SON.

2.8K 322 113
                                    

*bölüm Michael tarafından anlatılmaktadır...

"Sahneye çıkmak için sabırsızlanıyorum," dedi Spencer heyecanla. "Çok eğlenceli!"

"O ezikleri arkamızda bırakmak daha eğlenceliydi." Corey bunu söylerken kıkırdıyordu. Madison gülerek ona katıldı. "Kesinlikle çok eğlenceliydi! Tiyatro saçmalıklarıyla bizim önümüze geçmeleri mümkün bile değildi zaten."

Dişlerimi sıktım. Tiyatro kulübü hakkında sürekli konuşuyorlardı ve onların bu hakaretlerinden artık sıkılmıştım. Genesis'e sinirlendiğim için söylediklerine bir zaman ben de katılmıştım fakat özümde, onların ne kadar iyi olduklarını biliyordum. Başarılıydılar ve çok çalışıyorlardı. Sahnede bizim yerimize onların olması gerekirdi. Genesis çok güzel oyunlar yazıyordu ve o oyunlar kesinlikle izlenmeliydi.

Genesis.

Aklıma gelen isimle gözlerimi kapattım. Gözümün önünde kahverengi saçları ve kahverengi gözleri belirdi. Ürkek, bir o kadar da cesur bakışları ile sanki şu an tam karşımdaydı. Ona haksızlık ettiğimi anlayalı çok uzun bir zaman olmamıştı. Çok aptaldım. Geri adım da atmıyor, saçmalamaya devam ediyordum. Kalbini kırmıştım. Onarmak istiyor; ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Berbat biriydim. Anlamsız şeylerin aramıza girmesine izin vermiştim. Onu böyle severken, bu aptallığı nasıl yapabilmiştim, bilmiyordum.

"Bir de o başlarındaki kıza ne demeli? Adı neydi? Celine... Yok yok, Gemma." Madison'ın isim arayışını duydum ve ona baktım. "Genesis," dedim. "Adı Genesis."

Spencer kahkaha attı. "O kıza vurgunum!"

Madison'ın yüzü gerildi. "Kız tam bir aptal. Nasıl bu kadar takılıp kaldın anlamıyorum. Ayrıca aptal olması yetmiyor gibi bir de bize kafa tuttu!"

"Bu ne demek biliyor musun?" Sorum karşısında kaşlarını çattı. Güldüm. "Onun aptal olmadığını anlayamayacak kadar aptalsın."

Madison hiddetle ayağa kalktı. "Bana nasıl olur da aptal dersin?"

Corey Madison'ın destekçisi görevini yerine getirerek ağzını açtı. "Onu savunup arkadaşına aptal demenin anlamı ne?"

Bir şey söylemeyip kucağımdaki gitarın tellerini okşadım. Kimseden ses çıkmayınca Spencer konuşmaya ortak oldu. "Michael ondan hoşlanıyor," dedi gülerek. "Başından beri farkındaydım kardeşim. Ben ondan bahsederken takındığın tavır dikkate alınmayacak gibi değildi."

Bakışlarımı Spencer'a çevirdim. "Bilmene rağmen onun peşinde dolanmaya devam ettin, ha?"

"Sıkı kadınları severim." Göz kırptı. Bu beni sinirlendirmişti işte. Oturduğum koltuktan kalktım ve gitarımı koltuğun üstüne bıraktım. "Sahneye siz çıkın. Bırakıyorum," dedim. Hepsi şaşkına dönerken sahne arkasından çıkıp söylememizi bekleyen kalabalığa karıştım. Bu sırada telefonumu cebimden çıkarıp Genesis'i aradım. Birkaç kez çaldıktan sonra beni meşgule aldı. Bunu yapmasına şaşırmadım. Gruptakiler bana ulaşmaya çalışır diye telefonumu kapattım ve Genesis'in evine doğru hızla koştum.

Kendimi affettirmem gerekiyordu. Büyük hata etmiştim. Beni affetmeme ihtimalini göze alıyordum fakat vazgeçmezdim. Bugün affetmese bile, bir gün affedecekti. Çünkü çabalamaktan asla vazgeçmeyecektim.

Evinin önüne geldiğimde kapının önünde soluklandım. Nefeslerimi düzenli bir hale getirdiğimde ise zile bastım. Kapı kısa bir müddet içinde açıldı. Karşımda Genesis vardı. Beni görünce şaşırdı. Sonra toparlandı. "Burada ne arıyorsun? Mesajlarınla aşağılaman yetmedi, şimdi yüzüme karşı mı yapacaksın aşağılamanı?"

"Onun için gelmedim," dedim. "Affını istemek için geldim."

Kaşlarını çattı. "Dalga mı geçiyorsun? Eğer dalga geçiyorsan, bil ki komik değilsin. Hem senin sahnede olman gerekmiyor muydu?"

"Bıraktım." Sırıttım. "Sahneye çıkmamıza az bir süre kalmıştı fakat ben bıraktım. Bırakıp buraya geldim."

"Ne?" diye bağırdı. Şok olmuş görüntüsü beni güldürdü. "Sana kendimi affettirmem gerekiyordu."

"Tamam..." Boğazını temizledi. "Şaşırmış olabilirim ama onları bırakıp benim yanıma gelmen yaptığın her şeyin telafisi olabilir mi sence? Beni ve en çok değer verdiğim şeyi aşağıladın. Saçma bir şeyden dolayı aramızı bozdun."

"Biliyorum ve özür dilerim. Hiçbirini gerçekten öyle hissettiğim için söylemedim. Sana sinirlenmiştim, kıskanmıştım. Sadece aramızdaki şeyi herkes bilsin istedim. Seni sevdiğimin, senin beni sevdiğinin farkında olmalarını istedim. Sonra da saçmaladım. Çok özür dilerim."

"Özür dilemen hiçbir şeyi düzeltmiyor Michael. Şimdi lütfen, git."

"Gidemem. Gitsem bile, ancak geri gelme şartıyla... Ben sana hep geri dönerim."

Genesis bir şey söylemedi. Özrümü kabul etmesinin zor olduğunu biliyordum ama istiyordu. Beni affetmek istiyordu. Çünkü beni hâlâ seviyordu. Bunu gözlerini görebiliyordum.

"Özrüm hiçbir şeyin telafisi olmuyor, haklısın. Ama belki bunu başka bir yolla düzeltebilirim." Genesis'in gözleri merakla parıldadı. Gülümsedim ve onu kendime çekip öptüm. Dudaklarımı dudaklarına bastırıyordum sadece. Ufak bir öpücüktü bu. Hiçbir şehvet barındırmıyordu. Sadece özür diliyordu.

Geri çekildiğimde gözlerinin kapalı olduğunu gördüm. Dudaklarına doğru mırıldandım. "Lütfen beni tekrar hayatına kabul et."

Gözlerini yavaşça açtı. Yüzlerimiz çok yakın olduğu için birkaç kez gözlerini kırpıştırdı. "İlk öpücüğümü almanın seni affettirebileceğini düşündün demek?"

"Hayır, sadece artık seni öpme vaktimin geldiğini düşünüyordum."

Gülümsedi. Bu bedenimin mutlulukla dolmasına sebep oldu. Biliyordum ki, özrüm kabul edilmişti.

"Bir sorun var," dedi sessizce. "Sen prense dönüşmedin."

Kahkaha attım. "Başından beri kurbağa olduğumu falan mı sanıyordun?"

"Sadece ilk öpücüğün bir şeyleri değiştirebileceğini düşünmüştüm." Omuz silkti. "Her neyse. Lütfen bir daha saçma şeylerin aramızı bozmasına izin verme."

"Vermem. Birazdan rehberimdeki herkese sevgili olduğumuzu mesajla bildirmeyi düşünüyorum. Bu çıkabilecek her tartışmayı önler, değil mi?"

Kafasını salladı ve bana sarıldı. "Seni seviyorum." Başını göğsüme yaslayıp derin bir nefes aldı. "En az bir yazarın kelimeleri sevdiği kadar."

"Ben de seni," dedim. "En az dünya üzerindeki en güzel şarkılar kadar."

Johnny Depp // cliffordHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin