Çevremdeki insanlara yalnızlığımla başbaşa kalmamak için katlanıyorum. Hepsi o kadar sahte ve gereksiz ki; bu tür insanlarla yaşamak insana acı veriyor...
Böbrek ağrım yine tuttu. Sıcak tuğla koyuyorum tekrar. Tuğla acıyı geçirmiyor ama benim biraz da olsun rahatlamama sebep oluyor. Neden kalkıp sıcacık evimi bırakıp bu köhne yere geldim ki? Burada yaşam çok zor. Gerçi nerede olursan ol, hangi zaman diliminde yaşarsan yaşa, hayat daima zor olmuştur. Ama şu an ki durum öyle değil. Bir tuğla, bir yastık, bir battaniye, havlu ve gaz lambası sahibiyim. Lamba yatağımın baş ucunda duruyor ve çevresini aydınlatıyor az da olsa. Odanın geri kalanı, neredeyse tamamı bir karadelik gibi kapkara, ruhum gibi. Dünden kalma birkaç parça birşey vardı salonda onları yiyerek idare ettim. Yarın ne yapacağım bilmiyorum. Sadece uyumak istiyorum, bu ağrının acısını hissetmek istemiyorum.
Kendi varoluşumu bulmak için yaşadığım yeri bırakıp gelmem bir saçmalık daniskası! Vazgeçiyorum. Varoluş maroluş istemiyorum. Ben kendi varlığımdan habersiz yaşamak istiyorum. Gerekirse zavallı olup, herkese ayak uydurmak niyetindeyim. Yeter ki şu ağrı bitsin artık!
Öğrenciler dün geldiler ama bugün hiç birinin sesini dahi duymadım sokakta. Kış bastırdı, kar ve soğuk yüzünden olsa gerek kimse dışarı çıkamıyor, bir de çocukları soruyorum durduk yere. Koca koca adamlar üşürken gariplerim ne yapsın.
Anlaşıldı, yarın da gidemeyeceğim okula. Dersler iyice aksıyor. Bilal hoca ne yaptı acaba? İnşallah okulu idare edebiliyordur. Ben anlamıyorum. Büyük bir devlet içindeyiz. Lakin bir köy okulunda üç öğretmen, iki sınıf (biri sobalı, biri sobasız), üstü başı tam denkleşmeyen masum yavrular ve terlikleri, yırtık pabuçları... Bu tür yerlerdeki insanlarımıza, evlatlarımıza yardım etmeli. Kızlarımızın okuması gerek. Onlara genç yaşta koca değil, kitap gerek. İlerleyebilmenin tek yolu okumaktır! Ezilmemenin tek yolu okumaktır! Özgür olmanın, güçlü olmanın, kazanmanın tek yolu okumaktır! Okumak, okumak, okumak!...
Gaz lambasını yatacağım zaman kapatacağım zehirlenmemek için. Evin bütün perdelerini açacağım yerine. Çünkü ben karanlıktan çok korkarım.
Saatler geçiyor, gece ilerliyor, ben yatağımda böbrek ağrısı çekiyorum... Vakit tam olarak nedir, bilmiyorum. Perdeyi kaldırıp baktığımda havanın biraz daha aydınlandığını görüyorum. Soba'nın üstünde ısıttığım son sıcak suyumu da yavaş yavaş içiyorum. Hafif rahatlar gibiyim. Sıcak sudan dolayı mı yoksa sıcak tuğla' dan dolayı mı? Bilmiyorum. Uykunun ağırlığını biraz daha fazla hissediyorum bu sefer. Bu iyiye işaret. Yarım saat içerisinde uyuyabilirim diye düşünüyorum. Umarım ağrı olmaz.
Camı açmadan biraz dışarıya bakıyorum. Yerler kar, evlerin çatıları buzlar ile kaplanmış. Bazı evlerde hâlâ biraz ışık var ama geneli karanlık içinde. Ağaçlar kara dayanamamış eğilmiş, biraz mahsun duruyorlar.
Yerdeki karları görünce babam ile çocukken oynadığımız kar topu savaşları geliyor. Beni her seferinde kazandıran taraf yapmayı başarıyordu. Bu uğraşı sadece oyunlarda geçerli oldu hayatımda. Çünkü çoğunlukla hayat savaşlarında kaybeden taraf ben oldum... Tekrar kafamı yastığıma koyuyorum. Yorgun gibi hissediyorum. Uykusuzluk sebebi olan ağrılar da beni bu duruma getirmiş olabilir. Şimdi kalkıp perdeleri açıyorum içeri ışık girebilmesi için. Çok yavaşım ve sanki yürümeyi bilmiyormuş hissi var üzerimde. Ama başarıyorum. Geri dönüp gaz lambamı kapatıyorum. Artık hazırım. Melekler tarafından canının alınmasını bekleyen vakti gelmiş bir ihtiyar veremli hasta gibi. Sahi hangi melek beni bu dünyadan koparıp diğer dünya'da yaşatacaktı? Azrail miydi? Her neyse kafamı ölüm ile uğraştırıp yeni bir acı daha açmak istemiyorum. Böbreğimdeki acı şimdilik yeterli...
Uyumak ve acımı bir nebze olsun unutmak için peşi sıra ilaç alıyorum. İlk ağrı kesici ve sonra da uyku hapı. İşe yaraması için bildiğim tüm duaları ediyorum ve kendimi en aciz bir varlık konumuna getiriyorum...
Gözlerim hafif hafif kapanır gibi. Ruhum uyumak istiyor ve bende öyle. Bu yüzden ruhuma olduğunca yardım ediyorum ve hayaller kuruyorum. İstanbul'u düşünüyorum, denizi, martıları... Kısa film çekmek istediğim yerleri, yazdığım senaryoları ve bir adet şiir kitabını... Derken uyku artık tamamen bedenimi ve ruhumu ele geçiriyor bir zehir gibi. "Hadi" diyor bana. "Hadi! Vakit geldi." Vakit geldi diye yineliyorum sözcükleri. Ölür gibi hissediyorum kendimi. Zaten uyku da yarı ölme biçimi değil mi? İnsanoğlu uykudan ve ölümden kaçamaz. Bende teslim oluyorum. Uyku beni alıyor. Ben bu soğuk, acı ve köhne yeri bırakıp, çimenlere gidiyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇELİŞKİ
Sonstiges"HAYAT DEDİĞİMİZ VE ÜZERİNDE YAŞADIĞIMIZ DÜNYA; O KADAR DA İYİ DEĞİL ASLINDA..."