/6\

4.5K 458 280
                                    

     Heyecanlıydı, aşırı derecede. Joohyun'la olan ilk randevularının üzerinden yalnızca iki ay geçmişti ama şimdiden ailesiyle tanışmak üzereydi.

     Ayaklarını heyecandan sallarken gözüyle yelkovanın çıldırtıcı yavaşlığını takip ediyordu.

     Arkasına yaslanıp kollarını önünde bağladı. Restaurantın kapısının her açılışında gözleri o tarafa kayıyordu.

     Uçları kırmızı olan tanıdık siyah saçlar içeriye girdiğinde kendini fark ettirmek amacıyla ayağa kalktı.

     Joohyun, yanında anne ve babasıyla masaya yaklaştı. İkisi de pek uzun insanlar sayılmazdı. En azından Hoseok'tan kısalardı.

     Hoseok, önlerinde eğildikten sonra Joohyun'un  sandalyesini oturabilmesi için çekmiş ve annesinin onaylayan bakışlarını yakalamıştı.

     Hepsi masaya yerleştiğinde bir anlık oluşan sessizlik Hoseok'u tedirgin etmiş ve annesinin sözleri zihninde yankılanmıştı. 'Sessizlik oluşmasına izin verme. Kimse kızını pısırık biriyle evlendirmez ve şirketinin başına geçirmez ve sessizliğin onlara bunu düşündürür.'

     "Şey... Ben... Ben, Jung Hoseok efendim."

     Ne diye kekelemişti ki sanki? Annesinin dedikleriyle hiç uyumlu olmamıştı bu.

     Aslında, şirketin başına geçirmeleri için bir oğulları zaten vardı ancak Joohyun, kardeşinin fazla vurdumduymaz olduğunu söylemişti.

     Hoseok'un tedirgin sözleri üzerine yaşlı adam anlayışlı bakışları ve ses tonuyla cevap verdi.

     "Ben, Yoongki. Bu da eşim Jooeun. Kaç yaşındasın evlat?"

     Annesinin kızına kendisininkiyle benzer bir isim koyacak kadar ne yaşadığını merak etmişti Hoseok.

     "22 yaşındayım efendim."

     "Joohyunie'den küçükmüşsün, ben de Jooeun'dan küçüğüm."

     Hoseok, duyduklarıyla asılan yüzünü adamın abartı kahkahası üzerine değiştirmek zorunda kalmıştı.

     Gözünde, yıllar sonra bu çift gibi oldukları, Joochan isimli bir oğulları ve Heeseok isimli bir kızları olduğuyla ilgili şeyler canlanmıştı ve kesinlikle sıkıcıydı.

     Bu çift sıkıcı değildi ancak bu tarz bir hayat, Hoseok için sıkıcıydı. Hayal etmesi bile yorucuydu, hayatında eğlenceli bir şeylere ihtiyacı vardı.

     Joohyun, yeni sevgilisinin yaşadığı zorluğu anlayarak söze girdi.

     "Kardeşim de gelecekti, sana bahsetmiştim ama gecikmiş olmalı, her zamanki gibi."

     "Önemli değil."

     Hoseok'un cümlesi ile, kadın sanki bunu bekliyormuş gibi oğluyla ilgili yakınmaya başlamıştı.

     Sıkıcı, durumu tanımlayabilecek tek kelime sıkıcıydı. Siperişlerini almak için gelsin diye resmen gözleriyle garsonu deliyordu Hoseok.

     Garson, bu rahatsız edici bakışları fark ettiğinden mi, bilinmez, yanlarına gitti ve siparişlerini istedi.

     "Ne yemek istersin noona?"

     Siktir, o az önce ne demişti? Joohyun, Hoseok'un kendisine noona demesini ve aegyosunu sevdiğini söylemişti ama ailesinin nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordu.

     Neyse ki duymadılar, ya da önemsiz bir şey olarak gördüler. İkisi de nefeslerini titrek bir şekilde bıraktığında masaya birisi oturmuştu.

     Yeşil saçları, beyaz teni... Fazlasıyla tanıdıktı.

      "Geciktiğim için üzgünüm, noona. Bu Hoseok olmalı. Tanıştığımıza sevindim, ben Min Yoongi, evin en küçüğü. Ama sanırım senden büyüğüm."

     Konuşma şeklindeki kibir, onun kim olduğunu belli ediyordu, Hoseok'un onun ismini duymaya ihtiyacı yoktu.

     Evleneceği kadının erkek kardeşi asla çekilemeyecek türden şımarık veletin biriydi.

     Üstelik, evinin en küçüğü olabilirdi belki ama Hoseok'tan büyüktü. 'Bu gerizekalıya hyung diyip saygılı mı davranacağım ben şimdi?'

The Number/YoonSeokHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin