five

238 25 6
                                    

Çevremde neredeyse her dinden insan vardı. Örnek olarak, mezuniyette yanımda götürdüğüm kız bir Yahudiydi ve gece boyu Hitler ve bokluklarından bahsedip durmuştu. Kusura bakmasın, onların soyunu sikmesi gayet de iyi olmuştu bence. Eğer tüm Yahudiler böyle konuşuyorsa daha fazlasıyla ne bok yerdik hiç bilmiyorum.

Karşı komşumuz olan Kedili Gemma (evinde 43 kedisi vardı) Budistti ve köpeğim Waffle bahçesindeki Buda heykellerine işiyor diye ondan defalarca azar işitmiştim. Ona her seferinde Buda'nın kendi heykellerine tapılmasını istemediğini söylememe rağmen o "Bir şeylere inanmak güzeldir." diyerek bana siktiri çekiyordu.

Ashton ile gittiğimiz kaykay parkındaki garip çocuk var bir de. Yanlış hatırlamıyorsam ismi Hasan'dı ve arkadaşları kayarken genelde onları izlerdi. Onu birkaç kez namaz kılarken görmüştüm, o sıralar arayış içindeydim ve ona neden bunu yaptığını sormuştum. O da bunun İslamda bir ibadet olduğunu söylemişti. Bunu biraz araştırdığımda gerçekten inanılası tek din olduğunu görmüştüm. Eğer tanrının varlığına inansaydım kesinlikle ona Allah derdim ama penisimin ucunu inanmadığım şeylere feda etmek pek bana göre sayılmazdı.

Ve bir de kilise vardı.

Kilise. Boktanlığın sözlükteki karşılığı. Gereksizlik içinde boğulanların tutunabilecekleri tek dal sandıkları koca bir yalan. Kurmaca. Ve aptalca bir tuzak.

Bu tuzağa şu günlere kadar takılmamıştım. Ama şimdi kürsüye yakın bir yerde oturuyor, verilen vaazı dinliyordum.

Aslında pek dinliyor sayılmazdım. Melody'nin kıyafetinden az çok belli olan göğüslerine bakıyordum. Beni fark etmiyor olması bir tesadüf değildi, besbelli bakmamaya çalışıyordu ve bir miktar kırıldığımı itiraf etmeliydim.

Yaklaşık yirmi dakika sonra, boktan bekleyişim son bulduğunda Melody, gün boyunca kaçırdığı bakışlarını benimkilerle birleştirerek beni onurlandırdı. Ona gülümsedim ve ayağa kalkıp kırışan gömleğimi çekiştirerek yanına gittim. "Eh, artık kahve içebiliriz öyle değil mi?"

Kocaman gülümseyerek parmaklarıyla oynadı. "Üzerimi değiştirmeme izin ver." dedi ve eliyle bir dakika işareti yapıp içeri gitti. Onu beklediğim 3-5 dakika içinde gideceğimiz yere karar verdim. Girdiği kapıdan tekrar çıktığında az önceki giydiklerinden çok farklıydı. Üzerinde genişçe bir tişört ve çok da dar olmayan bir pantolon giymişti. Kısa saçlarını bağlamış ve ceketini eline almıştı. Bana tekrar gülümsedi. Çıkan yanaklarının üzerindeki tokaya yetişmeyen saçları kulağının arkasına sıkıştırdı. "Gidebiliriz." dedi belli belirsiz. Ardından beni ne kadar etkilediğinin farkında olmayarak ve ona bakakalmamı sağlayarak kilise kapısına ilerledi.

69 yıl sonra merhaba

sister + hoodHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin