Uzun bir yolculuğun ardından sabaha karşı
denizin üzerinden yansıyan güneşin doğum
aydınlığına şehrin ışığının son demleri eşlik
ediyordu... Ard arda üç tünel sonra görmüştü
yaşadığı şehri ve dışarının ne
kadar soğuk olduğunu lanet bir iç ürpermesiyle
karşıladı... Ama küçük ve gri bu şehre vardığı
için de içinde ufak bir mutluluk vardı. Ne kadar
sevse de ona her daim birtakım telkinler veren
ailesinden ve büyük adam olma baskısından
uzakta kendisi olabileceği, saçını istediği gibi
uzatıp sakalını istediği gibi keseceği ve sıradan
muhabbetlerde içinden geldiği gibi ağız dolusu
küfürler edip gülüşebileceği arkadaşlarının
yanına da bir varıştı bu yolculuğun bittiği yer.
Şimdi arabadan iner evine girer ve uzun uzun
uyurdu. Yarın sabah uyandığında zaten ders
kaçmış olurdu ki ders kimin umrundaydı.
Terminale vardığında sigarasını yaktı ve güçlü
bir nefes aldı keyifle üfledi. İnsan içi titreyen
soğukta ancak bir şeyden bu kadar keyif
alabilirdi. Ağır çantasını sırtlayıp ağır ağır
koyuldu yola ve sonunda masasının üzerindeki
küllükte 3 izmaritin yaklaşık dört aydır onu
beklediği çok dağınık ve az ışıklı odasına girince
gülümsedi. Montunu çıkartıp bir yere fırlattı, sıkıca
sarıldı yorgana ve televizyonu açtı. Televizyonda ne olduğu çok da umrunda değildi. Yarım açık bilinçle birkaç kanal değiştirdi ardından uyuyakaldı.Uyku hallerinde işlenen suçun suçlusu kimdi
bilinmez. Kimi bilinçaltını suçlar, kimi uykunun
ta kendisini kimi ise bu tartışma zırvalıktan
farksızdır. Faili kim burda tartışmak yersiz ama
bizimki de rüyalar alem inde geziniyordu ve
rüyasında bir sokak köpeği yanına geliyordu.
Bu sokak köpeğinin kaburgaları onlarca metre
öteden bile sayılabilecek kadar belirgindi.
Kendisi ise besili güçlü bir köpekti ve başını
sokacak bir damı, önünde yemeği ve boynunda
tasması vardı. Her hareketinde onu daha çok
güçlühissettiren zincir sesi duyuluyordu. Sokak
köpeğinde ise değişik biz özgüven ve
küçümseyici bir bakış vardı. Bizim besili köpeği
rahatsız edecek olmuş ki bu bakışlar o da
sertçe baktı sokak köpeğinin kirli yüzüne ve
için için güldü onun bu özgüvenine. Sonrasında
ise sesine kulak verdi. "Sen" dedi sokak köpeği
"Sen iyisin içini bilmesem. Bir eksiğin yok... Hani diğerleri özenir sana belki
insanlar sahip olmak da isterler sana... Bir
sahibin de var belli ki ve iyi de bakıyor sana...
Söyle peki niye yemeğini veriyor sana? Çok
sevdiğinden dersin sen malum; belki de
sevdiğine ikna etmek için beni neler söylersin
bana. Peki bir canlı öbür canlıyla paylaşıyorsa
yemeğini sevdiğinden midir...
Hayır dostum hayır kimse sevdiğinin boynuna
tasma takmaz, sana teslim ettiğin
özgürlüğünün bedelini ödüyorlar... İnanır mısın
senin hayal bile edemediğin yerler gördüm,
hisleri hissettim iliklerimde. Hemde bunu açken
yaptım. Sen ise tok bir cahil kölesin". Birden fırladı yatağından. Sağına soluna baktı sonra bir sigara yakıp perdeyi araladı. Islak sokaklarda hava yeniden aydınlık-karanlık arası geçişteydi. Az mı uyudu bilemedi saate baktı ve neredeyse akşam olmuştu.Küfretti içindeki huzursuzlukla güne mi sokak köpeğine mi bilinmez. Ama bu küfür rahatlatı bi nebze. Zira en boktan ruh hallerinde küfretmek rahatlatır insanları eğer başka birşey gelmiyorsa ellerinden. Bu Freud'un Hamlet'ine benzer. Hani bir
hikaye boyunca Babasını öldürüp annesiyle evlenen ve krallığa kendisinin yerine oturan amcasına bir bok yapamayıp eylemsizliğin somut karşılığına dönüşmüş bir adamın öyküsü nasıl tüm dünyada en çok okunup izlenen eser olmuştur diye
açıklamaya çabalamış ya Freud. Sonucunda da karar vermiş ki izleyici sonuna kadar süren eylemsizliği oturduğu
yerden aşağılar ve acıyarak izler Hamlet'i .Çünkü kendi
eylemsizliklerini bizim Hamlet'in
eylemsizliğini aşağılayarak kamufle
eder ve de hikayenin sonunda
Hamlet'in amcasını öldürmesiyle ise
nihayet deyip kendisi gibi korkak ve
birşey yapamayan adamların da bir
başarı elde etmesini gerçek bir
takdirle alkışlayıp değişik bir keyif
alır. Bu yüzdendir
insanların küfür terapi yöntemleri.
Bir yerden duydu veya okudu mu Freud'un
Hamlet çözümlemesini yahut ne Hamlet'i ne
de Freud'u bilmeden tamamen içsel olarak
çözümledi mi bilinmez ama aklına da takıldı
şu tok bir cahil köle olayı. "Yok lan olur mu
öyle şey" dedi içten içe. " Benim hayatım
gayet düzgün, bir ailem var onları da
sevdiğimden katlanıyorum zaten sevmesem...". Sonra ağır ağır arkadaşlarının
sesine doğru giderken masanın üzerindeki
küllüğü alıp uzun holden salona doğru girdi.
Pek sıcak bir sarılma faslının ardından
köşedeki fıstık yeşili kotuğa bağdaj kurup
oturdu. Biz dizinin üzerine küllüğü aldı bir
elinde de arkadaşının ikram ettiği poğaça
vardı. Poğaçayı tükettiğinde arkadaşlarının
dışarıda çay içme teklifini reddedip için de
pek fazla gençlik sancıları içeren müzik
listesini açıp daldı düşünceye. Sevdiği kadını
düşündü en baştan. O gülüşü, nazlı halleri,
paylaştıkları güzel günleri ne kadar da "güzel"
ya da "güzeldi". "Saçmalama" dedi içinden,
"Herşey bu kadar güzeken bir rüya nasıl
sorgulatır onu sana. Sıçtığım bir sokak köpeği
mi değerli o kadın mı?". Aslında düşünmekte pek haksız da değildi eskisi kadar gülmüyorlardı artık ve pek nazlı bi halleri de kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Arayışa Dair Öyküler ve Fragmanlar
DiversosVaroluşta aramanın öyküleri... Dışarıda bir döngü var ve akıntıya değil suya bakmayı, su olmayı arıyorum ben... Bırakın en hızlı akışınızı hesaplamayı; durağan bir suyken neyiz acaba? Akış bir yaratım ama bize içkin olan değil bizi içeren. Akış olma...