''Çıkarın kâğıtları yazılı var!"
Bizim sinir İngilizcecinin sesiyle kafamı koyduğum sıradan kaldırdım. Kaldırmaz olaydım! Sıradan kafamı kaldırdığım gibi Mr.Tütüncü'nün ölümcül bakışlarıyla karşılaştım.
"Hocam hangi soruları sorcaksınız?"
Diye atladım birden. Bütün sınıf sanki çok anormal bir soru sormusum gibi baktı bana.
"Yavrum kâğıtları zaten o yüzden çıkartıyosunuz. Ben soruları söyleyeceğim siz yazacaksınız."
Hocam yavrum mavrum ayıp oluyor ama. Büyüksünüz dedik alttan aldık ama ayıp. Sınıftayız. Hocanın yalandan öksürük sesiyle saçma düşüncelerden sıyrılıp kağıda odaklandım.
Soru 1.....
Bla bla bla şeysi bla bla bla olunca diğer bla bla bla şeyiyle ne olur? Hocam bu soruyu çok mu aradınız? Hadi onu geçtim,az daha bla bla verin. Cimrilik mi yapıyorsunuz anlamıyorum ki? Sizi haberlere vereceğim. Düşünsenize boydan boya ilk sayfa manşet
'Mr.Tütüncü'nün bla bla cimriliği.'
Amma komik olurdu ya. Neyse. Asıl konumuza dönelim. Dersin bitmesine 10 dakika kala kağıdı verip sınıftan çıktım. Hoca arkadan ne kadar bağırsa da boş. Daha 2. Derste olmamıza rağmen çantamı alıp çıktım. Caddenin karşında bir taksi çevirdim ve -annemden bana kalan tek şeyin- evin adresini verdim. Normalde zeki ve öğretmenlerin gözdesi olan ben şu son 3 yıldır çok kötüyüm. Annem ve babam ayrılmış sonra başka birileriyle evlenmiş sonra 2 çocuk sahibi olup barışmışlardı. Ama ne yazık ki çocukları onlarla kalırken ben yurtda kalıyordum.
"Çaya de gel amca bi ara"
Dedim şoför koltuğunda ki amcanın omzuna hafif bir şekilde vururken. Amca gözlerini fal taşı gibi açmış bana sen ne diyon gız? Der gibi bakıyordu. Kapının önüne geldiğimde ücreti ödeyip taksiden indim. Evim dubleksti. Galiba her şey annemin zevkine gore düzenlenmişti. Anahtarı çantadan çıkarıp büyük bir heyecanla kapıyı açtım. İçeri girip kapıyı kapattıktan sonra at koştur salonuma geçtim. Ferah bir yapısı vardı. Bembeyaz duvarlar,siyah köşe takımı ve en büyüklerinden geniş ekran bir televizyon duvara monte edilmişti. Şimdi fark ettim de televizyonun altında ufak bir şömine ve onun yanında odunları koymak için şirin bir çuval vardı. Bir duvar boydan boya camdı ve havuzlu bahçeme oradan bir kapı açılıyordu. Duvarın tam karşısında üst kata çıkan merdivenim vardı. Usul usul parmak uçlarında çıktım merdivenleri. Üst katta çalışma idam,misafir odası ve benim yatak idam vardı. Kendi odamın kapısını açtım. İki tane yatak vardı. Burada ancak bir arkadaşımla kalabilirdim. Birden aklıma çok güzel bir fikir geldi. Burada Aden ile kalabilirdim. Gidip kendimi yatağa bıraktım. Okulun son günü olan sınav zaten başlı başına canımı sıkmaya yetmişti. Yataktan zor da olsa kalkıp masanın üstünde ki telefonumu almaya gittim. Masanın üstünde güzel kokulu mumlar ve taşlar o kadar zamana rağmen manolya kokusunu kaybetmiştir. Annem manolya kokusunu çok sevdiğimi unutmamış. Gül şeklindeki kırmızı taşın altında beyaz bir şey parlıyordu. Biraz daha yaklaştığımda bunun bir zarf olduğunu fark ettim. Zarfı açıp içindekileri okumaya başladım.
Sevgili kızım,
Bu gün bu mektubu okuyorsan demek ki artık hayattan bıkmış ve kaçacak delik aramaya baslamışsın. Bende senin yaşındayken bu evi bana annem bırakmıştı. Yani seni çok iyi anlıyorum. Biliyorsun,sen benim başıma gelen en güzel şeysin. Ama maalesef babanla yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. Bu seni umursamadığımız anlamına gelmez. Sen bizim ilk göz ağrımızsın. Bunu unutma. Her hafta düzenli olarak hizmetçiler gelip temizliğine yardım edecek. Banka hesabına da paranı düzenli olarak yatıracağım. Ara sıra bana da uğramayı unutma. Seni seviyorum.
Sevgilerimle.....
Annen, Tuğba PARLAK.Annem ilk defa doğru bir şey yapmış. Zarfı elimle buruşturup çöpe attım. Telefonumu elime alıp Aden'in numarasını tuşladım. İkinci çalışta açtı.
"Efendim Hira?"
"Aden...şey acaba bana gelir mısın?"
"Ne? Nasıl? Sen yurttan mı kaçtın? Evi ne zaman tuttun? Yoksa aylardır bunun planını mı yapıyordun? Vıy ben nerlere giden kafamı hangi taşlara vur-"
"Aden bu kadar çok soru sormak zorunda mısın? Annemin bana bıraktığı eve taşındım."
"Tamam pampi ya anlamıştım zaten blöf yapıyordum. Sen konum at ben hemen geliyorum."
Aden telefonu kapatınca kıkırdamama engel olamadım. Ama heyecanlı ses tonundan hemen buraya geleceğini anlayabiliyorum. Odamdan çıkıp, mutfağıma indim. Kahve suyu koyup buz dolabını açtım. Tabi ki açmamla uzun bir ıslık çalmam bir oldu. Ne var ne yok koymuşlar buz dolabına. Orayı kapatıp çerezlik yeri açtım. Bir sürü çerez ve farklı farklı bisküviler vardı. En alttan kahvenin yanına bir paket kurabiye çıkarttım. Hepsini alıp masaya koyduğum anda kapı çaldı. Kim olduğuna bakmadan kapıyı açtığımda elinde kocaman bir hediye paketi ile bana sırıtan bir Aden ile karşılaştım.
"Hira,sen yürek mi yedin kuşum?"
"Neden ki?"
"Sınav kağıdının altına ne yazmışsın sen öyle?"
Ne yazmıştım ki,düşün Hira düşün... Ah hatırladım. 'Hocam sınavda bir ebenizi sormamışınız ama merak etmeyin ben iyi bi değindim o konuya.'
"Sıçtık! Ne dedi Mr.Tütüncü?"
"Kurdurdu la napcak başka?"
Dedi kahkahasına engel olamayarak. Gerçekten ingilizceciyi sinirlendirmek çok kolaydı fakat bu yaptığım bayağı bi köpürtmüştü. Bu sene fazla okulu takmıyordum. Dersi derste dinliyordum. O kadar. Hayalim ünlü bir doktor olmak.
"Aden?"
Dedim masum bir kız edasıyla. Yine bir şey isteyeceğimi anlamıştı galiba. 'Mm' gibi mırıldandı Aden.
"Burada benimle birlikte kalır mısın?"
Dedim birden. Ağzına attığı kurabiyeyi öksürerek geri çıkardı. Kollarını iki yana açıp bana gel dedi. Yanına gittiğimde beni sıcacık bir sarılma ile karşıladı.
"Olmaz mı?"
Dedim Aden'in omzuna biraz daha gömülüp.
"Olur tabi minik kuşum. Hatta çalışır paramızı birlikte kazanır faturaları birlikte öderiz, gece saat 3'te paranormal activitiy izleyip 1 ay birlikte de yatarız ve en önemlisi yaşlanınca ya kadar birlikte burada iki yaşlı huysuz gibi otururuz Ankara'nın da anasını ağlatırız."
İşte bu güç her şeyden iyi geliyordu bana. Tam orada uykuya dalacakken Adenin sesini duydum.
"Hira,bebişim. Biliyorsun,soğuk çayı severim ama soğuk kahveyi daha önce hiç denemedim."
Allasen bölmesen olmuyor muydu? Ben ne güzel burada uyurdum,sonra da biz de mutlu mesut yaşayıp giderdik işte. Ama yok! İlla bozcak keyfimi. Yurtta da böyleydi namıssız. Derin bir of çekip Adenin omzundan kaldırdım kafamı. Televizyonu açıp kızların kavgalarını izlemeye başladık. Bu da yurttan kalma bir alışkanlıktı. Saat 5'e gelirken Aden ile birlikte yurda gidip eşyalarımızı aldık. Kimse Aden'e bir şey diyemiyordu çünkü hemen ağızlarının payını alıyorlardı. Bana da birşey demediler çünkü beni orda kimse tanımazdı. Zaten tanıyan bir kaç kişi de hayalet kız diyodu bana. E haklılardı da. Size yalan borcum yok nasılsa. Evim ile yurdun arası fazla yoktu. Hemen eve vardık. Eve girdiğimizde aynı anda evin manolya kokusunu içimize çektik. Hemen Aden'e yukarı çıkıp odamızı gösterdim. O da aynı benim verdiğim tepkiyi verdi. Odayı görür görmez uzun bir ıslık çalıp kendini yatağa bıraktı.
"Burası çok düzenli...yani bizim olmak için çok düzenli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYAKLI BELALAR #WattyTR2016
Teen Fiction⭐Kara gözlüm ya da gamzelim diye sevilen Hira. ⭐Onun hayatına sonradan giren ama çok büyük rol oynayan Anıl, ⭐Hira'nın en yakın arkadaşı can damarı Aden, ⭐Hiranın kuzeni Çisem, ⭐Anılın en yakın arkadaşı Ekin. ⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖⭐✖ ✖...