First impression

3.3K 75 21
                                    

××××××××

Bıkkınca bir nefes vererek ayakları sallanan kafe masasının üzerindeki limonatamdan bir yudum aldım.

''Ellie, saçmalama istersen milletin bebeğine mi bakacaksın?'' Olivia'nın hatırlayamadığım kadar tekrar ettiği sorusuyla bir kere daha gözlerimi devirdim.

''Dışarıda işverenler beni kapmak için sıraya dizilmişti ama ben sırf eğlence olsun diye milletin bebeğine bakmaya karar verdim. '' Elimdeki limonata bardağını masaya koydum.

''Ellie, gerçekten yapabileceğine inanıyor musun, biliyorsun bebek bakmak kafede garsonluk yapmaya benzemiyor.'' Olivia haksız sayılmazdı, farkındaydım.

"Başka çarem mi var, Liv. Aklıma gelen her iş sektöründe şansımı denemem gerekiyor, bakıcılık da buna dahil.''

''Zaten Maya sayesinde az çok bebek bakmanın nasıl bir şey olduğunu biliyorum." Maya 4 yaşındaki minik kardeşimdi. Annemin tek yaptığı yemek, alkol almak, sızmak üçlüsünden ibaret olduğu için Maya'yı büyütmek bana kalmıştı. Minik kardeşimle ilgilenmekten şikayetçi miydim, tabiki hayır.

Olivia, tek kelime etmeden başını haklı olduğumu bilir şekilde salladı.

''Her ne kadar biliyorum desen de başkasının çocuğun bakmak kolay bir şey değil, Ellie. Eğer yanlış bir şey yaparsan bedelini ödetirler bunu sende biliyorsun.'' Evet biliyordum, bir önceki iş deneyimimde bunu net bir şekilde tecrübe etmiştim.

''Ayrıca nasıl yetişeceksin bu kadar şeye okulun var, Maya hâlâ evde seni bekliyor ve bir de başka bir çocuğa bakacaksın. Tanrım, bir gün 30 saat olursa anca yetişirsin.'' Endişeli çıkan sesi beni de germişti. Dudaklarımı ıslatıp konuşmaya başladım.

''Hafta da iki gün okula gidiyoruz, o da sadece erken saatlerde. Bir şekilde ayarlarım okulu. Maya' ya gelince zaten tam zamanlı bir anaokuluna gidiyor, benim işim bitene kadar anca eve dönmüş olur, akşam da onun da ilgilenirim.''

''Eğer gerçekten bu tempoya yetişirsen, seni tebrik edeceğim Ellie. Robot olmadığının farkındasındır umarım.'' Olivia sözlerini gözlerini devirerek tamamlamıştı.

''Liv, sadece şansımı deneyeceğim o da işi alabilirsem. Bugün bir başvuru için gideceğim, umarım şanslı günümdeyimdir.'' Saçlarımı karıştırarak ofladım.

''Saat kaçta görüşmen?'' saatine bakarken bir yandan da konuşmuştu, Olivia.

''Saat iki de olması lazımdı.'' Kalan son limonatamı da içmek için bardağımı elime alıp dudaklarıma götürdüm.

''Tanrım, Ellie! saat ikiye on var.'' Olivia'nın hızlıca söylediği cümlenin ardından limonatamı püskürtmem bir olmuştu.

Hızlıca toparlanıp ufak çantamı sırtıma attım. Olivia'nın yanağına ufak bir öpücük kondurup gideceğim sırada konuştu.

''Ellie, lütfen bana okul formanla görüşmeye gideceğini söyleme.'' attığı ciddi olamazsın bakışlarını görmezden gelerek hızlıca kafeden çıkıp otobüs durağına doğru koşmaya başladım.

Durağa vardığımda nefes nefese kalmıştım. Otobüsün gelmesini beklerken bir yandan da soluklarımı kontrol altına almaya çalışıyordum. Eteğimin cebinden telefonumu çıkararak ekrandaki saate baktım.

''13.55''

Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde yakınlarda bir otobüs gözükmüyordu. Başka şandımın kalmadığını anladığımda bir küfür savurup koşmaya başladım.

--------

''Bakın, görüşme saatini kaçırdığınız için başka bir güne randevu almak zorundasınız, yapabileceğim başka bir seçenek bulunmuyor. Lütfen zorluk çıkarmayın.'' sekreterin milyonuncu kez tekrar ettiği cümleyi dinlerken bir yanda koşmaktan dağılmış saçlarımı düzeltiyordum.

''Bakın sizi anlıyorum ama lütfen siz de beni anlayın. Sadece on dakikacık geç kaldım. Bu işe gerçekten ihtiyacım var.'' sonlara doğru bilerek sesimi ağlamaklı çıkarmıştım.

Sekreter bu halimi bir kere daha süzüp derin bir soluk verdikten sonra iş ağzıyla konuşmayı bırakıp nasihat verirmişçesine konuşmaya başladı.

''Bak...'' ismimi sorarcasına yüzüme baktığında sanki randevu sisteminde yazmıyor diye düşünüp içimden gözlerimi devirdim. İsmimi söylediğimde konuşmasına devam etti.

''Bak Ellie, bakıcılık için geldiğin işi veren adam bu ajansın sahibi bay Ackles. Gerçekten liseli birine kızını emanet edeceğini mi düşünüyorsun.'' umutsuz bakışlarıyla yüzüme bakıyordu.

''Bakın, benim liseye gidiyor olmam bu işi almam için bir engel değil, siz sadece görüşmemi ayarlayın.'' onun aksine sinirlendiğim için sesim yüksek ve gergin çıkmıştı.

Sekreter bu cevabımla baktığı umutsuz bakışlarını gergin bakışlara çevirmişti. Benimle uğraşmak istemediği her halinde belli oluyordu. Eliyle köşede duran güvenliği çağırdığında ise daha da sinirlenmeye başlamıştım.

Koluma girmeye çalışan güvenliği ittirmeye çalışarak bağırmaya başladım. Ofisteki diğer gözlerde bize dönmüştü, ama kargaşa çok uzun sürmedi.

Sekreterin masasının önünde durduğu odadan çıkan adamın gür sesiyle herkes durmuş ve bakışlar adama dönmüştü.

"Ne oluyor burada!"

Sesin sahibine bakışlarımı çevirdiğimde gayet iyi fiziğinin taşıdığı takım elbiseyle, özenle şekil verilmiş saçlarıyla dönüp tekrar bakılacak türden bir adam olduğunu fark etmiştim.

Sekreter endişeli şekilde konuşmaya başladı.

"Çok özür dilerim, Bay ackles. Ne kadar engel olmaya çalışsakta hanımefendi sakinleşmedi." adamın bakışları hâlâ güvenliğin kollarında olan bana dönmüştü.

"Bakıcılık işi için gelmiş, efendim ancak görüşme saatini kaçırdığı için zorluk çıkarmaya başladı."

Soyadının Ackles olduğunu öğrendiğim ama adını şuan hatırlayamadığım adam güvenliğe başıyla işaret verip kollarımdan çekiştirmelerini bıraktırdı.

Ben üstümü düzeltmeye çalışırken bir kaç adım atıp yanıma geldiğinde bakışlarını kısa süre üzerimdeki kırışmış okul formasında gezdirdi.

İnce kaşlarının gölgelediği yeşil gözlerini kısarak alaylıca güldü.

"Kızıma oyun arkadaşı aramıyorum küçüğüm, bakıcı arıyorum."

××××××××

Babysitter | AcklesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin