I • En kusursuz yüz

73 6 5
                                    

"Daha fazla viski yok!" Maggie öfkeyle elimdeki şişeyi kaptı.

"Yapma, Mag.. Bunu alabilmek için lütfen bile dedim!" Maggie beni duymamazlıktan gelerek şişeyi camdan fırlattı.

"Süper kahraman olabilirsin ama Captain America değilsin, Sam. Sarhoş olamama gibi bir olayın yok." Yüksek sesle, biraz da alkolün verdiği etkiyle kahkaha attım.

"Ben ve süper kahramanlık mı? Yapma Mag!" Ellerini beline koydu ve iç geçirdi.

"Tamam bu konuyu daha fazla konuşmayacağız." Kalktım ve kapıya yöneldim.

"Nereye gidiyorsun?! Saat neredeyse gece yarısı!" diye sitem etti Maggie.

"İki saat önce uyandım, Mag. Biraz hava alacağım." Kendimi dışarı attım ve merdivenlerden koşar adımlarla inip apartmandan çıktım.

Temiz havayı ciğerlerime çektim. Her zaman gittiğim yere, arka caddedeki barın çatısına gidecektim ki yakınımdan birinin geçtiğini hissettim. Hemen arkamı döndüm ama kimseyi göremedim. O garip hissi bu sefer öteki yanımda hissedince hızla bir kere daha etrafımda döndüm.

Ama kimsecikler yoktu. Sadece o garip his vardı. Tam bunu önemsemeyip yoluma devam edecektim ki kafama yediğim bir darbeyle gözlerim karardı.

***

Gözlerimi açtım. Fakat hiçbirşey göremiyordum. Neredeydim ben?

Etraf çok karanlıktı. Elimi uzatmaya yeltendim fakat elim benim biraz uzağımda sert, düz birşeye çarptı. Elimi bu sefer iki yanıma koymaya çalıştım fakat tekrar başarısız oldum çünkü aynı engelle tekrar karşılaştım. Dört tarafımda da aynı engel vardı.

Tabii ya, beladan başka nerede olabilirdim?

Bir çeşit kutunun içinde olduğuma emin olduğumda kulağımı ona dayayıp birşeyler duymaya çalıştım. Fakat hiç birşey duyulmuyordu. Tamamen yalnız olduğuma emin olduktan sonra kutunun iyice önüne geçtim.

Kutunun karşımda duran kenarının ne kadar uzakta olduğunu anlamaya çalıştıktan sonra derin bir nefes aldım. Tüm dikkatimi sağ yumruğumda topladım. Derin bir nefes daha aldım ve sağ yumruğumu sertçe kutuya geçirdim.

Bileğim, tahtadan yapılma olduğunu fark ettiğim kutuyu delip geçti. Sonunda bulunduğum yere az da olsa ışık giriyordu. Kafamı deliğin yanına getirdim ve birşeyler görmeye çalıştım. Fakat yukarıda, ışığı tam üstüme vuran pencereden başka birşey göremiyordum.

Kendimi geri çektim ve ayağımı açtığım deliğin çevresine vurup kutunun bu kısmını tamamen parçaladım. Kutudan dışarı çıktım ve kendimi kiler cinsi bir odada buldum. Odanın çoğu hala zifiri karanlıktı ve birşey seçemiyordum.

Küçük cama doğru yürüdüm. Önündeki birkaç demir parmaklıktan ibaretti. Neyse ki minyondum ve oradan sığabilirdim. Ama ben oradan kaçmayı seçtim mi? Tabiki hayır.

Cebimden Maggie'nin çakmağını çıkarıp yaktım. Onun küçük aydınlığıyla odada ilerlemeye çalıştım.

Çok geçmeden kapıyı buldum. Açmayı denedim fakat kilitliydi. Kilidi büyük bir keyifle civatalarından büktüm ve kapıdan ayırdım. Kalan küçük delikten parmaklarımı sokup kapıyı kendime çektim.

Gerçekten de kilerdeydim. Çakmağı kapatıp cebime attım. Yukarı giden merdivenleri olabildiğince sessiz çıkmaya başladım. Biraz ilerledikten sonra yanan birşeyin sesini duymaya başladım. Bu bir tür çıtırtıydı. Şömine sesini andırıyordu.

Sesin geldiği yöne yürümeye devam ettiğimde buna ufaktan pişman oldum çünkü kendimi şömineli, yıpranmış, büyük bir salonda ve şöminenin başındaki koltuklardan birinde oturan yaşlı bir adam ve arkasındaki iki devasa adamın karşısında buldum.

Not a Super HeroHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin