The Girl Who Dreamed

336 21 8
                                    

Londra-Stephanie'nin ev

   Sıradan bir hayatı vardı. Belki de çoğu insana göre çok daha fazla sıradan bi hayattı bu. Ama o gün,onu gördüğü gün,bütün hayatı değişmişti...

 1 yıl geçmişti o günden beri,ama hala o cümle aklındaydı;

"Hem kim bilir belki bir gün yine yolum buraya düşer."

-Hadi ama Doctor,yolunun buraya düşmesine daha ne kadar kaldı!  Bekleye bekleye yıllarım geçiyor,sonra beni beğenmeyeceksin. Malum yaşlansan bile değişiyorsun,yüzünü yeniliyorsun. Bense sadece kremlerle yetiniyorum. Aman tanrım kendi kendime konuşmaya başladım sanırım deliriyorum. Harika!

  Ailesi hala eve gelmemişti. Annesi ve babası çok ünlü arkeologlardı. İşleri gereği sürekli geziyorlardı,hatta eve geldikleri zamanlar o kadar azdı ki Stephanie tek başına yaşıyor gibiydi. Normal bir genç,ailesi evinde olmayınca parti verirdi ama parti için arkadaşlar gerekiyordu tabi okulundaki tiplerin çoğu kendini beğenmiş tipler olmasaydı yeni arkadaşlar edinebilirdi. Eski okulunu çok özlüyordu,bu okula yeni gelmişti. 2 ay önce ailesinin sürekli şehir değiştirmesi yüzünden o da okul değiştiriyordu. Üniversiteye geçince bu "bizim gittiğimiz yere sen de gelmek zorundasın,daha küçüksün ve tek başına kalamazsın" zırvası sonlanır diye düşünmüştü. Tabi ki yanılmıştı. Tek okul değiştirmekle kalmayıp,bu okul onun ikinci yatay geçiş yaptığı okul olmuştu. İlk olarak Fransa'daki Paris konservatuarı(ki bu okul Stephanie'nin hayallerindeki okuldu) ardından İtalya'daki konservatuar ve son olarak Londradakine gelmişti eğer ailesine takılıp yine gitmiş olsaydı şuan İspanyada olacaktı ve en kötüsü de Doctor'la hiç karşılaşmamış olcaktı. Ailesine karşı çıkıp

"Ben artık büyüdüm,bilmem farkında mısınız ama? Üniversiteye gidiyorum ve 5 yaşındaki çocuk gibi sizin peşinizden sürüklenmek istemiyorum." dediği günü tekrar gururla hatırladı.

   Odasında en sevdiği yer penceresinin kenarındaki çıkıntıydı. Aslında özel olarak yaptırmıştı o çıkıntıyı. Orayı neredeyse yatak gibi konforlu bir şekilde döşemişti. Örtüler,yastıklar her şey vardı. Bazen kitap okurken orada uyuyakaldığı bile olmuştu. Geceleri yıldızları izlemek en sevdiği şeylerden biriydi Doctor'la karşılaştığından beri hemen hemen her gece kendini penceresinin kenarında buluyordu. Sabah olana kadar yıldızları izlediği bile oluyordu arada. 

  Mutfağa indi kendine biraz çay yaptı. Earl Grey en sevdiği çaydı,nerdeyse bütün gün içebilirdi. Tabi Londra'da olunca insan çay içmeye fazlasıyla alışıyordu. Çayını aldı ve odasına çıktı. Pencerenin kenarına oturdu,yıldızları izlemeye başladı. 

Barcelona(gezegen)

Doctor,yalnız başına yolculuk yapmaktan nefret ediyordu. Ama Stephanie'yi de kendi elleriyle odasında bırakmıştı. Kız o kadar istekli olmasına rağmen,Doctor yapamamıştı. Onu TARDIS'e alamamıştı. Şimdi de yalnız başına kalmıştı haliyle.

+Acaba şimdi gitsem ve "Gel,benimle" desem,benimle gelir miydi? Yalnız olmak cidden sinir bozucu. Özellikle de bu Voldemort tipli burunsuz köpeklerle beraber!

Gezegenin tapınağına onu götüren köpek,Doctor'a hırlamaya başladı.

+Hey,tamam alınmayın lütfen. Ama kabul edin Voldemort gibisiniz!

Londra,Stephanie'nin evi

  Yıldızlara bakarken,çayını yudumladı. Bir yadan da Led Zeppelin'in ev sevdiği şarkılarından biri olan Stairway to Heaven'ı söylüyordu.

There's a lady who's sure all that glitters is gold and she's buying a stairway to heaven...

  Sonra yukarda,çok yukarda bir yıldız parlamaya başladı. Git gide parlaklığı büyüdü. Büyüklüğü tıpkı bir telefon kulübesi gibiydi. Stephanie'nin gözleri o şokla kocaman oldu. Daha sonra o kulübe gökyüzünden kayboldu. 

-Yok artık! Hayal görmeye de başladım,hiçte iyiye gitmiyorum.

  Birden içeride bir rüzgar esti,ardından o bilindik ses ikinci kez duyuldu. Stephanie,elindeki çay bardağını yere düşürdü. Kulübenin kapısı açıldı ve bir el ona doğru uzandı. Doctor,o mükemmel sesiyle "Gel benimle" dedi. Stephanie,bir kez olsun düşünmeden TARDIS'e doğru koştu ve içeri girdi. Kapıyı kapattıklarında ikiside gülmeye başladılar. Stephanie şoktan gülüyordü,Doctor da Stephanie'nin yüzünün ifadesine gülüyordu. Stephanie kafasını salladı,kendine gelmeye çalıştı. Kendini toparlayınca da;

-Hani yaptığın iş çok tehlikeliydi ve beni de götüremezdin. İşin bir anda sana daha mı az tehlikeli gelmeye başladı yoksa?

+Hayır,aslına bakarsan hala tehlikeli. Gün geçtikçe tehlikeli oluyor,ben sadee,ımm,sadece yalnız kalmaktan pek hoşlanmadığıma karar verdim. Yani anlarsın ya 900 yıldır yaşıyorum ve çok yalnız zamanlarım oldu. Ben,şey,sadece hoşlanmıyorum işte.

-Ve beni reddettikten sonra gelip beni yanına yol arkadaşın olarak alabileceğini düşündün. Öyle mi?

+Şey,aslına bakarsan evet,öyle düşünmüştüm. Ama fikrin değiştiyse seni anlarım Stephanie.

-Ahh hadi ama,sadece şaka yapıyorum Doctor. Seve seve seninle gelirim!

Gülmeye başladılar. Daha sonra Doctor TARDIS'in konsoluna giderek kolunu yasladı ve;

+İlk olarak nereye gitmek istersin Stephanie?

-Şaşırt beni!

Doctor düğmelere basarken,Stephanie hep yapmak istediği şeyi yaptı. Konsola tutundu ve bağırdı;

-Allons-y Doctor!

Unexpected GuestHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin