1

99 4 0
                                    

"Benim babam her gece elinde çiçeklerle gelir çünkü o yolda gördüğünüz ama görmezden geldiğiniz hatta onu görünce camları yukarı kaldırdığınız birisi evet otoban çiçekçisi. Kiminizin kızgın eşine aldığı kiminizin yil dönümünde hediye almayı unuttuğu zaman aklınıza gelen kişi. Siz ucuz hediyeyle kapattığınız parayı çocuğuna ekmek alabilmek için kazanan, elinde kalan çiçeklerle karisinin gönlünü yapmaya çalışan cefakar adam. Aslında size teşekkür ediyorum sizin sevindirmediğiniz sevdiğinizi arta kalanlarıyla eşini, çocuklarını sevindiren gönlü zengin cebi fakir adam." Dedi ve donup kalan sınıf arkadaşlarının bakışı altında fırlayıp gitti Sevde. Herkes şimdiye kadar tek kelime etmeyen bu kızın birden bire parmak kaldırmaya bile gerek duymadan konuşmasına şaşırmıştı. Öğretmeni de izinsiz konuşmasından ziyade konuştuğu için şaşkındı. Aslında böyle bir atağa geçmesinde öğretmeni Nur'un etkisi büyüktü kuşkusuz. O günkü dersleri erken bitmiş kalan zamanda genel bir sohbete dalmışlardı. Arkadaşları kendi aralarında haftasonu yapacakları kısa yurtdışı seyaheti hakkında konuşuyorlardı. O, onlar gibi baba parasıyla değil, burs kazanarak gelmişti hayatta tek dertleri telefonlarını bir üst modelle değiştirmekten başka gayeleri olmayan sınıf arkadaşlarının arasına. Hepsi öyle değildi aralarında mütevazi olanlarda vardı ama genel olarak okulunun durumu buydu. Sevde'nin bu durumu kendi hayatını hatırlattı Nur öğretmene. Doğduğu günden beri annesiyle hayatta kalma çabası içinde didinip duruyordu....

Dışarıda Aralık'ın en soğuk günüydü, fakat Zeynep cehennem sıcağı yaşıyordu. İlk doğumun verdiği korku ve tek başınalığın verdiği endişeyle sancısı birleşmiş dayanılmaz bir hal almıştı. Terliyordu... avuçlarının içi şimdiye kadar sıkılmaktan hiç o kadar acımamıştı. Biliyordu geçecekti öyle demişlerdi ona. Sahi kimdi bunu ona söyleyen rüyalarında kendisine güç veren annesi mi yoksa hemşirelerden biri mi , şu an tam olarak çıkaramasa da biliyordu geçecekti. Doğumda hayatını kaybeden annesine benzemeyecekti kaderi. O, evladı için yaşayacaktı, yaşamalıydı. Kendini bildiğinden beri büyüktü hiç çocuk olamamıştı ama şimdi kendi yavrusuyla çocuk olup çocukluğunu yaşayacaktı, tabi şu doğum bir biterse... Nihayet saat 6'ya doğru yaklaşık 8 saatten sonra doğumdan çıktı. Alnında hala boncuk boncuk terler, avucunun içinde de tırnak izleri vardı, ama Nur'un ağlama sesini duyduktan sonra çektiği acının hiçbir önemi kalmamıştı. İsmini daha hamile olduğu gün koymuştu, hissediyordu kızı olacağını. Annesinden aldığı minicik mavi gözleriyle, yeni geldiği dünyayı selamlıyordu. Nur ile beraber Zeynep de ağlamaya başladı. Kendisini bildiğinden beri ağlıyordu zaten, ama bu sefer kendisine değil, kendisinden bir parça olan dünyalar güzeli yavrusu için ağlıyordu. Ömründe o kadar güzel bir bebek görmemişti. Adeta ismi gibi nurluydu. Zeynep'i odaya getirdiler. Zeynep bundan sonrasını düşünüyordu. Ne baba evine gidebilirdi ne de kendi ayakları üzerinde durabilirdi. Nur'un babası da onları istemiyordu. Ne olurdu hastanede bira daha kalsalar ama olmazdı. Terden alnına yapışan uzun dalgalı saçlarını düzeltip camdan dışarıya bakıyordu. Karda başlamıştı. Şimdi ne yapacaklardı? O dayanırdı ama melek yüzlü Nur'u ne yapacaktı? Bir karar vermeliydi. Bunu kızı için yapmalıydı. Kızı için yaşamalı, onu da yaşatmalıydı....

Ben ve Tatlı Anksiyete'MHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin