Multimedya: Swichland Sarayı
Soluksuz koşuyordu. Albert, gördüğü şeyler karşısında büyülenmesine rağmen korkmuştu da. Ailesine, gördüğü gizem dolu kızı anlatmak için koşuyordu. Biraz da korktuğu içindi bu endişeli koşusu. Sarayın merdivenlerinden hızlı hızlı çıkarak, tek hamlede kapıdan içeri girmişti. Düşürdüğü kitabı almak için bile durmamıştı, koşuyordu. Koridorun sonuna gelmişti. Koridorun sonundaki kapı ise büyük ve ihtişamlı salona açılıyordu. İçeri ani bir hareketle girerek:
Albert'ın ağzından...
"Anneciğim, babacığım. Bana inanmayacaksınız fakat bahçe de inanılmaz gizemli bir kız gördüm. Bana anlamadığım bir şey yaptı. Çok korktum." Bu söylediklerimi babama anlatmıştım. Annemi de görebilmek için arkamı döndüğüm de ise şaşkınlığımı gizleyemedim.
"Bu, o kız baba."
........
Annem, Susan denen gizemli kız ile beni dışarıya çıkartmıştı. Ona etrafı gezdirmem konusunda beni sıkı sıkıl tembihlemişti. Korksam da biricik annemin sözünden çıkamayacağım için çaresiz kabul ettim. Dışarıya çıktığımızda aramızda epey bir mesafe vardı. O yaklaştıkça fark ettirmeden ondan uzaklaşıyordum. Bir şeyler konuşup duruyordu fakat ben onu dinlemiyordum. Düşüncelerim bu kızın ailesinde dolanıyordu. Çok enteresan bir ailesi vardı. Ve dişleri de çok çirkindi. Sapsarı dişleri ile bana gülümsemeleri midemi bulandırmıştı. Peki ya o köpek dişlerinin uzun olmasına ne demeli? Gülümseyerek yüzüne baktım daha doğrusu dişlerine baktım. Onun köpek dişleri uzun değildi ama normal dişlere de benzemiyordu. Endişeyle elimi ağzıma getirerek dişlereme yokladım. Ohh çok şükür ben normalim!
"Eee ne diyorsun buna, komik miydi?" endişeyle suratına bakarak:
"Ahahah tabii çok komikti."
"Peki ama sen neden konuşmuyorsun."
"Ben pek konuşmayı sevmem."
"Gerçekten sevmiyor musun yoksa benden mi çekiniyorsun?"
"Hayır senden niye çekineyim ki. Sevmiyorum sadece." beynim tekrar uyuşmaya başlamıştı. Ne olduğunu anlayamadığım bir güç beynimi okuyordu. Susan'a baktığımda ise gözleri kapalıydı. Bu beni daha da korkutmuştu. Beynim normale dönmüştü, Susan ise gözlerini açmıştı. Bana dönerek:
"Ama beynin öyle söylemiyor. Korkuyorsun benden. Korkmanı anlamıyorum sende benim gibisin ama ben senden korkmuyorum." anlamadığım için ona bakıyordum.
"Ne diyorsun sen? Nasıl aynıyız? İnsanız ya işte daha ne?"
"Ne insanı?" kahkahaları saraydan bile rahatlıkla duyulabilirdi. Sesi sanki bir anda çoğalmıştı.
"Şaka mı yapıyorsun Albert?"
"Şaka yapar gibi bir halim mi var?" tekrar beynim uyuşmuştu fakat bu kez Susan amacına ulaşamamıştı.
"İnanmıyorum." hayretle bana bakıyordu.
"Sana ilk kez ulaşamadım. İlk kez beyninin derinliklerine inemedim."
"Ne demek oluyor bu?" iyice korkmuştum. Dedikleri çok saçma geliyordu. Bana sorsalar bu kızın tespitini çoktan yapmıştım. Bu kız çatlağın tekiydi.
"Ben çatlak değilim. Sanırım sana hiçbir şey anlatmamışlar."
"Ne alaka bu şimdi?"
"Gel benimle!"
"Nereye gidiyorsun."
"Beni takip et." Çaresizce onu takip ediyordum. İçimden dualar ederek yürüyordum. En sonunda saraydan kaçtığımda geldiğim göl kenarına gelmiştik.
"Sen burayı nereden biliyorsun?"
"Dedim ya seni hep izliyorum ben." kıkırdayarak ağacın dallarına tırmandı. Onun hızlı hareketlerle ağaca çıktığını gördüğümde ise ağzım açık kalmıştı.
"Sen, sen nasıl çıkabildin oraya? Hemde çabucak."
"Senin buraya çıkmak istediğini biliyorum. Altı yaşından beri hep istedin fakat korktun. Ama sen buraya çıkabilirsin. Yapabilirsin bunu. Aslında senin yapamayacağın hiçbir şey yok!"
"Ben mi oraya çıkacağım? Hahah çok beklersin."
"İyi peki ben buradan ufku seyredeyim sen oradan göldeki balıkları izle. Sen bilirsin karar senin." gülümseyerek ufku izliyordu. Ben ise olduğum yere çökmüştüm. 'Hepsi saçmalık, bu kız da deli! Ağaca tarzan gibi çıkması da normal yani . Her insan yapar. Ben birazcık korkuyorum, hepsi bu.'
"Tarzan mı? Çok komiksin! Hala kendinde ki gücü keşfedememişsin yazık sana!" kıkırdayarak ayağa kalktı. Her şeye kıkırdaması sinirimi bozmaya başlamıştı.
"İn aşağıya da artık gidelim. Geç olmadan sarayda olmalıyız."
"Sen git ben biraz daha kalacağım."
"Ne diyorsun sen? Akılını mı kaçırdın!"
"Hayır." Daldan tek bir hareketle yere atladı ve:
"Bu yapabildiklerimin yarısı. Koşu yarışı yapmaya ne dersin?" Biraz düşündükten sonra:
"Tamam olur."
"Tamam başlayalım o zaman. 3. 2. 1. Başla."
Rüzgara aldırış etmeden koşabildiğim kadar koşuyordum. Onu etrafımda göremeyince biraz yavaşlayarak arkama baktım. Aramızda çok mesafe vardı. Biraz daha yavaşlayarak:
"Biraz yavaş koşuyor gibisin?"
"Sen öyle san!"
Yanımdan şimşek hızıyla geçti. Etrafım toz bulutu olmuştu. Hem tozdan hem de hızından nerede olduğunu görememiştim. Olduğum yere çökerek nefes almaya çalıştım.
"Annen bizi arıyor." Başımı kaldırdığımda onun karanlık bakışlarını saraya yönelttiğini gördüm.
"Annem mi? Sen nereden biliyorsun peki?"
"Sana özel güçlerim var dedim ya şapşal!" yine kıkırdayarak ortadan yok olmuştu. Etrafımda göremediğim için endişelenmiştim. Beynimi ele geçiren o hissizlik yine beni halsiz düşürmüştü. Bir süre sonra ise 'saraydayım' diye bir fısıltı belirdi beynimde. Koşarak saraya vardığım da ise banim oturup kitap okuduğum bankta oturduğunu gördüm.
Umarım beğenmişsinizdir. Yeni bölüm yarın gelecek :) Tarih tarih yazacağım asıl olacak olanlar 'Günümüzde' olacak. Benden size ipucu ;) Takipte kalın okurkuşlarım :)
Hikayeyi beğendiyseniz vote vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın :)
Umarım kütüphanenize kaydetmişsinizdir :)
![](https://img.wattpad.com/cover/61758805-288-k379909.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Meçkey -Bir Vampir Hikayesi
Vampire'Susan sıcak yatağına girip sabırla annesinin gelip ona masal anlatmasını bekliyordu. Konuşmayı öğrendiğinden beri Susan için olmazsa olmazı olmuştu masallar. Annesi uzun, kabarık bir elbise içinde ona yaklaşıyordu. Susan annesinden bir kez daha et...