İzmir

17.6K 327 15
                                    

Evet öncelikle kitabı niye yayımdan kaldırdığım hakkında bilği vermek istiyorum.
Ufak tefek bölümler için, düzenleme yapacağım ve kısa bölümler düzeltilicek. Umarım severek ve begenerek okursunuz. Sizleri seviyorum.

Derin Soykan. Eskiden sadece benim mutlu sandığım Soykan ailesinin ilk ve tek kızıyım. Bu yaşıma kadar sessiz bir aile de yetiştiğim için, saf,masum, sessiz bir kişiliğim vardı. Tabi bu hep böyle kalmadı. Anne ve babamın kavgalarından, ilişkilerinden sonra tamamen kendimi tanıyamaz bir hale gelmiştim. Evet bu tamamen ailemden kaynaklanıyordu. Annem ve babamın sorunları yüzünden hep sessiz, farklı, içe kapanık, dışardan görenlerin sorunlu diyebileceği bir yaşam tarzım olmuştu. Kendi hayatım yüzünden insanları da eleştirir olmuştum. Kimseye güvenmiyordum. O sessiz, saf, masum kızın yerini tamamen acımasız, korkusuz, kötü bir kız almıştı. Babamla annemin yaşantısı bana bunları öğretmişti. Annemin evden ayrılmasıyla ben de kimsenin bilmediği o kötü kızı ortaya çıkarmıştım. Vücudumun bir yanı iyilik meleğiyken, diğer yanı tam tersine öfke, kin, acımasızlıkla doluydu. Kalbim paramparça iken, artık gücümü yitirmiş iken dışarıdan göründüğümde tam aksine, güçlü bir kız olarak duruyordum. Bu durum beni daha da kötü bir kişi yapmıştı ama henüz bu yeni şehirde, yeni bir hayata başladığım için hislerimin iyi tarafını kullanacaktım. Her ne kadar sadece ben istediğim sürece insanlara iyi davransam da kötü kız elbet bir gün ortaya çıkacaktı ki umarım çıkmaz diye de dua ediyordum. Bu ana kadar hayatım genellikle benim istediğim şekilde ilerlemişti. Eski benliğimi bir kenera bırakmayı başarabilmiştim sonunda. Kurallar mı? Seve seve ve zevkle çiğniyordum. Özgürlük mü? Tamamen kendi irademde ilerliyordu. Kavga mı? Eksik olmaz ve kız erkek demeden dalardım. Aşk mı? Yaşamaz ama yaşatırdım. Aile mi? İşte bir tek bu sorunu kendi hayatıma ve irademe dahil edemiyordum. Neden mi? Tabi ki aile büyüklerine göre bu beni aşıyordu. Teselli için tek lafları, sürekli kavga eden veya ayrılmak isteyen tek çift biz değiliz. Hah çok mu götümde? işte bende kendimi böyle avutuyordum. Tabi ki götünde Derin. Hem de her kezden ve her şeyden çok.

Asıl konuya gelirsek, yani; İzmir'e taşınmak. Babam denilen adamın ya da şöyle daha iyi ki, babam olan fakat benim gözümde varlığı bile rahatsız eden  bu adam yüzünden, bitmez tükenmez işleri ve gözünü para hırsı doldurması üzerine İzmir'e taşındık. Her şey çok yeniydi. Alışmam  biraz zaman alıcaktı, hatta epey bir süre. Er yada geç bu şehire, yeni okula, yeni arkadaşlara, yeni çevreye, sahip olacaktım ve herkes beni farklı bir kişiliğimle tanıyacaktı. Artık belki de benim de mutlu olmam gerekiyordu ve bu benim elimdeydi.

Taki ben buna izin verene kadar. Özel bir kişiye kalbimi açmadığım sürece.

Sadece soluduğum havadan nefret etmemi sağlayan bu adamla birlikte yaşamaya başlayalı sadece  bir kaç gün olmuştu. Annemin başka eve çıkması onu ne sarsmıştı nede suçlu hissettiriyordu. En çokta babam dediğim o adama daha da çok kızıyor ve sinirleniyordum. Sevmeyi bırakamıyorum ama bir yandan da nefret ediyordum. Dıştan görünüşte evet her zavallı çocuğun istediği mükemmel hayatı yaşıyorduk ama bu hayat babama yetmedi ve bu noktaya geldi. Şimdide ben o her mutlu gözüken ailenin mükemmelliğini ve mutluluğunu istiyordum. İşte artık bende mutluluk arayan zavallı bir kızdım.

