16

971 112 24
                                    

Bölüm ithafları kaissoo ve Innaae ye gelsin :') 

ve okuyan herkese, çünkü bu bölüm, bütün hikayelerim arasında sanırım en çok beğendiğim sevdiğim bölüm oldu.. Yazarken bile aşka geldim. sırf bu sahneyi bir an önce yazmamak için kendimle kavga ettim :D Neyse çok konuştum iyi okumalar :') Medyadaki şarkıyla okuyunuz :') 





Yıldız yazıyor...



Gökyüzü yazıyor....





Yıldız: Bugün canı sıkıldığı için, birazda kafamı toplamak için merak ettiğim ama bir türlü gidemediğim cafeye gittim. O sıra , eski bir arkadaşımla karşılaştım.. Kris ile.. sen Kris dediğinde aklıma o gelmemişti gerçek adı Yifan, Kris adını aldığını bile bilmiyordum. Sonra beni sevgilisiyle tanıştırmak istediğini söylediğinde, eski günlerin hatırına kabul ettim. Bilmiyordum Chanyeol olduğunu sonra anladım. Masayı terk etmek, ikisini de incitmek istedim ama yapamadım. Sadece durdum ve onları dinledim.. aradan 15 dakika geçmesine rağmen güzel sohbetleri ruhumu arındırmıştı, bir an dövmeyi düşündüğüm için kendimden nefret ettim.. Sonra üzerimde bir çift bakış hissettiğimde, başımı çevirdim. Ve çevirdiğim anda, hayatım boyunca görüp görebileceğim en güzel insanla karşılaştım. Kavruk teni, beyaz gömleğiyle o denli hoş görünüyordu ki, parmaklarımın uçları sızladı o an. O kavruk tene dokunmak için.. O pembe saçlar o kadar güzel duruyordu ki, ipek gibi yumuşacık, bu sefer avuçlarım karıncalandı, ellerimi o pembe saçlara geçirmek istedim. Öyle çekici çene hattı vardı ki, dudaklarımla geçmek istedim bir haritayı ezberlercesine.. Kalın dudakları vardı ve saçlarıyla neredeyse aynı renkti. Burnu basıktı ve ben ikinci bir harita misali o burnu da öpmek istedim. Ama gözleri.. gözleri o kadar güzeldi ki.. o kadar güzel bakıyordu ki, zihnimde ne varsa, gelmiş gelecek ve şimdiki zaman. Hepsi silindi. Kum misali onun gözlerine bakarken uçup gittim. O an ağlamak istedim o kadar güzeldi ki, o kadar anlamlı, o kadar içten.. çok güzeldin Kim Jongin, hem de çok güzel..

Gökyüzü: Bugün ablamın arayışı ve tehditti üzerine işlettiği kafeye gittim. Sanırım ayrılık beni ailemden bile soyutlamıştı. Ablam benim her şeyimdi. İlk arkadaşım, ilk aşkım, annem, babam.. her şeyimdi ablam benim ve ben kendimden nefret ettim. Ablamı boşladığım için. Biliyordum benim için üzülüyordu o yüzden, olabildiğince mutlu bir şekilde gittim oraya. İçeriye girdiğim zaman, Chanyeol'ü görmüştüm. Gülüşü hala çok güzeldi, ama dikkatimi ondan bin kat daha güzel  biri çekti. İkisinin yanında oldukça ufak uran bir beden. O kadar ufak, minik gözüküyordu ki, onu kollarımın arasına alıp korumak istedim. Kollarım karıncalandı, hasretmişçesine. Beyaz teni o denli ışıldı ki, pembe tonu çok yakışmıştı.. Bakışlarımı hissetmişçesine bana döndüğü anda, zihnimde ne varsa hep silindi. Sıfırlandı o an. Sadece o ve ben kaldık. Şekilli dudakları, sürekli öpmek isteyeceğim küçük fındık burnu ve baykuşa benzeyen gözleriyle... öyle güzeldi ki, öyle kusursuzdu ki.. onu üzen o güzel gözlerin kızarmasını sağlayan, tuzlu yaşların öpmesini sağlayan herkesten nefret ettim. Öyle güzeldi ki, kollarımın arasına alıp, sadece kendime saklamak istedim. Öyle güzeldin ki Kyungsoo, adımı bile unutturdun..

Love In Word|KaiSooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin