Medya'da ela gözlü güzelimiz var. İyi okumalar herkese. Vote ve yorumları unutmayın. Seviliyosunuz :)
Hayat bazen çok acımasızdır.. Hayatınızı adadığınız bir şeyi, hiç düşünmeden sizin ellerinizden alıp, başka birine verir. Ama sizin gözünüzden sakındığınız, başkasının ellerinde zarar görmekten başka birşey yapmaz. Ben onu çok sevdim.. O kadar çok sevdim ki, başkasının kalbinde taht kurmasına izin veremeyecek kadar, başkasının o ela gözlere bakmasına kıyamayacak kadar. Onun o uzun kumral saçlarına kimsenin dokunmasını istemeyecek kadar çok sevdim onu. O kim mi ? O benim ömrümü adadığım, kendi mutluluğu için ondan vazgeçtiğim ilk ve son aşkım. Ama o, bütün bunların farkında değil. O beni, beraber büyüdüğü oyun arkadaşı, ya da ne bileyim abisi olarak görüyor. Ben, onun yüzünü gördüğüm sürece mutluydum. Onu sevdiğimi bilse, belkide benden uzaklaşır, korkusuyla söyleyemedim hiçbir zaman ona karşı olan hislerimi. Ne olurdu bana o zaman? Ben onsuz kalırdım. Fakat, kuş nasıl gökyüzü olmadan yapamazsa, balık nasıl denizden ayrılamazsa, bende ne o olmadan yapabilirdim ne de ayrılabilirdim.
İsminin güzelliği kişiliğine yansımıştı. Temiz, pak kadın demekti ismi. Gerçektende öyleydi. Hiçbir erkeğin eli değmemişti eline. Hiçbir erkekle mecbur kalmadıkca muhattap olmamıştı. Bir isim bu kadar uyumlu olabilirdi kendiyle. Basit bir isim, basit bir kelimeyken, bu kadar sevdirebilirdi kendini. Ve yine bu kadar bağlayabilirdi kendine...
İşte çıkıyor evinden. Izlemeye doyamadığım o güzel yüzünü bana çevirip yanıma geliyor. O tek teline bile hiç düşünmeden canımı vereceğim uzun kumral saçlarını rüzgarın okşamasını izledim. Herzaman etrafa gülücükler saçan, gördüğünüzde içinizi ısıtan gülümsemesi yoktu, yüzünden düşen bin parçaydı. Yanıma geldiğinde bankta biraz kenara kaydım ve yanıma oturdu. Birşey sormadan anlatmasını bekledim ki, fazla uzun sürmedi zaten. Az sonra konuşmaya başladı ve, hayatımızı değiştirecek konuya değindi.
"Emre...Sana bir şey anlatmam lazım" dedi ve derin bir nefes aldı. Bu halinden ciddi bişey olduğunu anlamıştım ama yinede bölmedim ve toparlayıp devam etmesini bekledim. Nihayet tekrar söze girdi.
"Ama şu an o kadar üzgünüm ki, konuya nasıl girsem bilemiyorum. Hatta şu an bir kabusta olmak istiyorum. Uyanacağıma kendimi inandırmak istiyorum ama maalesef olmuyor." Ve yine sustu. Bu kadar kötü ne olmuş olabilirdi ki. Biz hiç bi zaman bu kadar ciddi konuşmamıştık onunla. Tahmin bile yürütemiyordum. Sonunda o güzel ama buruk sesi tekrar duyuldu.
"Ben bu kabustan uyanamıyorum." Ve bir iç daha çekti. Sabırla konuşmasını bitirmesi bekliyordum fakat çok da merak etmiştim.
"Biliyorsun babam, annem öldükten sonra, hayattan koptu bir nevi, benimle bile ilgilenmez oldu. Kendini tamamen işine verdi. Ben tek başıma, sizinle burada büyüdüm. Ama babam yine yapacağını yaptı be Emre. Benden elini kolunu kestiği yetmiyormuş gibi, şimdide kendi hayatı pahasına, benim hayatımı değiştirip, mahvediyor. İşi yüzünden Ankara'ya gitmemiz gerektiğini söylüyor."
Sanırım, "kafamdan aşağı kaynar sular döküldü" değimi tam da bu demekti. Beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Söyleyememesinin sebebini şimdi anlıyordum. Emreyle Betül ikilisi bitiyordu. Benden alacaktı babası onu. Onun yüzünden, birdaha göremeyecektim Betül'ü. Ve bu benim sonum demekti. İlk ve son aşkım, babasıyla birlikte Ankara'ya gidecekti, ve ben burada onsuz yaşayacaktım. Peki, nasıl mümkün olurdu ? Kendi canından çok sevdiğin bir insanı, nasıl ellerinin arasından öylece gitmesine izin verirsin ? Nasıl hayallerini süsleyen insandan öylece vazgeçebilirsin? Buna engel olmalıydım, başka çaresi yoktu. Gidemezdi.
"Ne diyorsun sen Betül, nasıl olur bu ? 18 yıl geçirmişiz burda, nasıl öylece çekip gidersiniz ? Babanla konuş Betül gidemezsin, olmaz. Seni bırakamam ben. Sana bu kadar alışmışken, sana 18 yılımı vermişken, senın hayatın benim hayatım olmuşken, seni bırakamam Betül, gidemezsin."
Bunları söylerken istemsizce sesim titremişti. Betül farketmiş olacak ki, eğdiği başını yavaş yavaş kaldırıp yüzüme baktı. Birkaç dakika yüzümü inceledikten sonra yüzünde acı bir gülümseme oluştu ve söze girdi. Her konuştuğunda huzur bulduğum o mükemmel sesiyle.
"Hayırdır Emrem, duygusal modunu açık mı bıraktın bugün ? Hem hani erkekler ağlamazdı ? Bunu sen öğretmiştin bana unuttunmu ?"
Saatlerce, hatta günlerce hiç bıkmadan izleyebileceğim yüzüne sadece bir kaç dakika da ben baktım. Sevinçten, neşeden eser kalmamıştı. Başımı tekrar önüme eğip cevap verdim.
"Yok be Betülüm duygusallık bize göre değil. Bozar öyle şeyler beni. Bilmiyormuş gibi konuşma.."
Evet biliyordu.. Betül benimle ilgili herşeyi biliyordu. Beni bazen benden bile daha iyi anlıyordu. Ama anlamadığı, bilmediği tek bir konu vardı işte. O tek konu, bizim aramıza dağlar koyuyordu. Hani seversin de, ya kaderin, ya imtihanın olur ya, benim imtihanım Betülmüş meğer.