1-Filozof

198 5 3
                                    




Mayıs 2000

Kardeşim merdivenden düşüp vefat edeli üç gün olmuştu. Şimdiyse çocukluk arkadaşım Hüseyin'in cenazesindeydim. Polis raporlarına, alacak verecek meselesinden dolayı öldürüldüğü yazıldı. Katili teslim olmuştu.

Cenazeden sonra Nihal yanıma geldi. Nihal'le Hüseyin uzun süredir sevgililerdi. Berbat durumdaydı kızcağız. Bana sarılıp ağlamaya başladı, teselli etmeyi düşündüm önce, sonra da ne diyeceğimi bulamadım. Ne diyebilirdim ki? Üç sene olmuştu neredeyse, evlilik planları yapıyorlardı. Sadece sarılmakla yetindim, ben de ağlamamak için dudaklarımı ısırıyordum, üç gün önce Nedim'i defnederken yaptığım gibi...

''Sana iletmemi istedi'' dedi ve hızla uzaklaştı yanımdan Nihal. Hiçbir şey anlamadım, sesim de çıkmıyordu ki sesleneyim arkasından. Ne demeye çalışmıştı ki? Belki de yaşadıklarının etkisiyle şoka girmiş, farkında olmadan böyle bir şey söylemişti.

Artık çok yorulmuştum. Önce kardeşim ölmüştü, sonra da kardeşim kadar sevdiğim çocukluk arkadaşım Hüseyin. Evin yolunu tuttum, herkesten önce terketmiştim Hüseyin'in mezarını, Nihal hariç. Aklıma yine Nihal geldi. Aslında önemsiz bulsam da aklımda hep az önceki anlamsız cümle vardı. ''Sana iletmemi istedi''. Ne demek istemişti acaba? Ya da bir şey demek istemiş miydi ki?

Hava çok soğuktu, oysa Mayıs ayındaydık. Belki de ben öyle hissediyordum. Ellerimi üstümdeki ince yeleğimin cebine attım. Hem yürüyor hem de Nihal'in söylediği şeyi düşünüyordum. Birden cebimde bir şeyin olduğunu farkettim, küçücük ama rahatsız edici bir şey. Düzgünce katlanmış bir kağıttı bu. Açtım, şunlar yazılıydı:

  ''Tüm olanları gördüm. Bunu sana anlatamadığım için üzgünüm. Ama her şeyi öğreneceksin. Kardeşin için yap bunu. Çekirge kutusuna git, her şey orada. Filozof. ''

Çok şaşırmıştım. Ne demekti bu? Filozof...Hüseyin'e benim taktığım bir lakaptı bu. Evet, Hüseyin yazmıştı bunu ama ne demeye çalışıyordu? Ne zaman koymuştu ki bunu cebime?

''Sana iletmemi istedi''...Nihal mi? Muhtemelen bana sarıldığında koymuştu cebime. ''Sana iletmemi istedi'' dediği şey bu muydu?

Eve gittim, yorgundum, bitkindim, odama geçip yatağıma uzandım. Bir kez daha baktım Hüseyin'in yazısına. Sanki gözümün önünde kolay bir bulmaca duruyordu da çözebilmem için bir kalemim yokmuş gibi hissediyordum.  Hüseyin'in ne demek istediğini düşünürken uyuyakaldım, ta ki annem akşam yemeği için uyandırana kadar rüyasız boş bir karanlığa daldım.

Yemek çok sessiz geçti, üç gündür olduğu gibi...Kimse konuşmuyordu. Ne annem,ne babam ne de ben...Nasıl konuşalım? Sofradan bir kişi eksilmişti. Bize göre anlamsız ama ona göre çok önemli olan sorularını cevapladığımız Nedim yoktu artık.

O gün karne almıştı, kim bilir ne sevinçlerle gelmişti eve karnesini bir an önce göstermek için. Ama eve girememişti Nedim. Kapıya kadar varamamıştı, beton merdivenden düşüp kafasını o hain sivri köşeye vurmuştu. Annem onu farkettiğinde kanlar içinde yatıyormuş o soğuk beton merdiven basamaklarının en dibinde...Annem otopsi raporu yapılmasına izin vermemişti, babam da annemin bu konudaki hassasiyetini görünce karışmamıştı. Aynı gün defnettiler Nedim'i... Ben yine her zamanki gibi uzaktan izledim. Tabutuna bile dokunamadım, üstüne toprak atamadım kardeşimin. Ağlamadım, dudaklarımı parça pinçik ettim de ağlamadım.

Hüseyin kardeşimin cenazesinde yoktu, o gece eve de uğramamıştı. Ertesi gün cesedi bulundu, vücudunda darbeler vardı, alnında da bir kurşun. Katili çok geçmeden teslim olmuştu.

Annem sofrayı topladı,babam bir köşeye oturdu. Yine o mavi gözlerini yere dikmiş dalgın dalgın düşünüyordu. Ben de onu izliyordum. Birden bana baktı. ''Yazık oldu'' dedi. Bir anda bana bakıp konuşunca afalladım.''Efendim?'' diyebildim. ''Hüseyin'e yazık oldu'' dedi. Benim gözlerim dolmaya çalıştı yine, dişlerim dudaklarıma kavuştu hemen. Babam devam etti. ''Buraya taşındığımız ilk günden beri çok iyi anlaşıyordun onunla. Beraber oynardınız hep, başka çocuklar onunla oynamasa sen de oynamazdın, onu yalnız bırakmazdın, o yoksa ben de yokum derdin''.Yine aynı şekilde, mavi gözleri yerde, dalgın bakışlarla ve kırık bir tebessümle konuşuyordu. Sustu sonra. Annem mutfaktan gelince babam ayağa kalktı, ''Hanım, Ahmetlere gidelim yalnız kalmasınlar'' dedi. Annem onayladı. Dudaklarından dökülen ''Tamam'' kelimesini duyamamıştım bile, yoksa hiç söylememiş miydi? Sadece dudaklarını mı oynatabilmişti yoksa? ''Siz gidin ben gelmeyeceğim'' dedim. ''Niye?'' diye sormadılar bile, gittiler.

Ahmet amca Hüseyin'in babasıydı. Şimdi her iki ailede de evlat acısı vardı taptaze. Babamın söyledikleri geldi aklıma. Buraya taşındığımızda ben yedi yaşındaydım. Hüseyin'le o zaman tanışmıştık. O gün bugündür de hep kardeş gibiydik. Bütün sevinçlerimiz, acılarımız ortaktı hep.

Ahmet amcaların küçük bir çiftliği vardı, yazları sürekli oraya giderdik hayvan gütmeye. Tabi hayvan gütmek bahaneydi, asıl maksadımız çiftliğin yanından geçen derede yüzmekti.

İşte böyle,Hüseyin'le neredeyse bütün geçmişimiz gözlerimin önünden geçiyordu hızlıca. Oynadığımız bütün oyunlar, sevdiğimiz bütün kızlar, yaptığımız bütün espiriler, girdiğimiz bütün kavgalar...

Bunları düşünürken birden aklıma bir şey geldi. Hemen odama geçtim, ince lacivert yeleğimin cebindeki notu çıkarıp tekrar okudum. Bu daha önce aklıma niye gelmemişti ki? Hüseyin'in ne demek istediğini anlamıştım şimdi...

ÇEKİRGE KUTUSUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin