Yavaş adımlarla ilerledim sokak boyu. Bana burda sarılmıştı ilk kez. Daha sevgili değildik. Ama o sarılma çok samimiydi be.
Gözyaşlarım sessiz sessiz akarken telefonum çalmaya başladı. Arayan annemdi. Doğal olarak merak etmişti. Saat gece 3 te benim kızım dışarda olsa bende merak ederdim. Fakat bir sorun vardı. Annem Istanbulda oturmuyordu benim dışarıda ve uyanık olduğumu nasıl biliyordu?
"Efendim sultanım." dedim sesimin normal çıkması için dua ederken.
"Yavrum hissettim ben bişey oldu dimi? Bak bana doğru söyle. Kalbim acıdı benim aklıma geldin gece gece uyurken. Hadi yavrum söyle bişey mi oldu?" dedi telaşlı sesiyle en değerli varlığım. Bunun üzerine duran gözyaşlarım bu sefer hıçkırıklarla beraber geri geldi.
"Annem gitti. Sevmiyorum daha seni dedi. Bıraktı gitti. Kalbim acıyo annem. Ne yapacağım ben?" dedim ağlamamı durduramazken. Ne lanet bir şeydi bu aşk acısı.
"Yavrum, sakın kendine bir şey yapma. Ben yarın ilk uçakla geleceğim yanına. İster misin gelmemi?" İster miydim? Belki bu durumda olmasam evet ama şuan istemiyordum. Beni böyle görmesini istemiyordum.
"Yok sultanım gelme. Beni böyle görme. Bir iki gün böyle üzülürüm sonra toparlarım. Hem dünyanın sonu mu?" dedim. Ağzımdan çıkanlarla kalbimden geçenler bir değildi. Aklım kalbime işkence uyguluyordu. Oysa annemin yanımda olmasına o kadar ihtiyacım vardı ki.
"Emin misin yavrum?" dedi o da ağlayarak. Kıyamazdım ben onun ağlamasına. O ağlamayı üzülmeyi haketmiyordu.
"Eminim annem. Hadi sen kapat uyu benimde uykum geldi." dedim son çare. Halbuki uykunun u'su bile yoktu bende.
"İyi geceler kuzum. Kendine iyi bak. Allah'ıma emanetsin. Sen boşver o şerefsizi ettiğini bulur." Annemin ahı tutar mı şimdi sana pezeveng.
"Ben onu Allah'ıma havale ediyorum. Gönül isterki mutlu olsun. Ama şu saatten sonra ister ağlasın bende artık bir yaprak bile kıpırdamaz. Hadi iyi geceler." dedim ve telefonu kapattım. Annem ağladığımı hissedip aramıştı. Ama o babam olacak herifin aklına bile gelmezdim. Beni buraya göndermesi bile mucizeydi.
Fakir değildik. Aksine zengindik. Ama babam beni pek sevmezdi ve bir yaz beni bu şehire göndermişti. O yaz tanışmıştı onunla. Ben eşyaları taşırken ayağıma düşmüştü bir koli. İçinde de en değerli şeyler vardı. Kitaplar... Koli düşünce acı bir şekilde bağırmıştım. Yardıma o koşmuştu. O ara tanışmıştık. Bir daha karşılaşmayız sanıyordum fakat aynı sınıfa gittiğimizi bilmiyordum. Keşke o gün yardımını geri çevirseydim. Ya da biraz daha dikkatli olup o koliyi düşürmeseydim. Aptal kafam.
Hava yavaş yavaş açılırken eve gitmem gerektiğini düşündüm. Bu ilk değildi. Yani bu saatte dışarda olmam ilk değildi fakat şuan savunmasızdım. Güçsüzdüm ayrıca yaralıydım.
Adımlarımı hızlandırıp eve vardım. Bu evde kendimi iyi hissediyordum. Sanırım benim evim olduğu için. Sırt çantamdan anahtarı çıkartmak üzere çantamı elime aldım. Çanta pek karışık olmasada bira şişelerinden dolayı anahtarı bulamıyordum. Sonunda bulduğumda derin nefes alıp kapıyı açtım.
İçeri girdiğimde üzerimdekileri kapının yanında çıkarıp mutfağa adımladım. Evdeki stoklarımdan çikolata cips abur cubur ne varsa çıkardım ve biralarla birlikte oturma odasına götürdüm. Koltuğa oturup rahat bir pozisyon aldımki birden kapı çaldı. Bu saatte kim olabilirdi ki?
Kapıya doğru ilerledim. İçimde bir huzursuzluk vardı. Kapıyı açtığımda kimse yoktu. Biraz etrafa bakındım. Kafamı dışarı çıkarınca yerdeki not ve sigara paketini buldum. Hadi ama bu gizemli kişi işime bayağı yaramıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİME DOKUN
Romance"Bundan sonra benim senin karın. O kadar!" Ne diyordu bu şapşal. "Ne diyosun be adam?" dedim ağır içki kokusuna karşı burnumu tıkarken. "Diyorum ki artık evleneceğiz ve sen benim kocam bende senin karın olcam. Tamam mı?" dedi ve çarpık çarpık gülü...