Multi:Berfu
Annem ile Aysu teyze masadaki bir yemek hakkında konuşurlarken, babam ve ALi amca iş hakkında bir konu üzerinde konuşuyorlardı. Biz ise başımızı tabaklarımıza gömmüş, yemek yiyorduk. Domates sevmediğim için, salata tabağımdaki domatesleri, tabağın bir kenarına atarken kendimi gergin hissediyordum. Yarın için randevu almıştık ama Ezgi hala izin alamamıştı. Büyüklerimiz bir arada olduğu için, Kamer abinin karışamayacağı aklıma gelince söylemesi için Ezgi'ye kaş göz işaretleri yapmaya başladım. Tabi Ezgi kafasını yemeğine gömmüş olduğu için beni göremiyordu. Beni görmesi için masanın altıdan ayağına vurmak geldi aklıma. Ayağımı kaldırıp, ayağıma en yakın ayağa tüm gücümle geçirdim. Ezgi hala yıllardır yememiş gibi yemek yerken, aklıma gelen şeyin olmaması için hatim indirmeye başlamıştım bile. Korka korka başımı kaldırıp Kamer abiye baktığımda elindeki çatalı var gücüyle sıktığından dolayı parmak boğumlarının morardığını gördüm. Kulaklarından çıkan kırmızı dumanları göremesem de hayal edebiliyordum. Yutkunarak başımı tekrar tabağıma çevirip bir kenara ayırdığım domatesleri incelemeye başladım. Çok mu büyük doğranmıştı bunlar. Çatalımı kaldırıp marula batıracakken tabağıma uzanan başka bir çatal ile çatalı uzatan kişiye baktım. Kahverengi gözleri doğrudan göz bebeklerime bakarken, çatalı ayırdığım domateslere batırdı ve gözlerini gözlerimden ayırmadan çatalı ağzına götürerek çiğnemeye başladı.
Buradan kurtulmak için lavaboya gitmek aklıma gelince sandaliyemi arakaya iterek ayağa kalktım. Sandaliyenin, parkelere sürtünürken çıkardığı tok ses ile bütün bakışlar bana dönünce açıklama yapma gereği duydum.
"Şey... Ben lavaboya kadar gidecektim"
"Tamam Berfucum. Buradaki lavabo bozuk, üst kattakini kullanabilirsin." Aysu teyzenin söyledikleri üzerine kafa sallayıp merdivenlere doğru yürümeye başladım. Sırtımdaki bakışları hissedebiliyordum ama takmadım. Merdivenleri çıktıktan sonra karşımda duran kapıya ilerledim ve elimi kapının koluna götürerek kapının açılmasını sağladım. İçeriye girdikten sonra elimi, yüzümü yıkayıp yanda duran havlu ile kuruladım. Elimdeki havluyu tekrar yerine koyduktan sonra banyodan çıkıp merdivenlere doğru yürümeye başladım. Tam merdivenlerden inecekken, bileğimin tutulması ve geriye doğru çekilmem, korkumun baş göstermesini sağladı. Beni çeken kişiye baktığımda Kamer abi olduğunu görmem hem içimi rahatlatmış hem de daha fazla korkmamı sağlamıştı. Sırtımı duvara yasladıktan sonra ellerini iki yanımda duvara koyarak kollarının arasında kalmamı sağladı. Kahverengi gözlerini gözlerime dikerek konuşmaya başladı.
"Ne yaptığını zannediyorsun sen?" Ne diyeceğim hakkında hiçbir fikrim yoktu. Ona, "Ezgi'ye vuracaktım. Yanlışlıkla sana vurdum." diyemezdim çünkü Ezgi'ye neden vurduğumu soracaktı.
"Ö özür dilerim yanlışlıkla oldu." Koca bir siktir. Kekeleyerek hem korktuğumu hem de yalan söylediğimi belli etmiştim.
"Neden sana inanasım gelmiyor?"
"Bilmiyorum." Bu defa kekelemediğim için kendimi tebrik ettim. Kamer abi başını biraz daha bana yaklaştırarak kulağıma eğildi. Kulağıma çarpan ılık nefes daha önce yaşamadığım duyguların gün yüzüne çıkmasına sebep olmuştu.
"Siz bişeyler karıştırıyorsunuz ve ben, ne karıştırdığınızı öğreneceğim küçük sıçan." dedi ardından ellerini duvardan ayırarak banyonun çaprazındaki kapıdan içeriye yani odasına girdi. Birşeyler yapacağımızı anlamıştı ama bu, onun bize karışacağı anlamına gelmiyordu.
