Pencereden sızan güneş ışığıyla sabahın geldiğini anladım. Gözlerimi kısıp güçlükle yatakta gerindikten sonra komodinin üzerindeki saati görebilmek için bir manevra yaptım. Yanlış gördüğümü düşündüm. Gözlerimi kırpıştırıp tekrar baktım ve hayır!
"Kahretsin! Saat 11:30."
Vermiş olduğum tepkiye kendim de şaşırmakla birlikte, ki bunu o an düşünecek durumda bile değildim,ağzımdan çıkan "Ebru!", çığlıklarıyla yataktan fırladım.
Bitirmemiz gereken, daha doğrusu benim bitirmek zorunda olduğum proje gece boyunca uyanık kalmamıza sebep olmuştu. Ve şimdi de geç kalışımıza neden oluyordu. Acilen yataktan çıkıp hazırlanmalıydım.Ebru dedim. Ebru benim ev arkadaşım ama ondan önce benim 17 yıllık dostum. 10 yaşında bir okul kavgasında tanışmıştık. Evet okul kavgasında. Hem de rakip taraflarda bulunduğumuz bir okul atışması. Okulun önde gelen popüler kızlarının başlatmış olduğu bir kavgaydı ve tıpkı benim gibi Ebru da bilmeden kavganın içine girmişti. Basit ispiyonculuk tartışmasıydı. Yan sınıfın 'başkan' diye tabir ettikleri bir kızı bizim sözde popüler kızımızı kopya çektiği için hocaya şikayet etmesiyle başlamıştı her şey. Bizim kız da nasıl böyle bir şey yapar diye aklınca hesap soracaktı. Daha çocuktuk. Ama benim onlardan farkli düşündüğüm aşikardı. Her neyse. Kavga bu yüzden çıkmıştı. Ve biz de sınıfın birer üyeleri olarak kendimizi olayın ortasında bulmuştuk. Ister istemez. Sonra taraflar uzlaşınca yani iş bir şekilde açığa kavuşunca iki grup da hiç tahmin edemeyeceğiniz şekilde kaynaşmaya başlamıştı. Işte tam da o dönemde tanışmıştık Ebru'yla.
En yakın arkadaşımdır diye demiyorum ama dünya tatlısı biridir Ebru. Çok inatçı ama bir o kadar çabuk ayak uydurabilen, fazlasıyla iyi niyetli, kedilerle iç içe yaşayan, aşırı aşırı titiz, minyon tipli güzellik kraliçemdir o benim.
Hayatta hiçbir şey için acele etmemiş bu zamana kadar. Her zaman, her şeyin bir zamanı vardır diyerek sabretmeyi huy edinmiş bir kız o. Benim hayran kaldığım özelliklerinden biri. Sabırlı. Benim hiçbir zaman olamayacağım kadar. Ve gerçekten o kadar sabırla hareket eder ki işleri hep yolundadır. Hep bir düzen vardır. Ben ise tam tersi. Şu an bile çığlıklarla ona koşarken aslında onun çoktan kalkmış olduğunu, Minnoş'a ( kendisi kedimiz olur ) mamasını vermiş, üzerine sandviçimi hazırlamış bir şekilde beni içerideki koltuğuna, bir elinde kahvesi bir elinde gazetesiyle odaya koştur koştur girişimi seyretmek için kurulmuş olduğunu az çok tahmin edebiliyordum. Bundan büyük keyif alır çünkü. Yanlış anlamayın. Benim çaresiz görünmemden zevk almaz, onun tam tersi, düzensiz ve dağınık bir iş hayatım olduğu için ve bu durum da hayatımı aşırı derecede etkilediği için ki bunun bedenime ve psikolojik durumuma verdiği zararı düşünecek olursak bu yüzden bana kızıyor olması pek yadırgayacağım bir şey değildir, uyarılarına rağmen onu dinlemeyip kafama buyruk hareket ettiğim için yaptıklarımın cezasını çekmem hakkımdır bir yerde. Onu bu yüzden zor durumda bıraktığım çok olmuştur. Ne yaparsa haklıdır yani ona kızamam. Tam aksi bu beni mutlu da ediyor. Çünkü Ebru yalnızca benim bir arkadaşım değil annem, babam, hiç olmayan kardeşim bir elim bir kolum hatta bazı zamanlar bir gözüm bile olabiliyor. Sizin hayatta ki en değerli şeyiniz nefes alıyor olmanız ise benim Ebru'dur. Öyle canımdan bir parçadır.Evet yanılmadım. Ben panik içerisinde yataktan fırlayıp odadan koşar adımlarla çıkarken üstüne bir de koşarken pijamamın paçasına takılıp nerdeyse düşecekken Ebru sakin sakin koltuğunda oturmuş kahvesini yudumluyordu. Onu odam ile salon arasındaki uzun koridordan görebiliyordum. Bu hâli sinirlerimi bozsa da ona bir şey diyemiyordum. Çünkü eğer o olmasaydı ben, bana yaklaşık 3 ay önce verilmiş olan ve bugün tamamlanmış bir şekilde teslim etmem gereken ortalama 350 sayfalık bir raporu zar zor hazırlardım hatta belki hazırlayamazdım bile. Ebru'nun yardımı ve tabii ki engin bilgileri olmasaydı bunu başaramazdım. Ona minnettarım.
Daha fazla kendimi tutumadan bu sözcükler dökülüverdi ağzımdan:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Tutam Cennet
AcakDerin bir nefes alın.Ve arkanıza yaslanın.Sizi uçsuz bucaksız bir yolculuğa çıkaracak olan bu kitabı avuçlarınızda sıkı sıkı tutun. Ve tutunun.Başlıyoruz.