Yalnızlık yavaş yavaş bütün bedenini ele geçirmeye başlayınca sende bir süre çırpınmaya ara veriyorsun. Terk edilmişliğin yada terk etmenin acısı benliğine işlediğinde geç olduğunu alamazsan çürümeye başlamanla eş değer oluyor.
Bazen yalnız hissetmek doğru kişiden ilgi görmediğimizden olur. Yoksa yalnız değilizdir. Ama biz naparız bundan şikayet ederiz durmadan ara vermeden. Bazıları vardır gerçek anlamda yalnız olanlar acılarını, hüzünlerini, mutluluklarını tek başına yaşayanlar. Onlar olması gerekenin bu olduğunun farkındadırlar. Yalnızlığı bir pelerinmişcesine giydiklerini biliyolar onlar.Hem ne demiş Özdemir Asaf; Yalnızlık paylaşılmaz. Paylaşılsa yalnızlık olmaz.
Saat 02:25... Ben yabancı kaldığım yatakta kıvranıyorum. Karanlık zaten yorgan misali üstümü başımı örtmüş. Yutkunduğum hıçkırıklar sessizliğe küfrediyor bu akşam. Aslında kolay kolay ağlamam ama bu sefer başkaydı. Birisi beni terk etmemişti. Zaten babamın da beni istemediğine ağlamamıştım. Lakin bu sefer annem... Beni babam terk etmiş olsa da o bu yaşıma kadar elimden tuttu. Tamam, büsbütün bir anne kız ilişkimiz yoktu ama yine de ben hep böyle olduğuna inanmıştım. Ben kimseyle acılarımı paylaşmayı istemezdim. Benim hikayemin farkının olmadığı, ergen liseslilerin aile problemlerinden olduğuna inanmıştım bile. Ama bu sefer kendime bile anlatamadığım onca şey kana bulanıp gözlerime birikmişti bu akşam. Canımın ilk defa bu kadar yandığını hatta ilk defa canımın yandığını böyle içten hissediyordum.
Hayat ve onun kadar garip yeni kıvırcık arkadaşından ses yoktu. Gözyaşlarımı susturmanın yollarını denemek için uygun bir zamanlamaydı. Biraz daha yatakta hareketsiz kalıp en sessiz halimle yataktan kalktım. Işıkları yakmadan çıplak ayaklarımdan alevler fışkırırken odanın kapısını kapattım. Hayatın odası evin ikinci katına çıkan merdivenin hemen karşısındaydı. Merdivenlerden düşmemek için etrafı yoklayarak yavaşça yürüdüm. Karanlık koridorun sonunda sokak lambalarının balkon kapısındaki perdeye vuran ışıklarından salonun kapısına geldiğimi anladım. Etraftaki eşyalara takılmadan sanki yıllardır onlardan haberdar gibi aralarından sıyrıldım. Balkon kapısını hafif bir gıcırdamaya benzer ses ile iterek açtım. Soğuk havanın yüzüme bir tokat gibi çarpması sanki beni bir rüyadan uyandırmıştı. Adımlarımı ileri atarak balkonun buz gibi mermerlerinin ayaklarımdaki ateşi dindirmesine izin verdim. Etraftaki binalardan yada sokaktan tek bir ses bile gelmiyordu.
Gözlerimi yavaşça kapatıp yüzümü gökyüzüne hizaladım. Derin derin içime çektiğim nefeslerle gözyaşlarımı da oralara bir yerlere sıkıştırmak istedim. Ve sanki ben bunu hiç istememişim gibi arsız bir gözyaşı soğuk yüzümü aleve boğarak süzüldü. Öyle hızlıydı ki çenemden akıp gitmişti bile.
Ufak bir gıcırtıyla irkilip iç çekerek hızla arkamı döndüm. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Kıvırcık çocuk kapıda dikilmiş ve benden çok o korkmuş gibi donakalmıştı. Onu görünce tam seçemesem de hissettiğim duygu yenilgiydi. Beni gözyaşlarıyla sulanmış ve korku veya öfke dolu bir gözle bulmuştu. Belki fark etmemiştir umuduyla hızla gözlerim ve yanaklarımdaki suları siliverdim. O sanki bundan yüz bulmuş gibi bana yaklaştı.
''Kusura bakma Melsa. Korkutmak istememiştim. Sadece sesleri duyunca bakmak istedim.''
Ses mi? Ben ki ustalıkla tek birşeye bile dokunmadan balkona ulaşmışken.
''Korkmadım. Ses de çıkarmadım. Gidip uykuna devam etmeye bak.''
