Yelkovan akrebi yakalamıştı. Tam yedi saat kalmıştı ölüm ya da yaşama. Yedi saat. O kadar uzun gelse bile gözümüze bir o kadar da kısadır o yedi saat. Bu kadar yıl çabuk geçmişken bu yedi saatin ne önemi vardı ki. Babanın parasıyla bile kurtulamayacağın bir davada yedi saatin ne önemi vardı ki.
Ah annem yanımda olsaydı şimdi yedi saat beş dakika bile gelmezdi benim için. Ama o şimdi minik ve tatlı mezarında yatıyordu. Ne mi ara öldü. Ben kaldığım yerden devam ediyim.07/04/2015 Aynı gün
"Cehenneme hoş geldin!"
Saol hoşbuldum bay azrail. Dalga geçmesi hoş değildi. Bunları o yapmış olamazdı. O adamın dilini kesmiş olmazdı. O bu kadar cani ve acımasız değildi. Yoksa gerçekten öyle miydi?
Arabanın kilidini açtı. Sorarcasına bakıncada gir gibi bir işaret yaptı. Kapıyı açıp yavaşça koltuğa oturdum. Kapıyı arkamdan kapatınca kilitlemeyi eksik etmedi. Şaşkın gözlerle bana bakan çocuğa doğru dönünce kapıya yaslandı. Direksiyondaki eline elimi koydum ve tüylerinin diken diken olduğunu fark ettim.
"Ben Belis. O da benim arkadaşım Cesur. O sana ne yaptı bilmiyorum ama ben sana hiç bir şey yapmayacağım. Senin adın ne?"
Elleriyle bir şeyler yapmaya çalıştı ama açıkçası anlamadım. Anlamadığımı görmüş olacak ki gözlerini devirip elinde sanki kalem varmış gibi oynatınca torpidodan kağıt ve kalemi alıp verdim. Bir şeyler yazdıktan sonra çekine çekine geri verdi."Buğra. Bu adamlar beni öldürcek kaçmama yardım et lütfen!"
Okuduktan sonra bir müddet ona baktım. Gözlerindeki korku çok belirgindi. Adeta ben burdayım diye haykırıyordu. Korkması doğaldı. Bu olaylardan sonra kim canı için korkmazdı ki. Duygularını örten göz rengi adeta ben burdayım diye haykırıyordu. Gökyüzünün muhteşem mavisi gözlerine verilmişti sanki. Bu denli lütufun ilk defa birene bu kadar yakıştığını görmüştüm. Gerçekten çok yakışıklı bir adamdı. Çekici değildi sadece yakışıklıydı.
"Sana ne yaptılar?"
Kağıdı elimden alıp uzunca bir şeyler yazdı. O sıra dışarıda bizi bekleyen Cesura baktım. Alev püsküren gözlerle bana bakıyordu. Tanrım öfke bir insanı bu kadar çekici hale getirmesi... Ağzımı oynatarak 'Noldu?' dedim. Elimi gösterip ağzını kımıldatarak 'Çek elini çoçuğunkinden' diyince güldüm. Ama o benim aksime gülmüyordu ve ciddiydi.
Buğra bana kağıdı verince elimi kağıt bahanesiyle çekip Cesura bakış attım. Memnun gözlerle bana bakıyordu. Gülüp çocuğun yazdığı kağıda baktım."Dilimi kestiler. Meme uçlarımı da. Ayrı yeten beni demir levyeyle dövüp kısır ettiler. Sana da aynısını yapacaklar kaç kurtar kendini."
Çocuğun yazdıklarını okuduktan sonra yüzümdeki gülümseme yavaşça söndü. Kafamı kaldırıp Cesura baktım. Gülümsemesi hala yüzündeydi. Acaba şimdi beni nasıl öldüreceğini düşünüp o yüzden mi böyle keyifle gülüyordu? Hayır Belis saçmalık Cesur hayatta öyle bir şey yapmaz o senin canın için kendi canından vazgeç ama sana hayatta kıyamaz.
Gözlerimi Cesurdan Buğraya çevirdim. Ona yalan söylemekten başka bir şey yapamayacağım için en güzel yalanı söyledim.
"İyi olacaksın. Sana bir şey yapmalarına izin vermeyeceğim."
Dediğime gülümsemesiyle karşılık verdi. Kollarımı açıp sarılmasını bekledim. İlk tereddüt etti ama sonra dayanamayıp sarıldı. Dışarıdan bize bakan sinirden kudurmuş Cesura gözlerimi kaydırdım. Ejderha misali alev püsküren gözleri delip geçiyordu. Ne yapacağını meraklı gözlerle izlerken aniden kapıların kilitlerinin açılmasıyla Buğra'nın kollarımın arasından gitmesi bir oldu. Ben şaşkınlıktan bir şey yapmazken Cesur Buğra'yı yere yatırmış yumrukluyordu. Bu çocuk ne zaman sinirlerine hakim olmaya başlayacaktı. Birden parlıyor birden sönüyordu açıkçası ona uyum sağlamak çok zordu. Kapıyı açıp koşarak onların yanına gittim.
Cesur yerde yatan Buğranın üzerine çıkmış delice onu yumruklamaya devam ediyordu.
"Sen kimsin de benim sevdiğim kadına sarılıyorsun lan şerefsiz!"
Sevdiğim kadına demesine mi şaşırayım, yumruklamasına mı açıkçası bilemedim. Bence sevdiğim kadına takılmam daha mantıklıydı ama bu halde diğerini düşünmem daha mantıklıydı çünkü onu şuan yumrukluyordu. Ah Tanrım bu çocuk benim feleğimi döndürüyordu.
Yanlarına eğilip Cesurun ellerini tutmaya çalıştım ama izin vermedi. Yüzünden tutup kendime çevirdim.
"Cesur kendine gel. Sadece bir sarılmaydı abartma. Kalk hadi."
Gözlerime bir kaç saniye baktıktan sonra dudaklarıma kaydı.
"Seni öpebilir miyim?"
Şaşkınlıktan bir şey diyememiştim. O da zaten cevabını sormadan dudaklarıma kapandı. Yavaşça öperken ilk karşılık vermedim. Açıkçası sonra istemsizce karşılık vermeye başladım. Ama bu tepkime öpüşü hızlandı. Kanayan ellerinin birini boynuma diğerini ise kalçama getirdi. Onun öpüşüne karşılık verdikçe dahada vahşileşiyordu. İleri gideceğini düşünüp yavaşladım. Zaten nefes nefese kalmıştık. Dudaklarımız hale birleşik bir şekilde yan tarafıma baktı.
"Siktir! Piç gitmiş!"
Yan tarafıma baktım ama yoktu. Kaçmıştı. Ona söylediğim gibi iyi olacaktı. İstemsizce gülünce Cesur bana sert bir şekilde baktı. Bu bakış hiç hoş bir bakış değildi.
"Bilerek yaptın demi. Seni küçük fahişe bunun cezası büyük olacak. Bakalım o zaman gülebilecek misin?"
Bunu demesiyle yüzümdeki gülümseme biranda kaybolmuştu. Çocuğun dedikleri aklıma geldi 'Sana da aynısını yapacaklar kaç kurtar kendini.' O çocuğu bulamazsak bana daha kötüsünü yapacaklarına adım gibi eminim.
Cesura baktım. Sinirden kafayı yiyecekti. Ama ona sinirlenmek aşırı yakışıyordu. Hadesin siniri gibiydi. Yeryüzünü yaracak şekilde bir öfkesi vardı. Bu öfke hem bir mükemmellik gösteresi hem de cehenneme açılan bir kapının anahtarıydı.
Yanına gidip omuzlarından tuttum. Elimi nazikçe çenesine koyup bana bakmasını sağladım.
"O küçük şerefsizi bulup getirelim. Sonra kaldığımız yerden devam ederiz."
Bunları dediğime ben bile inanamıyordum. Ben ne ara bu kadar acımasız ve dediği gibi fahişe olmuştum. Galiba konu insanın kendi canı olunca yapmayacağı saçmalık kalmıyor.
Siniri biran şaşkınlığa döndü sonraysa gülümsemeye. Bana doğru bir adım atıp sağ elini saçlarıma getirdi.
"Ne dedin bakıyım sen? Bir daha söyle."
Utançla yüzümü eğip arabanın kapasına doğru ilerledim. Arkamdan bir anda gelip sarıldı. Tanrım onun böyle yapması beni deli ediyordu. Onu iliklerime kadar hissetmem beni deli ediyordu. Bu çocuk beni deli ediyordu.
"Bana bir öpücük borçlusun. Ayrıca cezanı unuttum sanma."
Korkutuyordu da. Arkamdan ayrılıp kendi kapısına doğru yürüdü. Kapının kapanma sesinden irkilip kapıyı açtım ve koltuğa kendimi attım. Yavaşça kapıyı kapatıp Cesuru izlemeye başladım. Araba kullanışı çok havalıydı. Küçükken babamı havalı bulurken şimdi bu azrailimin yaptığı her şey babamınkinden daha havalı geliyordu. Tanrı aşkına bu çocuk niye bu kadar güzeldi.
"Hiç aşık oldun mu?"
Sorduğu soru afallamama neden oldu. Onu izlemeyi bırakıp yola baktım.
"Ben aşka inanmam. Sen?"
Buruk bir şekilde gülümseyip kafasını salladı.
"Aşk gibi katil yok şu dünyada."
Kahkaha atınca sinirli bir şekilde bana baktı.
"Aslında sana yanlış soruyu sordum demi. Sen neyi seviyorsun demeliydim."
Burukça gülüp ona baktım.
"Ben neyi mi seviyorum?"
"Evet sen neyi seviyorsun?"
Biran duraksayıp ona baktım.
"Dağınık yatakları çok seviyorum. İnsanların sarhoş ve ağlarken ki dürüst hallerini çok seviyorum. İnsanların aşık olduklarını fark ettiklerinde gözlerinde oluşan bakışı çok seviyorum. Yeni uyandıklarında saf saf etrafa bakınmalarını çok seviyorum. Herhangi bir şeyde favori karakterleri ölünce oluşan hayal kırıklığını ve öfkeyi çok seviyorum. Gözlerini kapatıp başka yerde olmayı arzulamalarını seviyorum. İnsanların dürüst anlarına aşığım. Ruhsal çöküntülerine, akmış makyajlarına ve hayallere dalmalarına aşığım. Tüm bu saf duygulara aşığım."
"İlk defa bu kadar uzun konuştun işte bende bunu sevdim. Bundan sonra uzun konuşacaksın."
"Cidden mi? O kadar şey söyledim sen buna mı takıldın?"
"Vazgeçtim sana susmak daha çok yakışıyor."
"Peki bundan sonra konuşmam."
Önüme dönüp yola baktım. Onu düşünmemek için bir şeyler düşünmeye çalıştım ama olmadı. Sonra gözüm yola takıldı. Yollar...sonu olmayan cehennemi andırıyordu bu azrailin yanında. Çok uzundu o kadar uzundu ki bakınca bile yoruluyordu insan. Acaba sonu var mıydı bu cinayet işleyebilecek kadar uzun yolların? Varsa sonu uçurum mudur yoksa kocam bir duvar mı? Bunlar saçma sorular ama bir o kadar da düşündürücüydü.
Ben bu sonu olmayan yolları düşünürken Cesurun gözlerini üzerime hissedip ona doğru döndüm. Bir yandan araba sürüp bir yandan bana bakıyordu.
"Niye bakıyorsun?"
"Güzelsin."
"Değilim."
"Çok güzelsin."
"Hiç güzel değilim."
"Şu ana kadar hiç değer görmediğinden öyle diyorsun."
"Bunu nerden çıkardın."
"Çünkü sana bakınca kendimi görüyorum. Değer görmemiş hep ikinci planda olan ama artık ben varım ve seni hiç bir zaman bırakmayacağım."dedi katilim.
Belki dediği gibidir. Hiç sevilmediğim için kendimi ezik gibi hissediyorumdur. Değer görsem erkekler tarafından beğenilsem böyle hissetmeyeceğim. Kendimi çirkin hissetmeyeceğim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümün Tatlı Rüyası
Bí ẩn / Giật gânHades ve persephone Ölüm ve yaşam Birbirinin zıttı iki tanrı. Biri yer altının ve kötülüğün simgesiyken diğeri doğadaki ekinlerin buğdayların simgesidir. Belki herkesin duyduğu yunan efsanelerinin en göz kamaştırıcısı bu iki zıt tanrının aşkıdır...