Medyada yakışıklı Emremiz var :) Keyifli okumalar vote ve yorumları eksik etmeyin lütfen. Seviliyosunuz :*
-Betül-
"Ne demek bu baba? Ne dediğinin farkında mısın sen? İstemiyorum ben, sen gidiyorsan git ben burada kalacağım"
Babam gideceğimizi söylüyordu. Ama nasıl olurdu bu? Ben 18 yıl önce bu mahalleye açmıştım gözlerimi. Nasıl öylece hiçbirşey yokmuş gibi gidilirdi ki. Aklım almıyordu. Nasıl onca anıyı arkasında bırakıp gideceğini söylüyordu. Hiçmi içi acımayacaktı annemden bize hatıra kalan bu evi boşaltıp giderken. Ah annem keşke yanımda olsan. Sen gittiğinden beri babam benimle ilgilenmiyor, beni sevmiyor. Sanki sen benim yüzümden ölmüssün gibi benden soğudu. Elini ayağını kesti senin gözünden bile sakındığın kızından. Sabah erkenden evden çıkıyor ve çok geç geliyor. Ben çoğu zaman uyuyor oluyorum ve görmüyorum yüzünü. Sürekli Emre ve ailesiyle vakit geçiriyorum. Babası bana kendi babamdan daha çok ilgi ve sevgi gösteriyor. Böyle bişey nasıl olabilir ben anlamakta güçlük çekiyorum.
"Benim kafamın tasını attırma Betül. Ben gidiyorum ve sende benimle geliyorsun işte o kadar!"
Babam bu söylediğinden sonra kapıyı çarpıp çıktı evden. Savunmasızdım, çaresizdim, umutsuzdum. İnsan babasına karşı ne yapabilir ki en fazla. Babam gittikten az sonra camdan baktım ve Emre'yi gördüm. O benim ilk sevdamdı, ilk gönül yaramdı. Ama o beni öyle görmüyordu. Beraber büyüdüğü mahalle arkadaşıydım onun için o kadar. Ne eksik ne fazla. Sadece bu.
Bu olanları ona söylemem lazımdı. Ama nasıl. Düşündüm, düşündüm, ve düşündüm. Fakat böyle birşeyi söylemenin uygun bir yolu yoktu ki. Doğaçlama yaparım diyerek indim aşağıya. Beni görür görmez bankta boş bir yer bıraktı oturmam için. Yüzüne dahi bakamıyordum. Sadece sustu ve benim konuşmamı bekledi. Hep böyle anlayışlı olmuştu bana karşı, hiç üstüme gelmezdi.
"Emre...Sana bir şey anlatmam lazım" dedim ve derin bir nefes aldım. Gerçekten söylemesi çok güçtü. Bunu söylerken canımdan can gidiyordu sanki. Ben bile daha kendimi inandıramamışken Emreye nasıl söyleyecektim bunu. Kaçışım yoktu ve söylemek zorundaydım. Tekrar söze girdim.
"Ama şu an o kadar üzgünüm ki, konuya nasıl girsem bilemiyorum. Hatta şu an bir kabusta olmak istiyorum. Uyanacağıma kendimi inandırmak istiyorum ama maalesef olmuyor." Ve yine sustum. Konuşmak hiç bana bu kadar acı vermemişti. Basit bir eylem bu kadar yakarmıydı bir insanın canını. Bir an önce bitirmek istedim bu konuşmayı. Acımın dineceğini sandım ve tekrar konuşmaya başladım.
"Ben bu kabustan uyanamıyorum." Ve derin bir iç çekiş daha. Emre ise tüm bu süre zarfında sadece başı yerde, pür dikkat beni dinliyordu. Ters giden birşeyler olduğunu anlamış olmalıydı fakat yinede benim bitirmemi bekliyor ve hiçbir şekilde birşey sormuyordu. Kafamda toparladığım son cümlemi de ortaya atıverdım ve Emrenin tepkisini bekledim.
"Biliyorsun babam, annem öldükten sonra, hayattan koptu bir nevi, benimle bile ilgilenmez oldu. Kendini tamamen işine verdi. Ben tek başıma, sizinle burada büyüdüm. Ama babam yine yapacağını yaptı be Emre. Benden elini kolunu kestiği yetmiyormuş gibi, şimdide kendi hayatı pahasına, benim hayatımı değiştirip, mahvediyor. İşi yüzünden Ankara'ya gitmemiz gerektiğini söylüyor." Emrenin başı aniden yerden kalktı ve o an, o uğuruna ölebileceğim gözlerini bana çevirdi hızlıca ve hararetli bir şekilde konuşmaya başladı.
"Ne diyorsun sen Betül, nasıl olur bu ? 18 yıl geçirmişiz burda, nasıl öylece çekip gidersiniz ? Babanla konuş Betül gidemezsin, olmaz. Seni bırakamam ben. Sana bu kadar alışmışken, sana 18 yılımı vermişken, senın hayatın benim hayatım olmuşken, seni bırakamam Betül, gidemezsin." Sesi titremişti. Onun sesi titremişti benim kalbim. Ah be Emrem, ben çok mu istiyorum sanki seni bırakıp gitmeyi. Ama elimden de birşey gelmiyor ki. Bende çaresizim. Ne yapayım? Hala yerde olan başımı yavaş yavaş kaldırdım ve yüzüne baktım. Her milimini ezbere bildiğim bu yüze sadece birkaç dakika daha bakıp gülümsedim. Ama buruk bir gülümsemeydi bu. Felaketin habercisiydi sanki.
"Hayırdır Emrem, duygusal modunu açık mı bıraktın bugün ? Hem hani erkekler ağlamazdı ? Bunu sen öğretmiştin bana unuttunmu ?"
Hemen cevap vermedi. Birkaç dakika sustu ve baktı bana. Özleyeceği için iyi bakmak istiyordu herhalde. 18 yıllık mahalle "arkadaşıydım" sonuçta.
"Yok be Betülüm duygusallık bize göre değil. Bozar öyle şeyler beni. Bilmiyormuş gibi konuşma.."
Evet ben onu, oda beni çok iyi biliyordu. Ama bilmediği tek bir şey bizim aramıza görülmeyen buzdan duvarlar örüyordu. Seversin, kavuşamazsan aşk olur derler ya, ben aşkın O halini yaşıyordum.