Sen gideli kaç gün veya kaç ay yada kaç yıl oldu saymadım her yırtılan takvim yaprağı gibi yakılıp atılan umutlarım geliyordu aklıma yıkılan hayaller ve enkazının altından yarı ölü bi halde çıkan çökmüş bir adamı görüyorum aynalarda korkar olmuş artık bi başka kapıyı çalmaya kendi içine kapanmış kendisine açılan her pencere esintisinde üşümüş kendi acı sonuyla yüzleşmeye yüzü olmayan bi adam olmuştum her kapıyı kapatmış bir adamdım artık herkes sabahı güneşi severken bense geceyi ve yıldızları seviyordum geceleri dışarı çıkıyor yıldızları seyrederken her aklıma gelişinde sigaranın dumanı gibi gökyüzüne karışıyordum yıldızlara baş harflerimizi yazıyordum ama sen bilmiyordun ben tüm bunları senin için yaparken sen binbir türlü hayallerle onun adını inatla rüyanda sayıklarken ben rahatça heves alamıyordum çünkü güzeldin hala benim için Sonbaharın ilk ayıydın her solupta ağaçtan düşen yapraklar gibi insanlar varken hayatta benim için inatla hala yeşil kalan bi yapmaktın aynı ilk bahar yeşili gözlerin gibi sonunda sende solup düştün ağaçtan rüzgar tenini okşar gibi sürüklerken seni kahverengi toprağın üzerinde benim içimde fırtınalar kopuyordu herşey yerlebir oluyorken ilk baharımdın sen toprağa düşen yağmur arkası gök kuşağımdın rengarenk umutlar içinde atılan bakışların hüsranlı gözyaşları yağmur sonrası mis gibi kokan toprak kokusuydun içime çektikçe açan Güllerin Dikenli dokunuşları oluyordun sensiz ama seni gördüğüm günlerde senden ölmeni isteyecek kadar nefret ediyor ama biraz sonra kollarında can verecek kadar çok seviyordum sonra gece oluyordu çıkıyordum dışarı bu sefer aya anlatıyordum senin güzelliğini oda sırt dönüp batıyordu tek çaresizliğim sen giderken senin kalmanı beklemek ahmaklıktı ben sana varamamanın zirvesindeyken sense sahte insanların tam ortasında stabilize arkadaşlıklarla idareli kullanmaya çalışıyordun Gülüşlerini sen yanlızlık nedir bilirmisin kirli düşünceler üzere atılan temellerle bitmiş umutlar üzerine kurulan hayallerdir belki yanlızlık yüksek bir dağın tepesinde oturan bi adamın kurduğu türlü hayallerle bir den gelen üşüme hissi ile çektinin önünü ilikleyerek kafasını yavaşça içeri çekmesidir belki yanlızlık kırık Çitlerle etrafı sarılı olan kahverengi tahtalarla çakılı evin kapısının sol tarafında duran sürgülü sandalyenin gıcırtısıdır belki yanlızlık belkide küçük bi kız çocuğudur pembe montu üstüne 2 beden büyük gelmiş soğuktan yanaklarını kızarmış üşümüş acıkmış hatta paçaları yağmurdan ıslanmış pazarda kaybolmuş bir çocuğun hissettiği bir duygudur belki aslında yalnızlık tek bir şey gözüksede bir çok kişiyi içinde barındırır belkide yalnızlık budur seninle hayal ettiklerini seninle yaşayamamaktır bir tebessüm bile yeterli olurdu hayatın onunla her şeye değer olduğunu bilmek sokak lambaları eşliğinde kaldırımlara meydan okumuş karanlık sokakların ıssız adamlarıydık nasıl oldu da bir duyguya yenildik sessizliğin karatısında uykuya dalıyordum gözlerim kapanınca geceleri gündüzleri görüyordum bir ağacın altında dizlerime yatmış bir kadın oluyordu mavi gökyüzünün yeşil gözleri ardında binbir türlü düşlerle sana sözler biriktiriyordum not defterimde ama açıp okuyamıyordum önümde sen kadar güzel bişey varken başka güzellikleri dana benzetmek anlamsızdı ileri baktıkça gökyüzü ile Birleşmiş gibi görünen içinden kaybolduğum duygularım vardır benim senin bana yaşattığın onlarda yok artık artık son teşhis konmuş bir hastaydım gözümde bitmiş tükenmiştim neşe kaynağımdın sen sen gidince her tarafa karanlık basmıştı önümü göremiyordum sensiz ama önünde uzun bi yol vardı seni yada sensiz gidilecek daha yolun yarısına varmadan ben bitmiştim seninle güzel günler hayal etmiştim anladım ki sadece mutlu sonları filmlerde olurmuş seninle bir gün bi ovanın ortasında baş başa oturup çekirdek çıtlayıp sohbet etmek istemiştim ve buna benzer bisürü hayalim vardı ama bunları yaşayamayacak kadar hayaldin sende benim için