2015
Antalya
Alarm sesiyle uyanmaktan nefret ettiğim günlerin geri gelmemesi dileğiyle yatağımda sağıma soluma dönüyordüm. Bir an tavana diktim gözlerimi. Nemden eser olmayan oda da, tavanın sıvaları dökülmüştü, duvarlarında açıklı koyulu fırça izleri ve bir köşesinde ise klima vardı.
Buraya Amerika'dan iş iznine ayrıldığım için geleli bir hafta olmuştu. Deniz, sahil, kum ve güneş derken, farkında bile olmamıştım ama günler çabucak geçip gitmişti.
Yataktan kalkmak istemesem de kapının çalmasıyla uyuşuk bir şekilde yataktan doğrulup,kalktım. Robdöşambrımı üzerime çektim. Kapıyı biraz araladım. Siyah saçlı ve buğday tenli bir gençti. "Dün bazı eşyaları getirmeyi unutmuşuz. Buyurun." Dedi elindeki katlı çarşafları uzatarak. Teşekkür edip gülümsedim. Gıcırdayan kapıyı yavaşça ittirdim. Çarşafları girişteki parlayan cam, kare sehpanın üzerine bırakarak terasa çıktım.Amerika'da da vardı bu kadar güzel yerler fakat hiçbir yer bu kadar doğal değildi. Terasın dört bir yanı bitkilerle doluydu. Filipinler'in ulusal çiçeği ful, beyaz bir yasemin, pembe bir sardunya, ada çayı türü olan ateş çiceği, seksen santimetre kadar uzamış olan melisa, bakımsız kalmış iki tane begonya, sarı frezya ve iki tane de bodrum papatyası çiçekleri hala açmış olarak duruyordu. Aralarından özenle geçtikten sonra terasın korumalığına ellerimi yasladım. Bahçe de bu güzelliğe eşlik ediyordu. Üç katlı apartların teraslarını saran mor ve eflatun begonvil sarmaşıkları, palmiye ağaçları ve ara yolların her iki tarafında sardunyalar ile lavantalar bulunuyordu.
Güneş iliklerime kadar işliyor, meltemin hafif esintisinin tüm bedenimi okşadığını hissediyor ve palmiye ağaçlarının hışırtısı kulağımda bir ritim oluşturuyor, havuzdaki çocuk cıvıltıları da bunlara eşlik ediyordu.
* * *
Kahvaltıyı hazırlamaya koyuldum. Yaklaşık on senedir hiç kendime kahvaltı hazırlamamıştım. Sürekli aperatiflerle geçiştiriyordum.
Servis tabağına zeytin,peynir,reçel ve yanına da bir dilim kızarmış ekmek koyup terastaki masanın üzerine bıraktım. Masa örtüsünde birkaç il hakkında bilgiler yazıyordu. Benim gözlerim ise sadece Ankara hakkında yazılanlara takılı kalmıştı. Çok geçmeden derin bir nefes alıp kahvaltımı yaptım. Bulaşıkları bulaşık fırçası ile sudan geçirip dolap kapaklarının içinde gizli kalmış Bosh markalı bulaşık makinesine yerleştirdim. Televizyonu açtım. Büyük bir manşet atılmıştı. TÜRKİYE SAVAŞA GİRİYOR. Kanalı değiştirdim. RUSYA SAVAŞA HAZIRLANIYOR. YOKSA ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI MI ÇIKACAK? Bu kadar kayıtsız kalmayı istemezdim fakat televizyonu kapatıp odama geçtim.
Nasılsa altı ay kadar bir süre burada kalacaktım. Yerleşsem iyi olacak diye valizlerimi açıp kıyafetleri renk tonlarına göre dzdim. On altı yaşındayken de böyle yapardım... Korkuyordum anılara dalmaktan. Hemen kolları dantelli beyaz bir elbise giydim,sandaletlerimi de bağlayıp evden çıktım.
Sahile indiğimde şezlonglar dolmuş ve kafeteryaların önünde ki sıralar uzayıp gidiyordu. Arkada kalan büyük kayalardan birinin üzerine otırdum. Çok geçmeden ak saçlı bir beyefendi yaklaşarak, "Merhaba. Oturabilir miyim?" dedi. Gülümseyerek "Elbette" dedim.
"Ben Tuna" dedi. Cevap vermem gerektiğini düşünerek, "Evla" diyebildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÇİFT AŞK
General FictionAmerika'da iyi bir eğitimci olan Evla, kısa süreliğine bir tatile çıkmaya karar verir. Bu kararın hayatının dönüm noktası olacağından habersizdir. Girdiği bu serüvende kendinden elli yıl önce yaşanan tertemiz bir aşka şahit olacağını bilmiyordur. Si...