Bildiğiniz her şeyin yok olduğunu düşünün. Neye inandıysanız hepsinin yalan olduğunu öğrendiğini düşünün. Sonra acıyı hissedin. Kalbinizdeki sizi yakan o acıyı hissedin. Bütün duygularınızın bir anda patladığını, canınızın deli gibi yandığını hissedin. Haykıra haykıra ağlamak isteyin. Avazınız çıktığı kadar bağırmak, uçsuz bucaksız yerlere kaçmak istediğinizi düşünün. Ben bunların hepsini düşündüm, yaşadım ve istedim.
"Sana inanmıştım."
Yorganımı çenemin altına çekmiş bir şekilde yatakta uzanırken kulaklarımda yankılanan sesi duymamak için kulaklarımı tıkadım. O günleri hatırlamak istemiyordum. O günler canımı yakıyordu. O günler hayatımın kara lekesiydi, o gece kendimi insanlık tarihinden silmeyi ilk defa istediğim geceydi. O gece herkesten kaçmama sebep olan ve onunla benim haricimde kimsenin bilmediği geceydi fakat şimdi biri çıkmış yaşadığım şeyleri bildiğini söylüyordu. Bilemezdi. Bilemezdi değil mi? Yani ben utancımdan aileme bile anlatamamışken hiç tanımadığım bir insan bilemezdi.
Yattığım yerde ellerimi anlıma koyarak tavanı izlemeye devam ettim. Dün akşamüzeri gelen yorum yüzünden zaten uyuyamadığım bu zamanlarda yine uykusuz kalmış, yatakta dönüp durmuştum. Şimdi ise çok uykum olmasına rağmen okula gitmek zorundaydım, birde o yorumu atanın kim olduğunu bulmam gerekiyordu. Onu bulmam ve de eğer bildiği şeyler doğruysa onları kimseye anlatmadan durdurmam gerekiyordu.
Yorganı üzerimden atarak yataktan kalktım. Düşünceli bir şekilde dolabımın önüne geçerek her zamanki gibi İspanyol paça pantolonlarımdan birini ve de bol, salaş, kalçamın altına gelen tişörtlerimden birini alarak üzerime geçirmiştim. Uzun zamandır, daha doğrusu bir buçuk yıldır, bu şekilde giyiniyordum. O günden beri çok sevdiğim şortlarımı, eteklerimi, elbiselerimi ya da o çok sevdiğim kısa tişörtlerimi giyemiyordum. Yapamıyordum, vücudumu saklıyordum, insanlardan saklanıyordum, onlardan kaçıyordum. Ne o günü unutabiliyordum ne de hayatıma devam edebiliyordum. Yaşayamıyordum, sadece her gün biraz daha ölüyordum.
Kenardan çantamı alarak hızlı adımlarla evden çıktım ve okula gittim. Her zamanki gibi en arka sıraya giderek çantamı attım, yerime oturarak ayaklarımı sıraya koydum, dizlerimi de kendime çektim. Anlımı dizimi yasladıktan sonra kaçmayı diledim. Buradan kaçmayı diledim. Dünyadan yok olmayı ve hiç yaşamamış olmayı diledim. Bu hayatı yaşamamayı, başka biri olarak yeniden doğmayı diledim. Bu sefer mutlu olmak istedim.
Sonra bulut olmayı istedim. Bulut olmak, bütün acılarımdan kaçmayı istedim çünkü buradan bakınca çok dertsiz gözüyorlardı. Sanki hiç dertleri, hiç tasaları yokmuş gibi, sadece yaşıyormuş gibi görünüyorlardı. Bende sadece yaşamak istedim, yeniden yaşayabilmek istedim bunun benim için mümkün olmayacağını bilerek. Bundan sonra yaşayamazdım, o günden beri yaşamıyordum, bundan sonrada benim için bir hayat yoktu.
Belki de ben sadece havadaki bir kağıt parçası gibi oradan oraya uçmak istiyordum. Bir rotam olmasın, rüzgar nereye giderse beni de oraya götürdün istiyordum. Ama sadece istiyordum. Bunlar benim eski hayallerimdi. Eskiden bir karavanım olmasını da isterdim. O karavanla bütün dünyayı gezecektim, kamp yapacaktım ve sadece mutlu olacaktım.
Masumdum eskiden. Masumduk eskiden. Şimdi ise kirliyiz. Kirletildik. Dünya kirletti bizi, insanlar kirletti. Biz birbirimizi kirlettik. Birbirimizin masumluğunu çaldık. Bir zamanlar hepimiz saftık, hepimiz masumduk ama sonra her şey yok oldu. Bütün mutluluklar kayboldu, bütün masumluklar çalındı. Artık hiçbirimiz masum değiliz. Çocuklar bile... Onlarda kirlendiler bu dünyada. Daha ilk nefes aldıkları anda bu kirli dünya onları da pisletti, içlerine acıları doldurdu. Hepsi mutluluğu istedi ama hepsi mutsuzluğu aldı. Çünkü dünya buydu. Biz buyduk. En masumları bile pisletiyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Venüs Yıldızı
Chick-LitHer masum insanın canı yandığında bir yıldız kayardı gökyüzünden. Bu acı yüzünden çok canlarının yandığını, bütün parlaklıklarını kaybettikleri ve ayakta durmalarını sağlayan o gücün yok olduğunu söylerdi bize kayan yıldızlar. Ve bir gece benim yıld...