Beni böyle gördüğü için asabileşmiştim.
''Yok. Aslında ben de uyumuyordum. Ve ses çıkardığından değil. Ayak seslerini duydum da. Kulaklarım bir tilkininki gibi. Ve eğer istersen sohbet edebiliriz.''
Şakacı çocuk senii.
''Olur. Benim için farketmez. ''
Ben de inanamıyorum ama onaylamıştım dediğini. Ne yapacağıma şaşırdığım kesindi.
Usulca yanıma yaklaştı. Fazla değil ama yakındı. O da tıpkı benim az önce yaptığım gibi balkonun korkuluklarına yaslandı. Ve , boş bakışlarla sokağı incelemeye başladı.
Fazla olmasa da bir süre sessizlik oldu. İkimiz de birşeyler düşünüyorduk. Birbirimizin ne düşündüğü hakkında hiçbir fikrimiz yoktu. Ama o karma karışık düşüncelere rağmen duygusuz ve soğuk bakışlarımız ortalıkta dolanıyordu. En sonunda sessizliği bölen o oldu.Hiç istifini bozmadan, daha deminki samimiyetinden daha farklı bir ses tonuyla. Bu seferki, sanki anlayış ve dertleşmeyle haykırıyor gibi tok bir sesle:
''Ailen mi? Sevgilin mi?''
Aile mi? İçimi mi okuyordu ki? Aslına kalırsa artık aile kavramı o kadar yabancı kalıyordu ki... Sevgiliye gelince... Asla onlardan biri için bu kadar derin duygulara dalmazdı. Ve sanırım bu soruya verebileceği tek cevabı da tek nefeste söyleyecekti.
''Hayır. Bu sefer sadece kendim.''
Evet. Evet . Hakikaten de bu doğruydu. Bu sefer aklındaki tek düşünce kendisiydi. Ve bunların ağzından çıkmasına çok şaşırmıştı. Daha önce aklından kendi hakkında bile bişey geçirmezken şimdi bununla kalmamış birde bunu dile getirmişti. Lanet olsun ki artık değişmekte olan hayatıyla birlikte düşünceleri de almış başını gidiyordu.
''Anlıyorum... Ve bundan pişmanlık duyuyorsun. Yapma!! Bunu hak ettiğine inan. Çünkü bu sefer de başkalarını düşünmeye kalkarsan bir daha asla düşünecek bir beynin olmayacaktır.''
Neydi bu şimdi. Hem onun düşündüklerini ona söylüyor. Hem nasihatler savuruyor , bir de üstüne üstük onun akıl sağlığını incelemeye alıyordu. Tanrım. Kesin onunla dalga geçiyordu. Ve bu çok bilmişliğe devam ederse Melsa ona okkalı bir tokatı geçirecekti. Zaten kasları bunun için yeteri kadar gergin durumdaydı. Ama o biraz daha düşünüp derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.
''Ben Hayat'ın yanına anne ve babamı kaybettiğim için geldim. Onlardan kopalı 1 ay oluyor. Ve acımdan hiçbirşey kaybetmedim. Tek farkeden şey tıpkı senin de dediğin gibi kendimi düşünmeye başlamam oldu. Eskisi kadar ağlamıyorsam bunun birşeyi çözmeyeceğini bildiğim için. Onlar yokken tek başıma hayatta kalamayacağımı teyzem ve dayım biliyorlardı. Beni bu yüzden yanlarına çağırdılar. İlk başta pek istemedim ama sonuç olarak buradayım.''
Şaşırmıştım. Neden benimle böyle bişeyi paylaşıyor anlamadım. Üstelik ben ona birşey anlatmadım. Belki de benden bişeyler duymak için yapıyodu. Boşuna. Bişey anlatmam ki. Alışkın değilim bi kere. Ama yine de onun için çok üzüldüm. Ve bu dedikleri yüzünden biraz yakınlık hissettim ona destek olmak istedim.
"Senin adına gerçekten üzgünüm. Ama herşeyi önüne gelen ilk kişiye anlatma. İyi geceler."
Daha fazla konuşmak istemedim. Birilerinin benimle bişey paylaşmasına alışkın değildim. O sözü söyler söylemez de ona bakmadan çekip gittim. Tek duyduğum derin bir nefesin soğuk havaya karışması olmuştu. Hızla yabancılığın beni üşüttüğü yorgana sokulup uyumak için gözlerimi kapadım. Ve o karanlıkta boğulmak istedim.
*Fazla beklettim canlarım kusura bakmayın. Umarım beğenirsiniz. İyi okumalar.*