11

3.3K 351 124
                                    

Elimde yazıcıdan çıkardığım bir tomar kâğıtla okul koridorlarında Michael'ı aramak yorucu bir işti. Okul görkemli bir büyüklüğe sahip değildi ve buna rağmen onu nasıl bulamıyordum, anlayamıyordum. Normal zamanlarda sürekli karşıma çıkan Michael, onu aradığımda karşıma çıkmamakta diretiyor gibiydi.

Sonunda onu dolabının yanında, dolabından gireceği ders için kitaplarını çıkartırken buldum. Heyecanla yanına ilerledim. Söyleyeceklerim için sabırsızdım. Sonuçta kulüp hocam her yazdığım oyunu beğenip yılsonu için oynatmak istemiyordu.

"Michael," diye seslendim. Dolabını karıştırmayı bırakıp bana baktı. Yüzünde hoş bir gülümseme belirdi. "Merhaba, Genesis."

"Uzun süredir seni bulmaya çalışıyordum." Elimin tersiyle alnımın terini sildim. "Seni bulduğuma sevindim."

Dolabının kapağını kapattı ve sırtını dolaplara yasladı. "Ben de sevindim."

"Şey," dedim. Tam olarak ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Bir senaryo yazmıştım, bu beğenilmişti ve onunda bu oyunda yer almasını istiyorum. Kelimeler zihnimde netti fakat ona söylemeye gelince ağzımı bile açamıyordum.

"Ney?" Otuz iki diş sırıttı. Kelimeleri toparlayamamış olmamdan hoşlanıyor gibiydi.

Ağzımda anlamsız şeyler geveledim. Anlamayarak kaşlarını çattı. Ofladım ve sakin olmaya karar verip derin bir nefes aldım. Michael merakla beni izliyordu.

Tam ağzımı açmış konuşacakken Eliza görüş alanıma girdi. Hiçbir şey söylemeden Michael ile aramıza girip onu tutkulu bir şekilde öpmeye başladı. Başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü sanki. Eliza Sawyer'ı tanırdım. Okulun kız basketbol takımının kaptanıydı. Çok iyi bir oyuncuydu. Hırsıyla ün salmıştı. O kadar hırslıydı ki, karşı takımdaki her oyuncunun kemiklerini kırabilirdi –ki bir kere bir oyuncunun kalça kemiğini kırmasına sebep olmuştu.

Şimdiye kadar onun Michael ile bir ilişkisi olduğunu duymamıştım. Hatta Michael'ın kimseyle bir ilişkisi olmadığına çok emindim. Ama bu öpücük bana emin olduğum şeyin tam tersi olduğunun kanıtıydı. Kalbimin etrafını siyah bir sis kaplamış gibiydi. Aynı zamanda kıskandığımı bile söyleyebilirdim. Ve bu hissi duyumsamam çok ama çok saçma ve yanlıştı. Michael'ı kıskanıyor olamazdım, olmamalıydım!

Eliza Michael'dan ayrıldığında bana bakıp gülümsedi. Bakışlarımı onun güzel yüzünde gezdirdim, sonra öpücükle sersemlemiş Michael'a baktım. Mutlu görünüyordu. Bu canımı acıtmıştı.

"Sen Genesis misin?" Eliza beni baştan aşağı süzdü. "Michael senden bahsetmişti."

Michael Eliza'nın belini kavrarken kafasını salladı. "Bahsetmiştim."

Zorla gülümsedim. Ama söyleyecek bir şey bulamadığımdan sessiz kalmayı tercih ettim.

"Sanırım fazla konuşmuyorsun," dedi Eliza. Beni dikkatle inceliyordu.

Michael araya girdi. "Onun konuşmakla pek arası yoktur."

"Anlıyorum."

Boğazımı temizledim. "Ben gideyim."

Gitmek üzere harekete geçecektim ki, Michael konuşarak beni durdurdu. "Bir şey söyleyecektin?"

"Çok önemli bir şey değildi zaten," dedim sakince. "Boş ver."

Yanlarından ayrıldım ve bu olaydan sonra girdiğim hiçbir dersi dinleyemedim. Dinleyemememin sebebi Michael'ın sevgilisi olması değil, bunu kıskanıp üzülmemdi. O an fark ettim ki: Michael'a kapılmayı durdurmam için çok geçti.

Johnny Depp // cliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin