Saçma bir işe kalkışmıştı Elia. Bundan 7 sene önce. O saçma devlet sırrını ortaya çıkarması hayatına mal olmuştu. Sevdikleri onu terk etmişti. İşi, evi, arkadaşları... birer birer gitmişti. Bir başına kalmıştı koca dünyada.
itirafenguzelkacis.com sitesine üye olduğunda, gerçek anlamda bir salaklık yapmıştı. Orada paylaşılan bir itiraf, cezasız kalmazdı. Çoğu kişi itirafından sonra ya intihar ediyor ya da Seeman Köprüsü'nün altında cesedi bulunuyordu. Cesaretin eli Elia'nın sırtını sıvazlamıştı. Bir ninni misali sözcükleri kulağına fısıldıyordu.
"O iğrenç sırrı içinden at, Elia."
Elia gerçekten içinden atmak istiyordu. Çünkü bu hem yurdu hem de kendisi için tehlikelibir sırdı. WTD ( Zordane başkanlığı altında bir terör örgütü) dünyadaki en büyük tehditti. Ve yaşadıkları yurdun başkanı, yani Başkan Fowler, WTD işbirliği yapıyordu. Bu ülkenin hızlı bir biçimde düşmesi anlamına geliyordu.
Elia, ellerini klavyeden kaldırmadan yazmıştı.
"Başkan WTD ile işbirliği kurdu."
Daha sonra her şey çok hızlı oldu. Geldiler, aldılar. Elia 241 gün kodeste kapalı kaldı. Her günü tek tek saymıştı. Başkan Fowler sözde tahtından düşmüş ve sözde devlet bundan hoşlanmamıştı. Tek suçlu vardı: Elia Davison.
241 gün boyunca türlü işkencelere maruz kalmıştı Elia. Haftada bir kez yemek yiyebiliyordu. Her gün sayısız dayak atılıyordu ona. Kodesin o ufacık camından mavi bir gökyüzüne bakıyordu. Bir gün özgür olma umuduyla.Şimdiyse burdaydı. Yaptığı şeyin cezasını çekmişti. Bu neyin oyunundu?
Elia, kızgın kumlara oturmuş ne yapacağını düşünüyordu. Böyle bir durumda ne yapabilirdi ki? Güneş tepedeydi. Zaten sıcak olan hava iyice ısınmıştı. Elia çok terliyordu. Terlemek iyi değildi. Vücuttan çıkan her ter damlasına biraz daha susatıyordu onu. Onunla oyun oynayan sözde devlet, iki şişe su bırakmıştı. Ama o iki şişe su iki saatte bitecekti.
Karnından hafif bir gurultu sesi geldi. Yavaştan acıkmaya başladı. Kalkıp yemek bulmalıydı. Televizyonda izlediği hayatta kalma programlarını aklına getirmeye çalıştı. Oradakiler hep barınak yapmakla başlarlardı. İlk hedef barınak olmalıydı. Bu adada neyin, ne zaman, nasıl olacağı meçhuldu. Sabah ormanın içinde yağmur yağarken şimdi sahil bir çöl kadar sıcaktı.
Oturmak bir çare değildi. Bu yüzden kalkıp ormana doğru yürüdü. Orman, sabahki kadar ıslaktı. Ama yağmur yağmıyordu. Elia, kafasında birkaç proje tasarladı. Odunlardan küçük, çadıra benzeyen bir barınak yapacaktı. Etrafta bin bir çeşit ağaç vardı. Kuru otlar bulmalıydı Elia. Ateş yakmak için onlara ihtiyacı vardı. Ama bu denli ıslak bir yerde kuru otun T'sine rastlanmazdı. Orman yeşilin her tonuna sahipti. Çantadan çıkarıp aldığı baltasını iki eliyle kavrayıp, birkaç odun kesti. Uzun odunları sahile taşıyıp ormana geri döndü.
Gözlerini ilk açtığı yerden ilerleyip sağa doğru yürürdü. Birkaç büyük yaprak buldu. Zehirli olup olmadığını anlamak için kolunun üstüne sürttü. Birkaç dakika bekledi. Bitkinin hiçbir etkisi olmadığını anladı. On beş yaprağı kopardı ve kolunun altına sıkıştırdı. Sahilde, odunları bıraktığı yere onlarıda bıraktı.
Bu defa sağa sola sapmadan dümdüz gitti. İleride metal, parlak bir nesne, güneşinde etkisiyle gözüne çarptı. Ne olduğunu ilk başta anlayamadı. Yaklaştıkça o metal nesnenin bir haç olduğunu fark etti. Küçükken inançlarına bağlı biriydi. Tanrı'nın adıyla başlardı güne, yine Tanrı'nın adıyla bitirirdi günü. Hacın arkasında küçük metal bir kap vardı. Şu sözde devletin bahsettiği küçük hediyelerinden biri olmalıydı. Hacın önünde dua etti ve o kabı alıp geri döndü.
Dönüşte birkaç küçük meyve buldu. Zehirli olup olmadıklarını anlamak için önce vücuduna sürdü. Ters etki yapmayındaysa yedi. Az da olsa karnı doymuştu. Uzun ağaçlar yüzünden güneşi göremiyordu ama tahmini güneşin batmaya başladığı yönündeydi. Sahile vardığında tahminini doğruladı. Bir an önce barınak yapıp sığınması gerekiyordu. Açtı, fakat dayanabilirdi. Elia'nın tek korkusu gecenin aniden bir soğukla kaplanmasıydı. Ateş yakmak için yeterli materyali vardı aslında. Cam sayesinde ateş yakabilirdi. Cam hafif büyüteçimsi bir yapıya sahipti. Ateş yakmak kolay olacaktı.
Barınağını kuracağı yerin azıcık ilerisine küçük bir düzenek hazırladı. Bulduğu kuru odunları üçgen olacak şekilde koydu. Sahilin kenarında, sağında, solunda bulunan otları o içgenin içine yerleştirdi. Güneşi ayarlamak zor olmadı. Camı çantasından çıkarıp güneşin ışınları otlara gelecek şekilde ayarlafı. Beş boş dakikanın sonunda yavaş yavaş dumanlar çıkmaya başladı. Dumanlar küçük kıvılcımlara dönüşünce ateşi körükledi.
Güneşin batmasına bir saatten az bir vakit vardı. Barınağını kurup ilk gününü sağ salim geçirmek istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ada
Short StoryDevlete oyun oynamamalısın. Yoksa uyandığında kendini ıssız bir adada hayatta kalmaya çalışırken bulabilirsin. Elia Davison, sıradan bir insandı. Her sabah kalkıp işine gider, mesai saati bitince evine dönerdi. Kısır bir döngü içindeydi hayatı. Ama...