Bu işte acemi olduğun için bazı bölümler sıkıcı gelebilir; aklımdakilerin en iyisini yazmaya çalışacağım. Okuduktan sonra yorum yapmayı unutmayın. Sonra merak ediyorum beğeniyor musunuz beğenmiyor musunuz diye.
Uyandığımda o sıcacık yatağımda ve yumuşacık kıyafetlerimle olmayı hayal ettim; ama tam tersine üzerimde bacağıma yapışan siyah bir tayt, siyah atlet vardı. Üstüne bir de çok rahatsız bir sandalyenin üzerinde ellerim arkaya bağlanmış ve ağzım bantlıydı. Bunu bana kim ya da kimler yapıyordu? Bana bunları yapabilecek birini tanımıyordum. Çevremdekilerden beni sevmeyen yoktu. Ben kimin canını sıktım da bana bunları yapıyorlar anlayamıyorum. Tepemde soluk bir ışık olmasa etraf yine karanlık olacaktı. Kendimi sorgu odasındaymış gibi hissettim. Sonra bir kapının gıcırdayarak açılmasını duydum. Kalp atışlarım hızlandı. Korkuyor muydum? Fazlasıyla; ama bir yandan da bana bunu yapanın kim olduğunu merak ediyordum. Korku ve merak birbirine karışınca istemsiz bir şekilde çığlık attım; ama ağzım bantlı olduğu için ses çıkmadı tabi. Yine ensemde bir nefes hissettim. Bir sonraki durağım neresi olacaktı acaba? Başımdaki keskin acıyı hissetmemle her yer karanlık oldu.
*****************
Marie'nin ağzından:
"Bugün çok özel bir gün olacaktı. Arkadaşlarımla araba kiralayacaktık ve bütün gün boyunca İstanbul'da gezilmedik yer bırakmayacaktık. Biz İstanbul'a taşınalı henüz 1 yıl olmuştu; ama arkadaşlarımla gezeceğimizi bildiğim için hiçbir yeri gezmemiştim. Fransa'da hayat çok güzel gidiyordu. Kendi memleketinde yaşamak gibisi yoktu; fakat babam annemi aldatınca, annem beni de alıp birlikte İstanbul'a taşındık. Babama çok düşkündüm; ama anneme yaptıklarından dolayı ona çok kırılmıştım. Sonuçta yuvamı, arkadaşlarımı, memleketimi bırakmak çok zordu. Özellikle arkadaşlarımı çok seviyordum. Zaten arkadaşını kim sevmezdi ki? Arkadaşlarımı da hatıramlarımla birlikte Fransa'da bırakmayı kaldıramadım. Annem Türk olduğu için Türkçe de biliyordum; ama Türklerin kültürlerini bilmiyordum. Sadece kültürler farklı değil, dinlerimiz de farklıydı. Bu da Türkiye'ye alışmamı zorlaştırdı. Sırf Fransız olduğum için benimle konuşmak isteyenler de vardı. Türk okulunda okuduğum için okulda yabancı birisinin olması dikkatlerini çekmişti tabi. Okula başlayalı 2 hafta olmuştu; fakat herkesin dilinde "Marie" dolaşıyordu. Beni gören herkes "Marie nasılsın?", "Hayat nasıl gidiyor?" gibi sorular soruyorlardı. Elimden geldiğince ortama alışmaya çalıştım ve başarmıştım da. Herkes benim peşimdeydi. Benimle arkadaş olmayı seviyorlardı. Ben de onları sevmiştim. Herkesin olduğu gibi benim de en yakın arkadaşlarım vardı; "Biray, Tolga, Özge, Hilal, Emir, Can." Bu arkadaşlarım benim için çok önemlilerdi. Derste, teneffüste, kantinde, dışarıda... Her yerde beraberdik. Yine de Fransa' daki arkadaşlarımın yerini tutamıyorlardı."Karoline, Elisa, Adeline,Jean, Mike ve Marquez." Bugün de onlar gelecekti. Ben Türk arkadaşlarımı da çağırdım. İki grup birbirleriyle anlaşabilirdi. Bu düşünceleri kafamdan atıp dolabımı açtım. Kot, kısa şortumu ve üzerime beyaz atletimi giydim. Biraz sade olmuştu; ama kombinimi ayakkabıyla patlatacaktım. Toz pembe, topuklu bir ayakkabıyı giydim. Bu ayakkabının diğer ayakkabılardan farkı bileğe kadar uzanan bantları ve banttaki çiçeklerin oluşuydu. Tam benim karakterimi yansıtıyordu. Saçlarımı açık ve sade bıraktım. Zaten dolgulu ve belime kadar uzanan sarı saçlarım vardı. Donuk mavi gözlerimi ortaya çıkarmak için turkuaz renkte bir göz kalemi sürdüm. Artık hazırdım. Kiraladığımız araba da spor arabaydı ve hepimizin sığması için büyüktü. Bizim evin önünde buluştuk. Biray ve Jean şimdiden kaynaşmışlardı bile. Okulum Fransız okulu olduğu için arkadaşlarım Fransızca biliyorlardı. Arkadaşlarımı görür görmez hepsine tek tek sarıldım. Sonra arabaya bindik ve yola çıktık. Annemin bizim için satın aldığı dağ evine gidecektik. Arabayı ben kullanıyordum. Evde 2 hafta kalacağımız için buzdolabını doldurmuştum. Ev, dağ başında olduğu için asfaltsız, kötü bir yolda ilerliyorduk. Arkamızda siyah bir araba vardı. Nedense bizi takip ediyormuş gibi hissettim. Hiçbir şey bugün moralimi bozamazdı. Sonra aklıma babam geldi. 4 senedir hiç görmüyordum babamı. Acaba kendine başka bir aile bulmuş mudur? Biz ne yapmıştık da bunu bize yaşattı? Ben dalmışken herkes bir anda çığlık attı. Önüme bakınca geyik olduğunu farkettim. Gaza bastım; ama fren tutmadı. Direksiyonu sağa kırınca ağaca vurdum. Çok hızlı gittiğim için ağaç yamulmuş, arabanın önü parçalanmıştı ve duman yükseliyordu. Etrafa baktım. Hepsi baygındı ve yüzleri kanıyordu. Daha fazla dayanamadım ve karanlığa göz yumdum. Uyandığımda karanlık bir odadaydım. Arkadaşlarım neredeydi? Bizi kim buraya getirdi? Arkadaki siyah araba bizi fark etmiş miydi? Karanlıktan çok korkuyordum. Ensemde bir nefes hissettim ve gerisi karanlık...
****************
Biray' ın ağzından:
Ben sen son meredeydim de başıma bunlar gelmişti benim? Tabi ya en son Marie ve arkadaşlarıyla beraberdik. Sonra araba kazası olmuştu. Peki arkadaşlarım nerede? Artık kafayı yiyecektim. Derken yine ensemde bir nefes hissettim. Bu sefer arkamı döndüm; fakat kimseyi göremedim. Başımdaki keskin acıyı hissetmemle bayılmam bir oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümcül İntikam
Misterio / SuspensoHer yer karanlıktı.Sadece karanlık... Buraya ne zaman, hangi amaçla ve nasıl geldiğimi bilmiyordum. Bağırmak,çığlık atmak, etrafta koşmak ve ürkütücü karanlıktan çıkabilmemin yollarını aramak istiyordum ; ama hiçbir şey yapamıyordum.Ve birden düştüğ...