Uyuya kalmışım. Belki de bana yarıda kestiğim için kızgınsın. Bilmiyorum. Kolumdaki yara artık kanamıyor fakat kendimi çok iyi hissettiğim söylenemez. Babam veya diğerleri nerede bilmiyorum. Sadece ceset kucağımda oturuyorum. Uykusuzluktan ve içerideki gazdan dolayı gözlerim yanıyor. Hemen yanımdaki kurşun deliklerine bakıyorum. Baktıkça kolum yanıyor. Cesedi yere bırakıp önümdeki leşe doğru ilerliyorum. Leş diyorum çünkü yaptıklarından sonra artık ona insan diyesim gelmiyor. Üstünü arayıp 8 adet mermi ve bir tabanca buluyorum. Arkadaşımın cesedini yukarı taşıyacağım. Fakat leşi almayacağım. Katiller için yerimiz olduğunu düşünmüyorum. Fector'ler için yemek olarak bırakıyorum. Ona layık olan şeyin bu olduğuna eminim. Sana bunların nasıl başladığını anlatıyordum değil mi? Devam edeyim;
Ceset tam karşımda yerde yatıyordu. Ofis üst katın tamamını kaplayacak kadar büyüktü. Ofisteki masa devrilmiş, yerdeki kağıtlar kana bulanmıştı. Cesedin karnında kocaman, dişlerle açılmış bir yara vardı. Korkudan gözlerim yaşarmıştı. Yaşıyor mu diye kontrol etmek için yavaşça bedene yaklaştım. Parmaklarımı nabzını ölçmek için bileğini elime aldım. Bunu Lily'nin annesinden öğrenmiştim. Bir dakika kadar bu pozisyonda kaldım ama elimde halen yaşadığına dair bir belirti yoktu. Ayağa kalktım ve geri geri uzaklaşmaya başladım. O sırada ayağıma takılan sandalye yüzünden sendeledim ve yere düştüm. Ayağa kalktım ve kapıyı çarpıp dışarı çıktım. Merdivenlerden aşağı inerken kapının kırılıp yere düştüğünü duydum. Aman Tanrım! O şey her neyse ben içeride iken de orada mıydı? Aşağı indim ve kapıya doğru koştum. O arkamdaydı. Hissedebiliyorum. Kapıdan çıkıp kapıyı olağan gücümle çektim. Kenardaki süpürgeyi alıp kapının kolları arasına geçirdim. Bir anda kapıya kocaman bir şey çarptı. Kapı öne doğru esnedi fakat kapı açılmadı. Arkama bakmadan koşmaya başladım. İleride ki yeşil evin kapısını çaldım.
"Anne! Aç kapıyı!"
Bir kaç saniye sonra annem kapıyı açtı ve kendimi koştuktan sonra kalan son gücümle içeri attım.
"KAPIYI KAPAT! ÇABUK! GELİYOR!"
Annem kapıyı kapatıp kilitledi ve bana doğru eğildi.
"Neler oluyor Angela? Neyin var?"
"Li-Lisa Öldü. Onu ne ısırdıysa hissettim. Orada idi. Polisi ara!"
"Ne diyorsun sen? Nasıl?"
"Bilmiyorum. Bana güvenmiyor musun sen? Ara şu polisi."
"Kendim gidip kontrol edeyim ister misin?"
"Hayır, hayır ölmeni istemiyorum."
"Saçmalıyorsun Angela. Farkına var şunun."
"Anne inan bana. Oradaydı. Kendi gözlerimle gördüm."Annem sonunda ikna olmuş ve telefona koşmuştu.
"Merhaba bir ölüm ihbarı vermek istiyorum. Adım Patty Jones Özel Kuvvetler. Glenn Ave Yakınlarındaki Ascension Lutheran Kilisesi'nde Lisa Rivera adlı rahibenin ölü cesedi olduğu haberini aldım. Olay yerine bir ekip gönderebilir misiniz? Teşekkürler."
Bana döndü, ellerimden kavrayıp kaldırdı.
"Daha iyi misin?"
Konuşamıyordum. Ellerim tir tir titriyor, başım ağrıyordu. Annemin bana inandığını sanmıyorum. Bir kaç dakika sonra polis sirenlerini ve annemin aşağıya indiğini duydum. Kafamı kaldırıp baktığımda annemin çelik yelek ve elinde tabancası ile karşımda duruyordu.
"Anne? Neden giyindin?"
Yüzüme baktı ama cevap vermedi. Kapıdan çıktı ve koşar adım yürümeye başladı. Dayanamayıp arkasından çıktım ve ona yetiştim. Kilisenin kapısına baktığımda süpürge bükülmüş fakat kırılmamıştı ve buda tek bir şey ifade ediyordu;
O şey halen içeride idi.
Kapının önünde duran polise doğru koştum ve süpürgeyi çekmeden yetiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apocalypse (Rewrite)
RandomGün içinde televizyon başında geçirmediğiniz kaç saatiniz var? En son ne zaman gerçekten elde etmek istediğimiz bir şey için çabaladık? Bildiğimiz dünya artık yok. Hükümet yok. Süpermarketler yok. Posta servisi yok. Bilgisayar oyunları yok. Ar...