***

Burada yeni olduğuma göre çevreyi tanımam gerekirdi değil mi? Duş alıp üzerime gri salaş bir t-shirt geçirdim. Altına siyah dar kot pantolon giyip ayağıma da asker botunu anımsatan siyah botlarımı geçirdim. Sarıya yatkın olan kahverengi saçlarımı Hızlıca kurutup dağıttım. Üzerime deri ceketimi atıp evden çıktım. Kendimi bilmesem, başka biri olsam deli der bu halimle dalga geçerdim. İçimde buralarda yeni olmama rağmen korku veya kaybolma hissi yoktu. İşte bu da değiştigimin bir kanıtıydı. Tamam İstanbul' da dışarıya çıkıyor ve korkusuzca geziyordum ama oraları artık ezberlemiş ve herkezi tanıyordum. Burada da sadece kısa bir süreliğine çok yeni olucağımı biliyordum. Kulaklığımı takıp lüks olan evlerin ve bembeyaz gibi gözüken kaldırımda, sokağın sonuna kadar ilerledim. Bu lüks yerin sadece bir kaç sokak aşağısı, buranın tam tersi cehennemi andırıyordu.
Yıkık evler, karanlık sokaklar ve her yerde bir isim yazan duvarlar. Bitirdiğim sokağın köşesini döndüğümde, yerde oturan ve onu çevreleyen çocuklar olduğunu gördüm. Bir an ister istemez duraksadım. Onları dikkatlice incelemeye başladığım da bir de yanlarında sap gibi dikilmiş bir kız olduğunu gördüm. İçimden büyük ihtimalle sevdiği çocuk için buradadır diye geçirmeden edemedim. Bunu nereden mi biliyordum? İstanbul'da aynı şekilde olay olduğunda kızlar erkek arkadaşlarının yanında durur, onlara kendilerini göstermek için bin bir türlü oyun çevirirlerdi. Ben erkek savunmaktan çok olaya dahil olurdum.

İstanbul düşüncelerini kafamdan atıp buradaki olayı aklıma kazıdım. Her sokak başı böyle miydi? Yada böyle olmak zorunda mıydı? Ben niye ilğileniyordum ki. Umurum damıydı? Tabiki hayır.
Olayı görmezden gelip ellerimi cebime sokup ilerlemeye başladım. Cebimden siğara kutusunu çıkarıp, içinden rastgele seçtiğim sigarayı çıkarıp dudağıma götürüp ucunu yaktım. Sigaranın nefesi içime çekmemle kendine gelmiş gibiydim. Tamam sigara içmiyordum ama arada paket taşıdığım oluyordu. Yada içmiyorum diye kendimi kandırıyordum. Bütün dikkatler yerde oturan çocuğun üzerindeyken bir an dikkatler bana çevrilmişti. Yavaş yavaş ilerlerken kolumu erkeksi bir elin tutmasıyla sarsıldım. O benim, bende onun suratına bakıyordum. Ne dercesine bakış attım. Bakmayı sürdürerek konuşmaya başladı.

"Bu sokağa girip, hadi onu geçtim güzelim. Hiç bir şey olmamış gibi çıkıyorsun. Sonra hemen polise damla. Çok zekisin güzelim ve masum..."

Kaçık bir gülüş attım.
"Evet çok zekiyim ama göründüğüm kadar masum değilim. Şimdi bırak şu kolumu."

Havanın kararmasıyla, karşımda duran kişinin gözleri de koyulaşıyordu. Bu beni korkutuyor muydu? Tam aksine daha çekici kılıyordu. Ona bakmayı bıraktıktan sonra, nefesimi sesli bir şekilde soluyarak kafamı gökyüzüne kaldırdım.
Bu salak ne zırvalıyordu? Ne yani bu sokağa girilmez miydi? Girilse de çıkışı mı yoktu. İşim gücüm yok bunlarla mı uğraşacaktım.

Bana bak, seni polise şikayet edecek bir tip var mı bende? Uğraşmaya değer misin ya da öyle mi Sanıyorsun sen kendini. Çok mafya filmi izlemişsin."

Sesli bir şekilde soludum. Elimi yavaşça çekmemle erkeksi elini daha çok koluma bastırdı. Canım yanıyordu ve bunu bana bir erkek yapıyordu.

"Sabrımı sınıyorsun. Tekrarlamayı sevmiyorum." Gözlerimi gözlerine dikip öylece baktım.

"Oo çok sert. Hoşuma gittin. Sert olduğun kadar cesursun güzelim ve bu seni daha çekici kılıyor."

"Hoşuna gittim demek."
Kulağına eğilip,
"-Üzgünüm ama sen benim hoşuma hiç gitmedin."

Dizimi kırıp erkekliğine bir  tekme geçirdim. Kafasını yere eğsede sızlandığını anlayabiliyordum. Cümleme kaldığım yerden devam ettim.

-Bu da hoşuna gittimi? Ah bebeğim bu daha da sertti. Bence bundan daha çok hoşlanman gerek."

Deyip göz kırptım. Önünü tutarak yere oturdu. Yerde oturan çocuğun etrafındakiler koşarak erkekliğine tekme geçirdiğim piçin yanına geldiler.
Onu başka yollarla da sustururdum ama dayak daha etkiliydi. Bu piç yerde oturan zavallı gibi görünen çocuğa ne kadar ötsede bana karşı öyle olamamıştı. Böyle düşünüyordum ama bunun ön yargısı falan yoktu. Yerde oturan zavallı bir çocuk ve çevresinde dolu olan köpek sürüsü. Bunun anlaşılmayan bir yanı yoktu. Tek kelime ile Eziyet.

(+18) Aşka Dönüşen nefret Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin