Bölüm 5

84 11 17
                                    

Beynimde dönüp duran şeyleri durduramıyordum. Duyduklarım bende bir şok etkisi yaratmıştı ve ben o şoku üzerimden hala atlatabilmiş değildim.
Falcı kadının söylediği kişinin Kemal olma ihtimali çok fazlaydı ki aklıma başka kimse gelmiyordu. Belki de başka bir isim düşünmem gereksizdi. O kişi Kemal'di.
Evet!
Ben onu seviyordum ve o da beni sevebilirdi. Bunda garip birşey yoktu. Normalde bu düşündüklerim kalbimin ağzımda atmasını sağlayabilecek şeyler iken neden şimdi hissiz gibi beynimi kemiren düşüncelerle boğuşuyordum?
"Ya falcı kadın yanılıyorsa?" diyordu bir tarafım. Diğer tarafım ise "Yanılmış olsa o kadar şeyi doğru bilemez!" diyordu. Ne yapacağımı şaşırmıştım.
Kadının dediklerinden sonra şoka girmiş ve oradan ayrılmıştık. Ezgi eve gitmesi gerektiğini söyleyip evine gitmiş, ben de eve gelip yaklaşık iki saattir bunları düşünüyordum. Şimdilik düşüncelerime son verip ellerini başıma koydum ve masaj yaparak baş ağrımı dindirmeye çalıştım.
Baş ağrım genelde yaşadığım bir sorundu ve ilaç almadan geçmezdi. Belki de ilaç bir işe yaramıyordu. İlacı aldıklatan sonra baş ağrımın geçmesi tamamen psikoljik bir şeydi.
Annemin evde olamamasını fırsat bilerek mutfağa doğru yürüdüm ve dolaptan ağrı kesici alıp içtim. Annem ilaç içmeme izin vermiyordu ve genelde gizlice içiyordum ama yapabileceğim birşey yoktu. Zayıf bir bünyem vardı, acıya dayanıklı değildim.
Masanın üzerinde bulunan sepetten bir elma alıp odama geçtim. Odama pek güneş girmediğinden odam karanlık olmuştu. Kapının yanında bulunan kilide dokunup ışığın açılmasını sağlayıp masanın üzerinde bulunan kitabı da aldım ve yatağın üzerine oturdum. Elimdeki elmayı yatağımın yanındaki komidinin üzerine koydum. Kitabın arasına koyduğum ayracı kaldırıp kaldığım yerden okumaya başladım.

Kapı sesiyle kitabın kapağını kapatıp bağdaş kurduğum bacaklarımı yataktan sarkıttım. Kapı çalıyordu. Annem bu saatte gelmezdi bu yüzden gelenin kim olduğunu merak etmiştim. Terliklerimi ayağıma geçirip kapıya dogru yürüdüm. Kapıyı çalan kişi her kimse sabırsızdı.
Kapının yanına geldiğimde kapıyı açtım ve karşımda duran kişi düşüncelerimin tekrar gün yüzüne çıkmasını sağladı. Kitap okurken düşüncelerimi biraz olsun unutmuştum.
Kucağında Melek ile yüzüme muhteşem gülümsemesinin aksine endişeli bir ifadeyle bakıyordu. Bakışlarımı Melek'e çevirdiğimde gözlerinin kızarmasından ağladığını anlamıştım.
"Berfu abla "
Kollarını bana doğru uzatıp kucağıma gelmeye çalıştı. Kollarımı ona dolayıp kucağıma gelmesini kolaylaştırdım ve ne olduğunu anlamak için Kemal'e bakmaya başladım.
"Kusura bakma seni de bu saatte rahatsız ettim ama ateşi var ve ne yapacağımı bilemedim."
Kemal'in söylediklerinden sonra elimi Melek'in alnına koyup ateşinin ne kadar yüksek olduğunu anlamaya çalıştım. Ateşi çok yüksekti.
"Ne zamandan beri böyle?"
"Sabahtan beri uyuyor ve üşüdüğünü söylüyor. Ona kalın birşeyler giydirdim ama bu sefer de ateşi çıktı."
"Ateşi olduğu için üşüyordur. İçeri geçin ateş düşürücü şurup falan içiririz."
Kemal söylediklerim üzerine kafasını sallayıp içeriye girdi. Ben de kucağımda Melek ile Kemal'in arkasında salona doğru yürüdüm.
Salona geçtikten sonra Meleği koltuğun üzerine yatırıp, giydiği kalın kazağı soydurmaya çalıştım ama hem Melek'i tutmak hem de kazağı soydurmak zor olmuştu ve Kemal de bunu anlamış olacak ki yanıma geldi. Melek'i tutup kazağı kolaylıkla soydurmama yardım etti.
"Üşüyürum"
Meleğin kısık çıkan sesi ona bakmamı sağladı.
"Tamam canım birazdan ilaç içeceksin ve bir şeyin kalmayacak."
Elimdeki kazağı koltuğun yan tarafına koyup mutfağa gittim ve dolapta duran ağrı kesici ilaçla bir tatlı kaşığı alıp salona döndüm. Koltukta uzanmış olan Melek'in sırtına elimi koyup onu oturur pozisyona getirdim ve kaşığın üzerine döktüğüm turuncu renkli şurubu içirdim.
Şurubu içmek istememesi beni zorlamıştı ama zorla da olsa içmişti. Zaten hangi çocuk o iğrenç şeyi içmek isterdi ki?
"Bu işe yarar mı?"
Endişeli gözlerle bana bakan Kemal, gözümde çok iyi bir baba profili canlandırıyordu. Çocuğunu seven ve onun için endişelenen bir baba.
"Birazdan ateşi düşmeye başlar."
Söylediklerim üzerine kafa sallayıp gergin bir şekilde sırtını koltuğa yasladı. Melekle bu kadar ilgilenmesi beni şaşırtmıştı. Dışardan umursamaz bir havası varken bunları yapması  bir hayli şaşırtıyordu.
Ayrıca Melek'in hep Kemal'in yanında kalması ailesi ile ilgili merakımın da artmasını sağlıyordu. Mesela Melek neden hep Kemal'in yanında kalıyordu? Veya Kemal neden Melek için bu kadar endişeleniyordu? Bunları öğrenecektim ama şimdi sırası değildi.
Elimdeki kaşığı orta sehpadaki peçetenin üzerine bırakıp Kemal'i incelemeye başladım. Hafif hafif çıkmaya başlayan sakalları, kahverengi gözlerini örten uzun kirpikleri, bir kızı kıskandıracak derecede güzel ve bakımlı duran saçları...
Çok yakışıklıydı. Her kızın aşık olabileceği kadar çok.
Onu izlerken aniden kafasını bana çevirince yakalanmış olmanın verdiği utanç ile bütün kanın yanaklarımda toplandığını hissettim. Yüzüm yanıyordu. Bakışlarımı kaçırıp Melek'e bakmaya başladım. İsmine yakışır bir biçimde uyuyordu. Tam bir Melek gibi.
Melek'in uyumasını fırsat bilip kahve yapmak için mutfağa gitmeye karar verdim. Ayağa kalktıktan sonra Kemal'e bakıp "kahve?" diye sordum.
Kafasını salladıktan sonra "sade" diye eklemeyi de unutmamıştı. Arkamı dönüp mutfağa doğru yürümeye başladım.
Yaptığım kahveleri kupa bardaklarına koyup salona götüreceğim sırada kapı pervazında durup beni izleyen Kemal'i görmem elimin ayağıma dolanmasını sağladı ve kahve elime döküldü. Kemal koşup elimdeki bardakları dezgahın üzerine bırakıp kazağımı yukarı doğru çekti. Kahve dökülen yer kızarmıştı. Elimi dudaklarına yaklaştırıp üflemeye başladı. Ilık nefesi tenimi yalayıp geçiyordu. Çok yakındık. Kalbim maraton koşmuşçasına hızlı atıyordu. Üflemeyi bitirdikten sonra beni şok edecek bir şey yaptı. Koluma küçük bir öpücük kondurdu ve geri adım atarak benden uzaklaştı. Az sonra burada ölecektim. Derin bir nefes alarak bakışlarımı yavaşça Kemal'e çevirdim.
"Ben seni görünce bir an şey ettim, şey edinece de kahveleri döktüm."
Tamam saçmaladığımın farkındaydım.
"Özür dilerim ben seni şey ettirmek istememiştim."
Gülerek benim konuşmamı taklit etmişti. Gülüşü... Çok güzeldi. İnci gibi beyaz dişler ve dişlerinin üzerini kaplayan dolgun dudaklar. Gülümsemesi benim de gülmemi sağladı. Kafamı aşağı eğerek gülmeye başladım.
Saçlarımda hissettiğim elle kafamı kaldırdım. Kemal önüme düşen saç tutamını kulağımın arkasına sıkıştırmıştı.
Ben daha az önceki olayları atlatamamışken böyle yapması benim kesinlikle ölmemi sağlayacaktı. Şuan acayip yakındık. Bu yakınlıktan kurtulmak için bir adım geriye gittim ki gitmeseydim kalp krizinden öldü diye adım çıkacaktı. Bu sırada mutfağa gelen Melek de beni bir açıklama yapmaktan kurtarmıştı.
"Berfu abla!"
Sesi yeni uykudan uyandığını ve hasta olduğunu belli ediyordu.
"Efendim Melek"
Göz ucuyla Kemal'e baktım hala bana bakıyordu.
"Bana su verir misin?"
Kendimi salak gibi hissediyordum. Bir süre Melek'in suratına baktıktan sonra
"Ah, tabi canım" dedim.
Bulaşık makinasından bir bardak çıkardım. Annem bardakları dizmem gerektiğini söylemişti ama şuan en son düşüneceğim şey buydu.
Masanın yanına yürüyüp masanın üzerindeki sürahiyi aldım ve elimdeki bardağa bir miktar su doldurup Melek'e uzattım. Susamış olmalıydı ki bütün suyu tek dikişte bitirmişti.
"Teşekür ederim"
Peltek konuşması onu gerçekten ısırma isteğimi arttırıyordu. Dizlerimin üzerine çökerek boyumu onun boyu ile eşitledim ve elindeki bardağı alıp yanağına kocaman bir öpücük kondurdudum. Ateşi hala düşmediği için yanakları sıcak ve kırmızıydı.
Hasta olduğu için sabahtan beri bir şey yemediğini düşünerek
"Meyve suyu ve börek istermisin Melek?" diye sordum. Yüzündeki gülümseme ve heyecanlı bir şekilde cevap vermesi de düşüncemi doğrulamıştı.
Gülümseyip ayağa kalktım. İlk olarak elimdeki bardağı lavabonun içine koyup bulaşık makinesinden üç tane bardak ve bir tane tabak çıkarıp masanın üzerine bıraktım.
Ben ve Kemal için yaptığım kahvelerin bir kısmı dökülmüştü ki dökülmeyen kahve de şimdiye kadar soğumuş olmalıydı bu yüzden bize de meyve suyu koyacaktım.
Dolaptan meyve suyunu alıp bardaklara doldururken kapı çaldı. Tam elimdeki meyve suyu kutusunu bırakacakken Kemal'in "Ben bakarım" demesiyle bardakları doldurmaya devam ettim.
Bardakları doldurduktan sonra gelenin kim olduğuna bakmak için kapıya gittim ki gitmemiş olmayı tercih ederdim. Kamer abi kaşlarını çatmış bir şekilde bir bana bir Kemal'e baktıktan sonra sinirli bir şekilde arkasını dönerek merdivenleri inmeye başladı.
Bu çocuk her şeye sinirlenmeyi nasıl beceriyordu? Ortada sinirlenecek birşey yoktu.

Bu bölüm kitabımı okuyup yeni bölüm isteyen DİDEM ve BÜŞRA için. Sınav haftası olduğu için ancak bu kadar yazabildim.

İKİ HARFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin