Kraliçe Barbara gözlerini uzaklara dikmişti. Oysa gördüğü hiçbir şeyi algılayamıyordu. Aklı kızındaydı, ilk göz ağrısı prensesi Mila... Daima güçlü ve soğukkanlı Mila'sı bu tehlikeli ormanla başaçıkabilecek olsa da yine de içinde bu kez daha derin bir korku vardı.
"Leydim?"
Sesle birlikte irkilerek oğluna döndü. "Geldiğini duymamışım Eric." Derken dudakları yavaşça kıvrıldı.
"Lütfen bana ablam için endişelendiğinizi söylemeyin. Biliyorsunuz orman onun sığınağı ve bu-"
"Ilk kaçışı değil " diye tamamladı oğlunun sözlerini.
Eric annesini rahatlatmak adına bir iki cümle daha kurma gereği hissetti. "Ablam ormanı saraydan iyi biliyor bunu biliyorsunuz." Buda doğruydu. Ormana giden kapı daima kapalı olsa da Melina bir kez olsun orman yerine köye giden kapıyı tercih etmemişti. Oysa Kraliçe o ormanda gerçekten tehlikeli canlıların olduğuyla ilgili kızını defalarca uyarmıştı.
Eric annesinin ellerini kavrayarak ona güven vermek istercesine güçlü bir şekilde sıktı. Barbara oğluyla gurur duyuyordu. Eric henüz 17 yaşında olmasına rağmen çoğu zaman ablası Melina'dan daha olgun, ağabeyi Alfred'den daha kibar ve kız kardeşi Ariana'dan daha cesurdu. Her zaman annesinin yanında olurdu. Evlenmek ve krallıkları birleştirme fikrini en sessiz karşılayan da oydu. Tek söylediği "Siz her zaman en doğrusunu bilirsiniz anne," olmuştu. Oysa Melina saraydan kaçmıştı ve Ariana başka bir adamla evleneceğini söylemişti ve Alfred Kral William'ı öldürmekle tehtit etmişti. Neyse ki tüm evlatları Kraliçe'nin gazabından korkardı.
Kapı tekrar açıldı. Bu kez gelenler Alfred ve Ariana idi. Sabah yaptığı açıklamadan sonra savrulan evlatları yeniden bir bir eteklerinin ucunda toplanıyordu.
Söze ilk giren Alfred oldu. "Bunu Krallığımızı korumak için yaptığını biliyorum."
Barbara bir saniye bile düşünmeden "Elbette" diye atıldı. "Babanızın ölümüyle düşmanlarımızın sayısı giderek artıyor, bizler büyüye hükmetsekte evrende daha zilyon yaratık var. Bir saldırı tehtidiyle karşılaştığımızda ve ordumuzun durumu göz önünde bulundurulduğunda yenilmemiz işten bile olmaz. Şimdi makul olun ve bir kere daha düşünün."
Hiçbirinden ses çıkmadı. Oysa Melina burada olsa "Babam ölmedi anne!" diye söze girer ve hiç susmadan tüm gece orduyu yönetme planlarını sayıp dökerdi. Ordunun başında Alfred olmasına en başından karşıydı en büyük kızı Prenses Melina. Oysa Barbara kurallara asla ihanet etmezdi. Orduyu bir prenses yönetemezdi.
"Ne zaman geliyorlar?"
Sorusuyla Ariana'ya döndü. "Çok yakında."
Kral William ve 3 oğlu halkıyla birlikte düzenlenecek şölen için çoktan yola koyulmuş olmalıydı, sonuçta yolu uzundu. Kraliçe tekrardan gözünü ormana dikerken William yerine Melina'yı düşünüyordu. Öfkesi dindiğinde elbette geri döneceğini biliyordu ama öfkesi ne zaman dinecekti?
***Melina gözlerini yavaş yavaş aralarken bir yandan hatırlamaya çalışıyordu. Ne olmuştu en son? Neredeydi? Yattığı yerden doğrulduğunda şaşkınca bileklerine baktı. Herhalde biri onunla dalga geçiyor olmalıydı. Iplere odaklanarak içinden yok olmalarını geçirdiği anda ipler ortadan kayboldu. Onu bu basit ip parçalarıyla mı tutacaklardı? En azından zincir olabilirdi diye düşündü. Hoş zincirlerden kurtulmakta iperden farklı olmazdı.
"Demek cadısın?"
Sesle birlikte irkilerek ayağa fırladı, az kalsın elbisesi yüzünden yeri boylayacaktı. Bu kraliyet kıyafetlerinden nefret ediyordu.