2

222 50 6
                                    

Hoseok'un Ağzından

Akşam yemeği öncesi bir duş almanın iyi bir fikir olacağına karar vermiştim. Elime aldığım havluyla birlikte banyoya ilerlemeye başladım.

Her ırktan insan vardı burada ve bariz bir şekilde ırçılık yapılıyordu. Alışmam zaman alacak gibiydi. İç çekip kabinlere doğru ilerlerken duyduğum inleme sesleriyle birkaç adım daha ilerledim.

Tanrım! Bundan bahsediyordum işte. Burası sapık doluydu ve hiç utanmadan kapıyı kapatma gereği duymadan yiyişen ikiliye bakıp hızla önüme döndüm. Kabine girip perdeyi çektim ve fıskiyeyi elime alıp suyu açtım. Burada alışmam gereken en önemli şeylerden biride soğuk su olacaktı kesinlikle.

Soğuk su iliklerime kadar işlerken engelleyemediğim titrememle yıkanmaya çalışıyordum. Banyodaki işim bitince havluya sarınıp dışarıya çıktım. Etrafı koloçan ettiğimde kimsenin olmamasını fırsat bilerek havluyu lavabonun fayansına koyup giyinmeye başlamışken duyduğum sesle durakladım.

"Hey çekik! Vücudun alt taraflarımı zorluyor"

Yutkunup daha hızlı olmaya çalıştım. Birinin bana sözlü tacizde bulunmasını kaldıramazdım. Belkide fazla hassaslaşıyordum. Emin değilim. Üstümü giyinip havluyu elime aldım ve karşımda dikilen esmer bedeni umursamadan banyodan çıktım.

Yemek anonsunu duyunca havlumu çekmeceye koyup ıslak saçlarımı geriye attım ve yemekhaneye gittim. Sıra bana geldiğinde yemek dağıtan adam birkaç dakika yüzüme bakıp

"Sıradaki!"

Diye bağırdığında şaşkınlıkla adama baktım. Tanrım neden bana yemek vermemişti?

"Ben yemek almayacak mıyım?"

Adam tiz bir kahkahanın ardından elindeki tepsiyi arkamdakine uzattı.

"Red'in selamı var sana"

Ah şimdi anlıyorum. Dün yemeklerine laf ettiğim için fazlasıyla alınmış olmalıydı. İç çekip karın gurultumu görmezden gelmeye çalışarak boş bir yere oturdum ve kafamı masaya koydum.

TaeHyung'un ağzından

Evet,bu bok gibi yerde olmam yetmezmiş gibi bir de tanıdığım,tanımadığım bütün pislik heriflerin kirli çamaşırlarını ben temizliyordum.

Çamaşırhaneye gitmeden önce dolabıma yönelip kirli bir şeyimin olup olmadığını kontrol etmeye başladım. Birkaç iç çamaşırı ve kafama fırlattıkları elbiseleri tıslayarak yanımdaki sepete koydum. En kötüsü de hepsinin iğrenç kokuyor olması...

"Taehyung, şunları da al velet!"

Sarı saçlarını savurup yüzüme fırlattığı boxer'ı iğrenerek parmaklarımın ucuyla tuttum ve tanışmayı bile denemediğim kendini bir halt sanan adam kahkaha atarken,yanındakiler de ona eşlik ediyordu.

Namjoon hyungun göz ucuyla bana baktığını görmüştüm. Hafifçe kafamı eğip kaldırdım. Bu bir çeşit 'sorun yok' deme tarzıydı işte. Yere saçılan turuncu pis elbiseler ve iç çamaşırlarını toparlayıp dolabımın dibinden kalktım. Sepeti alıp yavaş adımlarla ilerlemeye başlamıştım. Kapıya vardığımda tıklattım ve gardiyan kapıyı açtığında çıkıp çamaşırhaneye doğru ilerlemeye devam ettim. Boş koridorda ilerlerken ıslık çalıyor ve etrafıma bakınıyordum. Mahkumların bağırışlarına,küfürlerine,inlemelerine... alışmıştım.

Hücrelerin kapılarına dikilmiş olan gardiyanlarda göz gezdirirken koca duvara çarptığımda minik..Çoook minik (!) bir küfür savurup sirkelendim ve yönümü değiştirip çamaşırhanenin kapısına doğru adımladım. Demir kapıyı güçlükle ittirip içeriye girdim.

Orange İs The New Black::VhopeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin