ve talihime bakın ki şimdi tam içindeydim.Ona asla sahip olamayacağım gerçeğini bilsemde sadece buna engel olamıyordum işte.Bu da beni zavallı yapıyordu.

"Tamam bebeğim."

Magic of LoveHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin