2. BÖLÜM

433 32 38
                                    

Nehir'in okulundan babası Ahmet Bey'i aramışlar ve acele okula gelmeniz lazım demişlerdi. Ahmet Bey telefondaki sesi tanıyordu. Derin'le aynı Anadolu Lisesi'ne giden Nehir'in sınıfıyla son iki yıldır ilgilenen müdür yardımcısı Fatma Hanım'ın sesiydi. Acil kelimesini vurgulamasından ve sesinin tonundan hiç hoşlanmamıştı Ahmet Bey. Bu, hayatında hemen hemen hiç acil bir şey olmayan Nehir'in babası için zor bir durumdu. Ahmet Bey için hayat yavaş, nazikçe ve huzurla akan, öyle akması gereken bir şeydi. Kendisi belki de hayatın böyle olmayan temposuna ayak uyduramadığı için hep kaybetmiş, hep geride kalmıştı. Belki de bu yüzden giriştiği her işte çuvallamıştı. Uzun süre emlakçılığı denemişti Ahmet Bey. Yalan söylemeyi beceremediğinden, ısrarı pek sevmediği için ve hatta ara sıra kazandığı parayı haksız bulduğu için bu işi yürütememişti. Böylece 'Dürüst Gayrımenkul Danışmanlığı' tabelasını sessiz sedasız indirmek zorunda kalmıştı. Bir masa ve bir kasayla girdiği sektörden yıllar sonra aynı şekilde sıfır olarak çıkmıştı. Konusu açılınca Ahmet Bey, ne yapalım sektörde dürüst adama yer yokmuş, öğrenmiş olduk der ve ağız dolusu bir kahkaha patlatırdı. Tabii bunu daha çok Müjgan Çavuş yokken yapmaya gayret ederdi. Yoksa duyacağı lafın haddi hesabı yoktu:

- Canım biliyor musun senin hiç gevşeme hareketleri yapmana gerek yok, çünkü zaten alabildiğine gevşek bir adamsın;

- Karakterini tabelaya yazacağına işi öğrenmeye çalışsaydın belki birşeyler yapabilirdin Ahmet;

- Rahmetli babanı tanıdıktan sonra senin bir Einstein olmanı beklemiyordum Ahmet ama bari en azından kendi işini görebilseydin;

Ahmet Bey'in emlakçılıktan sonra denediği tekel büfesi tecrübesi de pek öyle parlak şekilde sonuçlanmamıştı. Başlarda iyi gidiyor gibi görünen işler çoğu ayyaş müdavimin Ahmet Bey'in nezaketini keşfetmesiyle tepetaklak olmuştu. Ahmet Abi daha sonra veririm, abi çocukla göndersem olur mu yanıma para almamışım, abi dönüşte ödeyeyim mi biraları gibi sarhoşlardan gelen tüm ödememe önerilerini büyük bir nezaketle kabul eden ve doğru dürüst bir alacak defteri bile tutmayan Ahmet Bey kısa süre sonra kendisini bekleyen acı sona kavuşmuştu: iflas. Yaklaşık bir yıl süren tekel büfesi macerasından aileye kalan tek şey Ahmet Bey'in yıllardır evinde oluşturmayı hayal ettiği barını süsleyen çeşit çeşit içki olmuştu. Konusu açıldığında gülerek en azından içkileri gelişine aldık diyordu. Sigaralarsa Müjgan Çavuş'un stoğuna kalmıştı.

Ahmet Bey'de öyle bir karakter vardı ki o yenilgileriyle bile alay eder ve sık sık kendisiyle dalga geçerdi. İflasları söz konusu olduğunda Ahmet Bey ne yapalım derdi, piyasa dürüst ve nazik insanlara göre değil, bundan sonra ben de oyunu kurallarına göre oynayacağım. Bunlar yenilginin verdiği öfkeyle söylenmiş sözler olduğu için ve insanlar da kolay kolay değişmediği için Ahmet Bey bir sonraki girişiminde yine çuvallıyor ama hiçbir şekilde hayal kurmaktan ve denemekten vazgeçmiyordu.

Türki Cumhuriyetlerde iş kurmak, Güney Afrika'ya çikolata ihraç etmek, farklı bir konseptle otel işletmeciliği yapmak Ahmet Bey'in denediği ya da bir şekilde yapmayı hayal ettiği şeylerdi. Ama işte bir şekilde olmuyordu. Galiba bazıları doğuştan kaybedendi, hani şu Batılıların 'born loser' dediği cinsten. Ne yapsa, ne etse bu kaybeden zincirini bir kıramıyordu. Olmuyordu bir türlü.

Ahmet Bey şimdilerde de tavuk çiftliği işine merak sarmıştı. Ne güzel diyordu, tavuklar yumurtluyor sen kazanıyorsun. Asabi Müjgan Çavuş bile projeyi ilk duyduğunda yüzüne yayılan gülümsemeyi engelleyememiş ve kendisi için hayli yüksek kaliteli sayılabilecek şu espriyi yapmıştı:

- Ahmet Bey dikkat edin de siz işe girdikten sonra tavuklar ani bir kararla yumurtlama faaliyetine son vermesinler!

Müjgan Çavuş tüm başarısızlığına rağmen aslında içten içe karakterini onayladığı kocasına köklü bir biçimde bağlıydı. İnsan her şeye alışıyordu. Galiba o da kocasının başarısızlıklarına, iddiasızlığına, hırs yapmayan sakin tarzına yıllar içinde alışmıştı. Sonuçta aç-açık değillerdi. Ahmet Bey'in babasından kalan iki evin birinde kendileri oturuyorlardı; diğerini ise kiraya vermişlerdi. Nur içinde yatsın Ahmet Bey gibi saf bir adam olan kayınpederi belki oğlunun halini de bildiğinden onları düşünmüştü. Disiplinli bir matematik öğretmeni olan Müjgan Hanım da yıllardır özel dersler de vererek eve katkıda bulunuyordu. E arada Ahmet Bey de birşeyler getiriyordu ve böyle böyle idare etmişlerdi şimdiye kadar. Hiçbir zaman bolluk içinde yüzmemişlerdi ama öyle gözleri dışarda kalacak şekilde yokluk da görmemişlerdi.

Aşk Derin MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin