Melsa pazar sabahına fil dişi ve mavi renginin hakim olduğu odasında gözünü açtı. Elinin tersiyle gözünü ovuştururken odasına göz attı. Odanın bir tarafı boydan boya kitaplarla doluydu.Kitaplığın sağ tarafında çalışma masası vardı,üzerinde gelişi güzel bir kaç kitap konulmuştu. Odanın sol tarafın da okuma koltuğu vardı. Yatağından doğrulup , üst kattaki ufak odasının camından dışarıya bakıp temiz havayı soludu. Saat,pazar günü uyanmak için henüz erkendi. Yine yapacak birşey yok diye yakındı. Sonra sahilde yürüyüp temiz hava almaya karar verdi. Annesi ve pek ısınamadığı üvey babası için not bıraktı. " Sahilde olucam. Merak etmeyin.". Bunu yazarken öyle birşey olmayacağını hatırladı. Annesi çok değişmişti. Melsa babasını hiç tanımamıştı.Zaten annesi de babasından hiç bahsetmezdi. Tek hatırladığı annesinin o daha 5 yaşındayken bu adamla evlendiğiydi. Üvey babasının ilk günlerini hayal de olsa hatırlıyordu. O günlerde annesine aşık bir adam gibiydi. Romantik, kibar, düşünceli. Ama her ne olduysa onun da kısa zamanda gerçek yüzü ortaya çıktı. İçki içmeye başladı. Öyle günlerde de annesine sataşırdı. Melsa ilk başlarda engel olmaya çalışsa da annesi ona susup oturmasını söylemişti.
Zor günler onu çok yıpratmıştı. O hep başka kızlara imrenerek bakardı. Çünkü; o hiç onlar kadar kibar ve narin olamadı. O ,babası olmadığı içindir belki de, hep erkek gibi davrandı.Sahile yürüyerek gitti. Evden çıkmadan üzerine salaş bir tişört ,kot ve spor ayakkabılarını geçirmişti. Yavaş tempoyala sahile doğru yürürken bir yandan da dalgın dalgın başından geçenleri düşünüp " Acaba değişir miyim? " diye sordu kendine. Ve birden tiksinip bu konudan vazgeçti.
Sonunda sahile varmıştı. Denizin kenarında bir banka oturup yüzüne esen soğuk rüzgarın yüzünü dondurmasına izin verdi. Yüzünü hissetmezken bışını banka yaslayıp gözlerini yumduğunda babasının nasıl birisi olabileceğini hayal etmeye çalıştı. Acaba kendisi gibi sarı saçlı ,deniz mavisi, buz gibi soğuk gözlere sahip miydi o da? Yada annesi gibi kahve tonlarındaki saçlarını sarmalayan açık ten rengiyle bile Melsa'dan daha sıcak bir insan gibi gözüküyor muydu?
...
Erdem şu aralar gecelerde yalnız takılıyordu. Yakın arkadaşı Barlas ,ailesinin zoruyla da olsa başka bir şehire seyehat etti. Babasının iş toplantıları ve annesinin ondan ayrılamayışı yüzünden bir bavul misali onların peşinde sürüklenirdi. Neyse ki bu sefer bir yarımadaya gidiyorlardı. Henüz ilkbaharda olmalarına rağmen yine de deniz vakit geçirmesi için bir uğraş olabilirdi. Denizi izlemek , koklamak, kıyısında yürüyüş yapmak onun için bir hobi olabalir, diye düşünerek kendini avutuyordu aslında. Barlas, Erdem'e göre ,az da olsa duygusal bir çocuk olduğunu itiraf etti kendine. Ama bu huyunu hep içinde saklamayı tercih ediyordu.Cumartesi gecesi indiler havalimanına. Varacakları yere bir araba kiralayıp da gittiler.
...
Pazar gününe dinç bir şekilde uyandı Barlas. Otel odasından çıkıp ,ailesiyle buluşup kahvaltı yaptılar. Babasının işlerin başına gitmesi gerekiyordu ve annesi de çıkıp mağazalara bakacak ve kafelerde vakit geçirecekti. O da spor yapmakta karar kıldı. Şehirde olsa spor salonuna giderdi. Ama burada o boğucu spor salonunun kokusunu çekemeyecekti. Sahilde koşup, terleyince de denizin kıyısında esen hırçın rüzgarla serinlemeyi, belki de öylece oturup hiçbir şey düşünmeden denizde ki dalgaları seyretmeyi tercih etti. Hızla odasına gidip üzerine birşeyler geçirdi. Kulağına kulaklığı takıp aynada kendine son bir kez baktıktan sonra otelden ayrıldı. Sahile yakındı otel. Bu yüzden yürüyerek indi sahile. Zaten spor yapıcaktı taksiyle gitse saçma olurdu herhalde. Sahile varıncaya kadar ısınmıştı zaten. Denizi görür görmez koşusuna başladı. Kulağındaki müzik ve denizin müthiş kokusuyla koşarken bir yandan da bazı şeyleri düşünmeye başladı.Erdem ve Barlas'ın babaları ortak olmalarına rağmen böyle seyehat gerektiren işleri hep Barlas'ın babası yapardı. Erdem de Barlas'a hep bir üstünlük kurma çabasındaydı. Barlas bundan sıkılmaya başlamıştı. Tamam, eğlenceli çocuktu ama bu huyu da onu çok uyuz ediyordu. İçindeki duygusal çocuğu da ondan saklıyordu belki de.
»Pat»
"Noluyo lan."
Demesine kalmadan Barlas kendini betonda yayılırken buldu. Öylesine dalmış ki, kime çarptıysa karpuz gibi yapışmıştı betona. Başını tam o kibirli ve asi çocuk havasıyla kaldırıyordu ki bir de ne görsün?' Huri lan bu. Kesin öldüm ha. Tüh! Daha gençtim. Yazık oldu. Ama burası cehennem değil.'
"Pardon. Dalmışım. Görmedim seni ,kusura bakma. İyi misin?"
'Gerçek oğlum bu.' dedi. Kendine sessizce. Sarı saçları, buz gibi soğuk ama bir o kadar da içini ısıtan deniz mavisi gözler ve narin her an kırılabilecek gibi duran o vücut öylece durmuş, şaşkın şaşkın ona bakıyordu. Hemen toparlanıp kalktı yerden. Kendine gelip ,kıza azının açık kaldığını çaktırmadan coolluğunu takındı.
"İyiyim merak etme."
'keşke her çarpan senin gibi olsa gülüm'
"Ne merak edicem. Hadi eyvallah."
'Noluyo lan.' Kız hiç birşey olmamış gibi gidiyordu. 'Asabi kız. En sevdiğim.'
"Ahhh. Aahhh diyooorrruuummm."
" Neyin var."
' Şükür döndü.'" Bacağım. Bacağım koptu. Yani kopmuş gibi, çok acıyo, hissetmiyorum."
"Yapma ya! Benim de beynimde buz kalıbı var."
' Gitti lan kız. '
Barlas kızın kalktığını tahmin ettiği banka oturdu. Garip olmuştu kızı gördüğünde. Sert bir kızdı. Daha önce hiç görmediği kadar sert. Denizi izleyip derin bir nefes alırken gözlerini kapatıp kızı hatırladı. Daha önce hiç bu kadar mavi gözler görmemişti. Sanki ayna gibiydi. Kendini görebilirdi gözlerinde ama kızın içindekileri asla göremeyeceği bir aynaydı. Sarı saçları özensiz ve hafif dalgalı görünüyordu. Orta boyluydu. Yani kendine kıyasla öyleydi. Hoşuna gitmişti. Ama ne yazık ki kızın ismini bile öğrenememişti. Neden bu kadar kaba olduğunu anlayamadı. Ama bu ona çok yakışmıştı.