Bakışlarımı kapıdan çekip merdivenlere yönlendirdim ve merdivenleri inmeye başladım. Aşağıya indiğimde yemekler yenmiş ve salona geçilmişti. Salona gittiğimde, ikili koltuğa oturan Ezgi'nin yanına oturdum ve kulağına eğildim.
"Ezgi, hadi izin alalım yarın gitmemiz gerek."
Ezgi kafasını salladı ve televizyondaki maçı büyük bir heyecanla izleyen Ali amcaya döndü. Boğazını temizledikten sonra, ellerini dizlerinin üzerinde birleştirip konuşmaya başladı.
" Baba, biz yarın Berfu ile dışarıya çıkacağız."
"Dışarıda ne yapacaksınız Ezgi? Evde oturup ders çalışın biraz."
"Baba söz geç kalmayacağız."
" Sadece iki saat. İki saat sonra evde olacaksınız."
Ali amcanın izin vermesiyle, Ezgi ile bir beşlik çakıp odasına çıkmak için merdivenlere doğru yürümeye başladık. Merdivenleri çıktıktan sonra, Kamer abini odasının karşısındaki odaya geçtik. Ezgi'nin odası benim odamın aksine daha renkli ve küçük bir kız çocuğunun odası gibi oyuncaklarla doluydu. Kapının tam karşısındak mor bir yatak, yatağın sağ tarafında bir komidin, sol tarafında kıyafet dolabı kıyafet dolabının karşısında ise çalışma masası vardı.
Ben çalışma masasının önünde duran sandaliyeye otururken, Ezgi yatağın üzerine oturup bağdaş kurdu.
"Yarın saat kaçta falcıda olmamız gerekiyor?"
Ezgi'nin sorduğu soru bakışlarımın onda sabitlenmesini sağlarken, aldığım randevu geldi aklıma. Yarın saat 12:00' da orada olmamız gerekiyordu.
"12:00'da orada olmamız gerekiyor."
"12 çok erken Berfu ya, daha geç gitsek olmuyor mu? Ben o saatte uyumuş oluyorum."
"Çok uykucusun Ecü yaa! Bir gün de erken kalk."
Ezgi kaşlarını çatmış tam cevap verecekken odaya bodaslama dalan Kamer abiyle bakışlarımız onun üzerinde toplanmış, odaya ahıra girer gibi girdiği için Ezgi'nin çatık olan kaşları daha da çatılmıştı.
"Ne kadar öküzsün abi ya, insan bir kapı çalar."
Ezgi'ye hak verdiğimi göstermek için ben de başımı sallayarak Kamer abiye baktım. Sert bakışları bir anlığına benim üzerimde dursa da kendini hemen toparlayıp Ezgi'ye bakmaya başladı.
"Siz neler karıştırıyorsunuz? "
Ezgi'nin söylediklerini görmezden gelerek direk konuya giriş yaptı.
"Birşey yaptığımız yok! Sadece biraz dışarı çıkacağız."
"Bana yalan söylemeyin! Hareketlerinizden birşeyler karıştırdığınız belli oluyor."
Ezgi dudağını ısırıp bana bakmaya başladığında cevap veremeyeceğini anlamış ve ben konuşmaya başlamıştım.
"Sanane, belki kızsal nedenlerden dolayı çıkmamız gerekiyor."
Ne söylediğimi idrak edebildiğimde artık herşey için çok geçti. Annemle bile böyle şeyleri konuşmaktan utanan ben, benden öldüresiye nefret eden birine neler söylemiştim. Utancımdan Kamer abiye bakamazken, kapının çarpmasıyla gittiğini anladım.
"Oha Berfu! Sen demin ne dediğinin farkındamısın?"
Söylediklerim zaten benim sinirlerimi bozarken Ezgi'nin konuşmasıyla sinirlerim hopladı.
"Kes sesini Ezgi!"********************
Dolabımdan siyah dar kotumu ve krem rengi kazağımı çıkarıp üzerime geçirdikten sonra siyah deri ceketimi ve siyah beremi de giyindim. Dün geç saatlere kadar Ezgilerde oturmuş, eve geldikten sonra da Kamer abiye söylediklerimden sonra onun yüzüne nasıl bakacağımı düşünmekten uyuyamamıştım. Sabah ise geç yattığım için uyanamamıştım. Ezgi aramasaydı geç kalacaktık. Telefonumu ve bir haftadır biriktirdiğim parayı cebime tıkıştırdıktan sonra odamdan çıkıp mutfakta bulaşıkları yıkayan annemin yanına gittim.
"Anne ben çıkıyorum. Ezgi beni dışarıda bekliyor."
Ezgi beni kapının önünde beklediğine dair mesaj atmıştı.
"Kahvaltı yapmayacakmısın kızım?"
"Hayır anne, dışarıda birşeyler yerim."
"Tamam. Dikkatli gidin gelin kızım. Geç Kalmayın!"
Anneme gözlerimi devirdikten sonra kapıyı açıp dışarıya çıktım.Elimdeki kahveyi bitirip fincanı ters çevirdikten sonra elimdeki bozuk parayı fincanın üzerine koyup beklemeye başladım. Geldiğimiz yerin kafe tarzı biryer olması, hem beni hem de Ezgi'yi şaşırtmıştı. Biz daha çok filmlerdeki gibi karanlık bir ortam, garip kokan ve tencerelerin içende kaynayan şeylerden çıkan buharların ortamı buğulandırdığı bir yer bekliyorduk. Böyle bir kafeye geleceğim aklımın ucundan bile geçmemişti. Şuan bu ortam beni falcı hakkında şüpelendirmişti normalde böyle bir yeri görsem birşeyler içmeye gelebilirdim. Yanımda oturan Ezgi, tedirgin bakışlarla etrafı süzerken bana laf yetiştirmeyi de ihmal etmiyordu.
"Ben sana gitmeyelim demiştim. Şuraya bak normal bir kafeden hiçbir farkı yok. O kadar parayı boşuna koyacaksın."
"Denemekten zarar gelmez Ezgi."
Ezgi bana cevap vermeyip kaşlarını çattı. On dakika sonra birinin yanımıza gelmesiyle bizi arka tarafta bir yere aldılar. Burası tam filmlerde gördüğümüz falcıların evlerine benziyordu. Elimizde kahve fincanlarıyla ayakta dururken etrafı inceliyorduk. Kaynayan tencerenin üzerinden çıkan buhar ve kötü koku etrafı hem buğulaştırmış hem de kötü kokmasını sağlamıştı. Etraf karanlıkken mumlar kullanılarak loş bir ortam yaratılmıştı.
"Hoşgeldiniz"
Duyduğumuz ses bakışlarımızı sesin sahibi üzerinde sabitlememizi sağlarken daha ne kadar şaşıracağımı düşündüm. Bu kadını gece odamda görsem kesinlikle korkudan bayılabilirdim. Kabarık ve uzun saçlar, kafasına bağladığı bandana, giydiği garip elbise, bileklerine bağladığı ipler ve yüzündeki makyajla tam bir ucubeyi andırıyordu.
"Bence bu kadın bizi yemeden hemen buradan gidelim."
Ezgi kulağıma yaklaşmış fısıltıyla konuşuyordu. Ezgiye cevap vermeyip karşımdaki kadına odaklandım.
"Hoşbulduk. Biz fal baktırmak için gelmiştik."
Söylediğim şey bende göz devirme isteği uyandırdı. Falcıya kahve içmek için gelecek halimiz yoktu.
"Şöyle geçin oturun."
Ucube kadının eliyle gösterdiği minderlere yavaş adımlarla yürüyüp kadının önündeki minderlere oturduk.
"Ne öğrenmek istiyorsun?"
"Şeyy... Ben hayatımın aşkını bulamaya yani beni seven kişiyi öğrenmeye geldim."
Kadın söylediklerimle bir süre yüzümü inceledi daha sonra hala elimde tuttuğum ficanı istedi. Fincanı aldıktan sonra birşeyler söyleyerek fincanın üzerine tükürmeye başladı. Ben ve Ezgi gözlerimizi kocaman açmış kadının ne yapmaya çalıştığını çözmeye çalışıyorduk. Sonunda fincanı kaldırıp içine kaşlarını çatarak bakmıştı. Şuan gereksiz yere heyecan yapıyordum. Heyecandan Ezgi'nin kolunu sıktığımın farkındaydım ama elini sıkmasam yerimde duramayacağım için takmadım.
"Sen 18 yaşındasın."
Yaşımı doğru bilmişti. Ben 18 yaşındaydım ve çocuk gelişimi bölümünü okuyordum. Puanım yüksek olsa da çocukları çok sevdiğim için bu bölümü seçmiştim.
"Şu yanındaki kız en yakın arkadaşın."
Ezgi'nin en yakın arkadaşım olduğunu da bilmişti. Demekki onun hakkında konuşulan herşey doğruydu. Şimdiye kadar söylediği şeyler doğru çıkmıştı.
"Seni seven kişinin ismi beş harfli , içinde K ve M harfleri var."
Kadına ağzım açık bakıyordum. Söylediği şeyler bana sadece bir kişiyi hatırlatıyordu.
"KKemal " dedim kekeleyerek.