18 yaşında bir genç kızın hayatı ne kadar kötü olabilir ki? Normal koşullarda bu yaşta bir kız en fazla annesiyle erkek arkadaşı yüzünden tartışır, en kötü sevgilisi tarafından aldatılır. Bu normal bir genç kız için depresyon sebebidir. Ama en başından beri belirttiğim gibi normal biri için! Bu durumda ben kesinlikle anormal biriyim. Bahsettiğim gibi normal bir insan olmak için nelerimi vermezdim ki...
Bu 'anormal' hayat hikayemi kısaca özet geçmek istiyorum.
Yaklaşık 10 yaşlarında annemi rahim kanserinden kaybettim. Babam -her ne kadar bu kelimeden nefret etsem de sadece sıfat olarak kullanacağım- kendinde bize bakacak gücü bulamadığından dolayı kendimi kucağımda 3 yaşındaki erkek kardeşimle anneannemin evinde buldum. Bu evi gerçekten çok sevdim. Anneannemi ve dedemi seviyordum ve annemin büyüdüğü evde yaşamak hoşuma gidiyordu. Kardeşimle bu evde 4 sene yaşadık. Hayatımın en güzel yıllarıydı diyebilirim. Birgün okuldan eve döndüğümde babamı salonda buldum. Her ne kadar sevmesem de sonuçta o benim babamdı bu nedenle formaliteden de olsa sevindim. Ama içimde bir sıkıntı vardı. Beni görünce çok özlemiş numarası yaptı ve beni kucağına aldı.
"Seni evimize götürüyorum Eliz. Artık yeni annenle birlikte yaşayacaksın."
'Normal' bir ergen o yaşta üvey anneyi kesinlikle kabul etmez ve en azından biraz ağlar, hırçınlık yapar değil mi? Bense zaten annemin ölümünden sonra iyice içime kapanmıştım. Zekiydim ama çok saf, temiz kalpli bir kızdım. Belki de 'yeni annen' sözüne inandım. Anneannemin gitmemem için yaptığı bütün yalvarışlara kulak asmayarak babamla gittim. Kardeşim gelmemişti çünkü 'yeni annem' çocuk vızıltısı dinlemek istemiyordu. Oysa ben ona arkadaş olabilirdim. Yine de bütün saflığımla kardeşimin de büyüyünce yanımıza gelmesi için söz aldım. Mutlu gözükmeye çalışıyordum fakat içimden bir ses asıl cefanın daha yeni başladığını söylüyordu.
Eve girer girmez babamın yeni karısının hiç de 'yeni anne' kelimesine uymadığını anladım. Bana nefretle bakan gözleriyle hoşgeldin" dedi ve iki dakika sonra babama "O kadına çok benziyor." dediğini duydum. Bana bir zamanlar annemin depo olarak kullandığı, evin en küçük odasını verdiler. Eski eşyalarımızdan eser yoktu.
Yeni okulumda ezik ve asosyal bir tip olduğum için arkadaş edinemedim. Evde de zaten konuşacak kimsem olmadığı için kendimi derslere verdim. Bir yıl sonra bayağı iyi bir liseyi kazandım. Babam ve cici annem hatta çevredeki herkes bu olaya çok şaşırmıştı.
Lisede ezik ve asosyal kızı arkamda bıraktım. İlk defa kendi güzelliğimin farkına vardım. Kumral, uzun ve gür saçlarımı salmaya başladım. Biraz da makyaj yapıyordum. Bu değişimden memnun olmayan tek kişi evdekilerdi. Babamın kaç defa kısa eteğimden dolayı "Orospu mu olucan başıma?" diye tokat attığını bilirim. Babam böyle üstüme geldikçe çocukluğumun aksine içime atmak yerine daha kötü oldum. Sigara içmeye başladım. Birçok oğlanla aynı anda takılıyordum. Buna rağmen gözüm gibi koruduğum birşey vardı: bekaretim. Nedensiz bir şekilde onu bozarsam anneme ihanet edecekmişim gibi hissediyordum. Sanki bir şekilde çok üzüleceğini düşünüyordum.
Lise 2'de Selim isimli bir oğlana aşık oldum. Hayatımda ilk kez böyle duygular yaşıyordum. Bir kere bana inanılmaz iyi davranıyordu ve hayatta kimseden görmediğim değeri ondan görüyordum. Belki de kaybettiğim baba sevgisini.. Babasından gram sevgiye muhtaç kızların karşısına çıkan ilk adama delicesine bağlanması gibi ona bağlandım. Hayatımın belki de ikinci en mutlu günlerini yaşıyordum. Yine her zamanki gibi mutluluğum uzun sürmedi. Lise 2'nin yani 16 yaşlarımın sonlarına doğruydu. Birgün okuldan eve geldiğimde anahtarımı unuttuğumu fark ettim. Üvey annem büyük bir ihtimalle babamdan arakladığı parayla bir AVM'de delicesine alışveriş yapıyordu. Gidecek bir yerim olmadığı için merdivenlere oturdum. Bir süre sonra karşı komşunun kapısı açıldı ve ismini hatırlamadığım bir adam çıktı. Üvey annemin az evvel çıktığını ve uzun süre gelmezse oturmaktan sıkılacağımı söyledi. Kendi evine davet etti. Soğuk merdivenlerde oturmaktansa bu babacan adam ve karısıyla oturmayı yeğleyeceğimi düşündüm ve kabul ettim. Beni salona buyur etti. Rahatsız olacağım şekilde yanıma oturdu. Biraz kenara çekildim, bunun üzerine iyice yaklaştı. Bu durumdan fazlasıyla rahatsız olduğum için karısının nerede olduğunu sordum. Umrunda olmadığını, şuan beynini meşgul eden tek şeyin ben olduğumu söyledi. Delicesine korkmuştum. Saçlarımı eline aldı ve kokladı. Dibimde "Baştan çıkarıcı kokuyorsun. Seni arzuluyorum." diye fısıldadığı anı ömrüm boyunca unutmayacağım. Ayağa kalkıp kaçmaya çalıştığımda üstüme çullandı. İrice bir adamdı. Okul gömleğimi yırtarcasına çıkarmaya başladı. Sonra? Sonra ne mi oldu? Eğer mucizevi bir kahramanın, ya da belki de babamın gelip beni bu pisliğin elinden kurtardığını, bu adamın da layık olduğu yere gönderildiğini veya adamın insafa gelip beni bıraktığını düşünüyorsanız öyle mutlu sonlar ancak dizide olur. Çığlığımı kimse duymadı. Gözyaşlarıma kimse aldırmadı. Adam oracıkta bana tecavüz etti. Adaletin yerini bulma olayı bundan sonra bile olmadı. Utancımdan kimseye birşey söyleyemedim. Hele babama söylemek en son düşüneceğim şeydi. O günlerde anneannemin evine geri dönmeyi düşünürken vefat haberini aldım. Belki de hayatta kalan tek varlığım olan kardeşimi de başka bir şehirde bir yetimhaneye vermişlerdi. Zaten paramparça olan dünyam üzerime yıkıldı, altında kaldım. Sevdiğim insanları tek tek kaybetmiştim. Zaten olaydan sonra Selim'in yüzüne bakamamıştım bile..
O günlerde tek düşündüğüm şey kendimi öldürmekti. O acılara nasıl dayandım, ne yaptım bilmiyorum ama belki de yine anneme olan sevgimden ayakta kaldım. Kafamda sadece annemin hasta yatağında, son günlerinde söylediği sözler yankılanıyordu: Güçlü ol.
Birgün babam işten geldiğinde gür sesini duydum. "O orospu nerede?" dedi üvey anneme. "Öldüreceğim onu nerede?!"
Odama girdiği gibi saçlarımdan tuttu. Yaşadığımız yer oldukça küçük bir yerdi. Bunu bekliyordum, olayı bir şekilde duymuş olmalıydı.
Duyduğum ama beynimi kapattığım için algılayamadığım seslerle bağırıp durdu. O gün babam beni bayılana kadar dövdü.
Ertesi gün beni zorla bekaret testine götürdü ve duyduklarından emin olduktan sonra beni başka bir şehire götürüp bir yetimhaneye verdi..
Neredeyse bir yıldır burada, yetimhanedeyim. 6 ay sonra buradan da gideceğim çünkü 18 yaşımı dolduruyorum. Buradan çıkınca ilk işim bir iş bulduktan sonra kardeşimi yanıma almak olacak.
Klasik bir son belki ama;
Ben Eliz ve bu da benim hikayem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yaşamak İçin Geç Ölmek İçin Erken
ChickLit18 yaşında bir genç kızın hayatı en fazla ne kadar berbat olabilir? Yaşıtları toz pembe hayallar kurarken, hayatlarındaki tek sorun belki de erkek arkadaşıyla ettiği kavgayken Eliz onların beğenmediği hayata en çok da baba sevgisine öyle muhtaç ki...