Ada

66 14 2
                                    

   Sabah ışıkları eşliğinde annemin çığlığıyla uyandım. Yataktan çıktığım gibi çığlığın geldiği yöne doğru gittim. Gördüğüm manzarayla kanım dondu. Bunun gerçek olup olmadığını anlamaya çalıştım. Bu gerçek miydi? Ben kabus görüyor olmalıydım. Babam kendini asamazdı.. Neden pes etmişti? Bunu nasıl yapabilirdi? Etraf kararmaya başladı. Annemin ikinci çığlığını duyabildim. Gözlerimi açtığımda annem diğer koltukta hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Evde bir iki kişi daha vardı. Neler olduğunu hatırladığımda gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Annem zorda olsa farkettiğinde yanıma geldi ve birbirimize sarılıp ağlamaya devam ettik. Sayıklamaya başladım.. "Bu olanlar bir kabus babam yaşıyor, işe gitti dimi anne ? Öyle değil mi ?" ne yazıkki kimse soruma cevap vermedi, kimse bu bir kabus demedi.. Kalbimdeki boşluk gittikçe açıldı. Boşluğa kan yerine ızdırap doldu. Nedeni neydi? Bunu neden yapmıştı? Karanlığa gerçekten gömülmüştüm. Bir söz vardı ya hep "Kızların ilk aşkı babasıdır.." bende kaybetmiştim ilk aşkımı.. Yanyana gitar çalıp şarkılar söylediğimiz, fotoğraflarını çektiğim, sevgisi sahte olmayan, aklım karışık olduğunda karşıma alıp satranç oynadığım, çoğu duygumu paylaştığım adamı kaybetmiştim. Babaları bir kalıba sığdırmak kolay değildi bazen kahramanlarımız olurdu. Onların hiçbir şeyden korkacağına inanmazdık. Bizi her şeyden koruyup kollayacağına inanırdık. Bize öğretmenden çok şey öğretirdi bazen.. Açtığı boşluk tarifsizdi. Dakikalar, saniyeler geçmiyordu. Zaman durmuştu artık benim için.. Esen rüzgar parçalarımı alıp gidecekti, parçalarım ordan oraya savrulacaktı. Aklımı kaybetmiştim, aklımı arıyacaktım..

Ağlamaktan yorgun düştüğümde uyumak istemedim. Onu uykumda kaybetmiştim. Dışarı çıktığımda hava kararmıştı. Üşümek umrumda değildi. Annem yorgun düşüp birkaç sakinleştiriciden sonra uyuyakalmıştı. Deniz kenarına doğru yorgun sokak ışıkları eşliğinde ilerledim. Aklım yine bomboştu. Gözlerimden yaşlar akmaya devam ediyordu. Rüzgar güçsüzlüğümden faydalanıp beni savuruyordu. Boş bir bank bulup kendimi attım. Etrafıma baktım. Zavallı biri gibiydim. Gücüm, dayanağım, sığınılacak bir yerim yok gibiydi.. İnsan neden sevdiklerini bu kadar basit kaybederdi? Neden kaybedince kalbe bıçak saplanırdı keskince? Bunları cevaplayacak biri var mıydı burada, bağırsam duyar mıydı? Beni bağırınca kim karanlıktan çıkarabilirdi? Yanıyordum işte.. Kimse söndüremezdi. Bankta ne kadar süre ağladığımı hatırlamıyorum biraz da olsa kendime geldiğimde sabahtan beri bir şeyler yemediğimi farkettim. Gittikçe zayıf düşüyordum. Adım atıcak halim kalmamıştı. Vücudumda boşluklar yer kaplıyordu. Ayağa kalkıp yürümeye başladım. Her adımda yanaklarıma soğuk yaşlar düşüyordu. Düşünceler esir alıyordu esir aldığı yerlere ağrılar bırakıyordu. Bu ağrılarla sendeleyerek yürüyordum, yürüdüm, yürümeye mecbur gibiydim.

Yakınlardaki yeri gördüm ve oraya doğru ilerledim. Hırkamda biraz para olmalıydı. Neyseki restoran haftasonu olmasına rağmen bomboştu. Kalabalık istemiyordum. İnsanlara bakmak istemiyordum. Sanki o an daha çok küçülüyordum. Haklıydılar.. Uyumuştum ve her şeyimi kaybetmiştim. Bir masaya oturdum ve garsonun gelmesini bekledim. Bunları yapmak bile saçma geliyordu. Önüme "hoşgeldiniz" eşliğinde konulan menüye doğru baktım. Net göremiyordum gözlerimi temizlemeye çalıştım. Derin bir nefes aldım ve kağıt parçasına doğru baktım.

-Rüzgar
  
    Annemin soluk alıp verişlerini dinleyerek uyandım. Uyuyordu huzurluca, uyuyarak kaçıyordu yorgunluklarından. Kalktım sabaha gözlerimi açtım. Aydınlığa baktım ve derin nefesimi aldım. Mutfağa doğru ilerledim ve bir şeyler hazırlamaya başladım. Klasik bir pazar günüydü.. Geç uyan, müthiş bir kahvaltı hazırla, güzel bir gün geçirmeye veya dinlenmeye çalış. Ne yazıkki ben yine ek işime gidecektim. Okul masraflarımı ancak bu şekilde karşılayabiliyordum. Bu hayat karşılığı olan şeylerden ibaretti karşılıksız bir şey yoktu. Üniversiteyi bitirmeme koskoca 2 sene vardı masraflarımı başkasına yıkamazdım. Kahvaltıyı hazırlamamla annemi güzelce kaldırdım ve klasik pazar kahvaltısını yaptık. Tabii bide işe gitmem gerekiyordu. Haftasonları dışarı çıkıp eğlenen ailelerden olamamıştık, eksiktik. Kayıp vermiştik. Kayıptık.

DÖRT DUVARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin