Budo Oka'nın ne kadar eğlenerek gittiğini görünce sinirle mırıldanmaya başladı.
''Bundan hoşlanıyor! Gün gelecek, ben güleceğim Oka!''
Süpürmeyi bırakıp durakladı. ''Bakarsak kız haklı. Tam bir öğretmenin köpeğine benziyorum.''
Bu sefer süpürgeyi hırsla atıp söylenmesine kaldığı yerden devam etti, ''olsun! Yine de oldukça sinir bozucu bir tip.''
''Boo!''
''Shima?''
''Doğru bildin. Ne kadar da yakışıyorsunuz o kızla!''
''Seni küçük...''
''Tatlı cadı? Belalı kız kardeş? Hangisi?''
''Belalı kız kardeş! Aynen öylesin!''
''Ama kız kardeşler,'' Shima kendini affetirmeye çalışıyor gibiydi. ''Hatalarının farkına varırlar.''
Budo'dan kötü bir bakış yiyince geriye doğru bir adım attı. ''Ö-özür...''
Gri gözler sonuna kadar açılmıştı.
''Özür...''
''Evet evet!?''
''Özür dilerim...''
''Sesin çıkmadı! Dur biraz kayıda alayım,'' deyip telefonu çıkardı.
''Özür dilerim aptal!''
''Hem suçlu hem güçlü, ama idare eder. Hadi kap şu süpürgeyi.''
Oka'nın bıraktığı süpürgeyi tekrar alarak işe koyulmaya çalıştılar. Sakin sakin kiraz ağacının yapraklarını süpürmeye çalışırken, Budo birden durakladı, aklına takılmış bir soru var gibiydi.
''Shima.''
''Efendim?''
''Sen... Ne zaman geldin?''
Kızın şeytani kıkırdama sesini duyunca, pek hayır olmayacağını anlamıştı.
''O kızın gözlerine öyle odaklanmıştın ki... Aslında, o pembe yaprakların dansı ile kız güzel durdu ha! Anlıyorum seni.''
''SHIMA!''
-*-
''Huh, bu da nedir?'' Budo yavaşça eğilip yerdeki siyah kolyeyi aldı. Üzerinde kararmış bir ay resmi olan bu kolye, hemen sahibini belli ediyordu.
''Pf... Yarın okulda veririm...''
Şu yaprakların yorgunluğuyla esneyip kolyeyi cebine koydu. Yavaş yavaş yürürken, son kez dönüp bahçenin haline gururla baktı. Ardından yürümeye devam etti.
''Yaprakların temizlenmesine hiç mi hiç gerek yok bence. Oldukça doğaçlama bir görüntüleri var ve dağılmamaları önemli, de... Ben neden sürekli kendimle konuşur oldum?''
Gözlerini devirdi. ''Her neyse.''
''Hey!''
O mor, altı kararmış gözleri görünce hemen tanıdı.
Ona bakınca tüm o yüksek sesi gitmişti, Oka buydu, bir anda doldurulan özgüven bir bakışla bile son bulabilirdi ve bu Budo'ya özel değildi.
''K-kolyem... Ay sim-simgesi vardı... B-belki görmüşsündür...''
''Ha?'' elini cebine sokup siyah kolyeyi çıkardı. ''Bu mu? Oldukça havalı bir şeye benziyor, aynı zamanda neydi o kelime... Umm... Hah, buldum! Ürkütücü. Senin, değil mi?''
Oka'nın yüzü aydınlandı. ''Ç-çok teşekkürler!'' kısacık duvardan atlayıp siyah kolyeyi tekrar boynuna- takamadı.
''Takamıyorsun sanırım.''
''Ş-şey...''
''Takmamı ister misin?''
Utandığı belli oluyordu.
''Gerek y-yok sanıyorum ki... A-annem takabilir sanırım...''
''Oka!''
Oka'nın yanına gelen, sevimli, güzel, sarı saçlı ve mavi gözlü kadın birden yanlarında belirdi.
''Ablan mı?''
Oka nefesini verdi. ''Annem.''
Budo'nun şaşkınlığı gerçekten komikti.
''İçeri gelsene!'' annesinin gülüşü bozulmuyordu.
Budo içeri girdiğinde ikinci şokunu yaşadı.
''Ev... Apaydınlık...''
''Oka da birazdan diksiyon derslerine gidecekti aslında, kekelemeleri durdurmak için hani... Ama biraz bisküvi ve sıcak çikolataya hayır demez sanırım?''
''Oka mı!? KALP YEMEZ Mİ O!?''
İkisi de bir süre şaşkınlıkla Budo'ya baktı. Ardından annesi kahkahalara boğulmuştu.
Oka odasına koşmuştu bile.
''Eh, buyurun genç adam!''
-*-
Oka yavaşça odasının merdivenlerinden inerken, başka bir Oka olmuştu sanki.
Kısa, dizlerinin hemen üstünde biten açık mavi bir elbise, oldukça zorlukla taranmaya çalışılmış saçları vardı. Saçlarını örmeye çabalamıştı. Utandığı belliydi.
''A-anne! Neden b-bunları giymek zo-zorunlu?..''
Annesi gülümsedi. ''Havan değişsin diye kızım! Hadi, kursa geç kalacaksın...''
''D-değil mi?''
Oka'nın yüzü her zamankinden asıktı. Sesi huysuz çıkıyordu ve annesi bunu sahte kahkahalarıyla saklamaya çalışıyordu.
Dışarı çıktıklarında Budo, ''bisiklete binmeye ne dersin? Kurs uzak anladığım kadarıyla...''
''Kurs murs yok...''
O asık yüzün sırrı yavaşça aralanıyor gibiydi.
''Babamı ziyaret edecektim. Fakat... O... Erteledi.''
Gözlerini kapattı. ''Y-yine.''
''Annenin kahkahaları sahteydi zaten.''
''A-annem...'' yüzü biraz aydınlanmıştı. ''Beni her z-zaman mutlu e-etmeye çalışıyor... Gü-gülüyor, beni böy-böyle giydiriyor...''
Artık gözleri dolmuştu.
''A-ama ben... Asla onun o 'mutlu, g-güzel' kızı o-olamayacağım. Olmayacağım.''
Budo neler olup bittiğini sessizce ve soluksuz izliyordu.
''Bu yüzden... Bu yüzden k-kendimden nefret ediyorum!''
''Dursana bir sen,'' diyerek Oka'nın dirseğini tuttu Budo.
''Sen baştan kaybediyorsun. Neden kendini sevmeyi denemiyorsun ki?''
''Sen... Sen ben o-olsaydın, kendini... Sevebilir miydin?''
İşte Budo şimdiden çıkmazdaydı. ''Hayır'' deseydi çok kötü kaybetmişti, ''evet'' derse ise yanlış anlaşılırdı.
Nefesini verdi. ''Evet. Kendimi severdim, ki bence herkes kendini sevmeli. Yoksa hayatlarını mutsuzluk ve umutsuzlukla geçirirler. Ben, kendimle barışık olduğum için buralara kadar geldim. Özgüvenin önemini, ayrıca bir çok şeyin önemini kendini tanıyamadan, anlayamadan nefret etme lütfen.''
''Sen... Sen bizi e-ele vermemiş miydin?..''
''Ah... O konu. Ruto, ben orada doğru olanı yaptım çünkü yaptığınız yanlış-''
''Ben... B-bunu yapmayı seviyorum.''
''Belli oluyor,'' diyecekti neredeyse. Ruto, onu tekrar haklamıştı.
''Bu yüzden kendimi sevmiyorum.''
-*-
666 k-kelime... Nelly!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Coward & Heroic (BudOka)
FanfictionTehlikenin yaklaştığı, Hayatın koyulaştığı, Sonunda kızın amacına ulaşacağı zamanda, Çocuk odaya girdi. İşte o zaman, İlk defa çekingen kız, Kendinden emin çocukla, Göz göze gelebildi.