Multi:Gece
Kolumdaki acıyla inlemeye başladım. Bir günde o kadar kan almışlardıki kolum patlıcanın rengine dönüşmüştü. Kendi kendime sinirle "Lanet olası pis denek, seni ailen denek olmak için yaptı zaten," diyordum. Elimi mora dönüşen kolumun üzerine koyup bir daha kan almamaları için yalvardım. İşe yaramayacağını anlayınca kaşlarımı çatıp, Badboy görünümlü erkek hemşireye en asi bakışımı fırlattım. O ise aldırış bile etmeden fazla kanamayı önlemek için kolumu kemerle sıkıp şiringasını koluma geçirdi. Normalde bu kadar acıtmayan bir şey bir günde on kere uygulanınca inanılmaz fena oluyordu. Bunu her günkü gibi yeniden öğrenmiştim. Kan şekerimin dengelenip bayılmamam için bana uzatılan meyve suyunu içtim. Ayaklarımı sinirden sallayıp, alışkanlığım olan sesli söylenmelerimi sürdürdüm.
"Yeter artık bıktım gerçekten, altı yaşımdan beri burada olmaktan cidden bıktım. Hergün kolumu mor görmekten, bunların sebebi olan öz babamla konuşmak zorunda olmaktan bıktım. Senin lanet olası kan alışını izlemekten, kansızlıktan ölmeyim diye bir serumla yaşamaktan bıktım. Aslında benim hayatım zaten bundan ibaret değil miydi? Aa evet doğru bir detay. Ben hayattan bıktım. Şu serumumu çıkartta ölüp kurtulayım lütfen," dedim. Sinirden kızarmış olduğum kesindi fakat umrumda mıydı? Tabiykide hayır. Şuan daha önemli işlerim vardı mesela kolumdaki morluk, hayatımın bağlı olduğu serum, hergün görmek zorunda olduğum gıcık erkek hemşire ve hayatımı mahveden denek haline gelmemi sağlayan bir baba.
"Seni anlıyorum," diye cevap verdi. Anlamadığı ortadaydı, en az yalan söylediği kadar. İnandırıcı durmak için göz kapaklarını bile hafiften indirip, samimi bir ses tonu kullanmıştı. Ne inandım ama. Kendini profesyonel yalancı sandığı belliydi. Kalkan egosunu düşürmek benim görevimdi.
"Yalan konusunda profesyonel değilsin, ayrıca iğne yapmadada," egon düşsün pislik dercesine söyledim bunları. Tek kaşımı kaldırıp cevap beklemeye başladım. Biriyle atışarak vakit öldürebilirdim.
"Kişisel gelişim uzmanı mı oldun?" diye hazırcevaplık yaptı. Alaycı bir yüz ifadesi vardı. Elleriyle saçlarını düzeltmeyi ihmal etmeden dikkatle gözlerimin içine baktı.
"Burada boş vakitlerimde insanları gözetleyerek bu konuda uzmanlaştım." dedim. Hazır cevaptım. Hemen aklımdaki şeyi pat diye söylemeyi seviyordum. Zaten buradaki herkes birbirinden pislikti. Ölümlerini görsem benim elimden olmadığına üzüleceğim derecede pislikler.
Eline yeniden şiringayı aldığında ona yalvarırcasına baktım. Umursamadan eline eldivenlerini geçirdi. Zaten hep böyleydi, tam bir umursamaz. "Boşuna bana öyle bakma zaten en fazla iki ay sonra sonuçlara ulaşacağımızı umuruyoruz, sana ihtiyacımız olmayacak," dedi. İfadesiz bakan mavi gözlerine baktım. İnsanları gördükçe hepsinden iğreniyor, sadist insanları anlamaya başlıyordum.
"Sizin yüzünüzden hayatım olmayacak ve seruma bağlı yaşayacağım. Babam denen o herif beni bırakacak, tıpkı dolu bir konserve gibi içimdekileri tüketip atacak. Ölmek istiyorum, hemen,"
Umursamazlığına devam edip koluma kemer bağladı ve yavaşça kanımı aldı. İçimden ettiğim küfürler koluma baktıkça dahada ağırlaşıyordu. Resmen mordu ve birazda yeşil. Kolumu ne hale getirmişti. Sinirlendim ve zorla dikilerek erkekliğine şiddetli bir tekme attım. O kıymetlisini tutup kıvranırken, bende serumu unutup koşmaya başladım.
Hemşire Yani Baler'in Ağzından
Kıymetlimin ağrısıyla kıvranırken zorla ayağı kalkmayı becerdim. Deliler gibi koşuyorken serumu birden kolundan çıktı. Bir elim acıyan yerimde yanına geldim. Nabız yoktu. Tam sonuca varmak üzereyken onu kaybetmiştik. Yani onca kanları ve acıları boşa gitmişti. Ondan sadece hoşlanıyordum ama fazla ağlıyordum. Bu ağlamam onun için değil, onca yıllık uğraşımızın boşa gitmesindendi.
Birden gözlerini açıp hiçbirşey olmamış gibi ayağa kalkınca ağzım açık bir şekilde baktım. Tek ihtimal bunu beyniyle yapmasıydı. Buda demek oluyordu ki haftada bir enjekte ettiğimiz iğnenin içindeki karışım amacına ulaşmıştı ve bunu gizliyordu. Asi bir bakış attı ve benim şaşkınlıktan büyüyüp renginin koyulaştığını düşündüğüm mavi gözlerime dikti. Yüzüme vurmasıyla yere yapıştım. Tanrım, bu kıza neler olmuştu? Aklımdan geçen deneyin onu ruhsuza dönüştürme ihtimalini beynimden çıkartmaya çalışıp sadece kızgın diye teselli ettim kendimi. Bir tane daha tokat atınca, acıdan zorla kalkıp bende en sert yumruğumu attım. Ve olanlar kocaman bir hiçlikti. Dimdik duruyordu. Çalışanlar etrafa dolunca tuz getirin diye bağırdım. Tuz kelimesini duyunca hızla kayboldu ve kimse ona yaklaşmaya cesaret edemediğinden engel olamadık. Olabilecek en kötü şey olmuştu. Bu binada herkes iyi veya kötü intikamcı bir ruh tarafından beladaydı. Sadece intikamı düşünen bir ruh... Tek çare zihinini yıkamaktı. Kaçarsak ne yapar ne eder bulurdu. Bu ise yanına bile yaklaşamadığımız birine yapmamız imkansız birşeydi.
İlk kurgu içerikli hikayem. Umarım beğenirsiniz. Uzun yazar notlarını sevmem bunu sadece ilk bölüm diye yaptım. Heyecanlı ve şaşırtıcı alışılmışın dışı birşey yapmaya çalıştım. İstek ve şikayetlerinizi belirtirseniz sevinirim. Okuduğunuz için teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denek
Ficção CientíficaDeneylerden kaçarken ruhsuza dönüşen intikam peşinde 18 yaşında bir genç kız...