Uykumdan sarsılarak uyandım.Gözlerimi açtığımda süt kardeşimi gördüm.Muzaffer..."Muzo!Kardeşim. Ama sen...Ne işin var senin burada?"
Çok şaşırdım,fakat bir o kadar da mutluydum.Muzaffer'in öz kerdeşlerimden hiç bir farkı yoktu.Her şeyi onla birlikte yapardık.İkimizde bir birimizden dobra ve adrenalin tutkusuyduk.Bizi bir birimizden ayıranda tutkularımız olmuştu.Biz sadece süt kardeşi değildik, o benim teyze oğluydu.Dedemiz mafya babasıydı.Ona boyun eğen,dedemizin karşısına jilet gibi siyah takım elbiseler giyerek karşısına saygıyla çıkan badi gartları vardı(korumaları).Herkes dedemden çok korkardı.Küçükken bunun nedenini çok merak ederdim,taki dedem beni,ikizimi,Muzafferi ve onun ikizini şirketine götürene denk.Şirketi ilk gördüğümde çok şaşırmıştım.Resmen bu bir şirket değildi,buna şirket demeye bin şahit gerekirdi.Resmen göktelendi.Dedemizin toplantısı olduğu için adamlarından birisini bize göz kulak olaması için görevlendirdi.Fakat biz , gökteleni turlamak istemiştik.Dedemin adamı böyle bir şey yapamayacağını söylemişti.Ben ve Muzaffer dedemize ispiklemek adına onu tehtit etmiştik.Adam dedemize şikayet edeceğimizi duyunca yusuf yusuf çekmişti.Dedem toplantıdan çıktıktan sonra bizi karşısına alıp konuşmaya başlamıştı."Bakın aslan parçaları,artık on yaşınıza girdiniz.Ben öldüğümde bu şirketi torunlarıma devredeceğim.Ama bunun için önce sizin eğitim görmeniz gerekiyor.Ayaklarınızın üstünde durmayı öğrenmelisiniz.Asla kimseye boyun eğmeyin.Hiç kimse hiç kimseden üstün değildir.Ama siz bu kuralları değiştire bilirsiniz.Kendi kurallarınızı kendiniz koycaksınız. Bunun için gereken eğitimi göreceksiniz ve bu eğitim karşılığında büyük bir başarı elde edeceksiniz.Size güveniyorum."dedemin bu konuşmasını hepimiz pür dikkat dinlemiştik.Eve gittiğimizde her şeyi ailelerimize anlatmıştık.Hepsinin suratları asılmıştı.O günden sonra dedemin ne demek istediğini ve bizimkilerin suratının neden asıldığını anlamıştım.Demiz bize dövüş dersleri veriyordu ve araba kullanmasını öğretmişti.Çok erken büyümüştük.Her şeyi daha iyi kavramaya başlamıştık,bakış açılarımız değişmişti.Fakat tutkularımız ve deliliklerimiz hala aynıydı.Yine bir gece dedilik yapıp dedemizin arabasını kaçırmıştık.Gidişi muzaffer dönüşü ise ben sürecektim.Ama umduğumuz gibi olmadı.Bir an ne olduysa arabanın firenleri patladı.Araba son sürat hızla ilerliyordu. Kaza yapmamak için yoldan yola saptık.Hiç bilmediğimiz bir yola girdik.Yol çalışmaları yarım kalmıştı. Taşlar vardı.Muzaffer direksiyonu uçurumun bulunduğu yola doğru kırdı.Karşımıza kocaman kaya çıkınca çarpmamak için direksiyonu aniden kırdı ve araba taklalar atmaya başladı.
Araba tamda uçurumun kenarında durmuş sallanıyordu.Gözlerimi açtım,sol yanımda direksiyon başında oturan kardeşime baktım.Suratı kan içindeydi.Göz göze geldik."Suratın çok kötü olmuş." dedi. Sanırım benimde ondan farkım yoktu."Senin kendinden haberin yok.Bana bakarak kendi suratının ne halde olduğunu görebilirsin.İkimizinde bir birimizden farkı yok."dedim. O cevap vermek yerine gülmekle yetindi.Aradan bir dakika geçtikten sonra "İkimizde aynı anda arabadan inelim. O sıra araba uçurumdan yuvarlanacaktır,dikkatli olalım. Kurtulduktan sonra an yola çıkar bizimkilere ulaşmanın yolunu buluruz."diyerek planını anlattı. Zekiceydi fakat planı uyguladığımızda sonuç hüsranla bitmişti. Kar yağdığı için ayağı kaymıştı ve küçük bir kaya parçasına tutunarak kurtulmaya çalışıyordu. Kaya buz tuttuğu için kristal gibi parlıyordu.Ona yardım edip kurtarmak için elimi ona uzattım.Bu seferde ikimiz uçurumda asılı kalmıştık.Sağ elimle onu tutuyor sol elimlede düşmemek için kayadan tutunuyordum.Yağmurla karışık kar yağıyordu.Nefesimizi kesen, hücrelerimizi donduran rüzgar işimizi zorlaştırıyodu."Miraç, kardeşim bırak beni, sen kendini kurtar.Sona geldik ,yollarımızı burada ayıralım."diyerek saçmaladı.Ama onun bana ne dediği umrumda bile değildi.Sanırım soğuktan dolayı kafayı üşütmüş ne saçmaladığını bilmiyordu."Kapa çeneni amele.Soğuktan kafayı üşütmüşsün ,öyle bir şey söz konusu bile değil."Miraç...Muzaffer..."sesler çok tanıdıktı. Abim sanırım bizi takip etmişti. Bedenimi sevinç kapladı fakat seslenemedim.Düşmekten korkuyordum.Kardeşim benim yerime seslenince, abim hemen bulunduğumuz noktaya geldi.Gözleri fal taşı gibi kocaman açıldı.Bana elini uzattı.Soğuktan dolayı titriyordum.Abim aniden bizi yukarı doğru çekince Muzaffer ellerimin arsından kayıp gitti.Çığlığı yankılandı.Sesi beynimin içine doluştu,gördüklerim karşısında bedenimi titreme kapladı.Soğuk hava ve kardeşimin ölümü hücrelerimi ele geçirdi.Abim önce bizimkilere haber verip ardından polisi aradı.Aradan geçen süreden sonra polisin ve ambulansın firen sesleri duyulmaya başlandı.
***
Aradan dört yıl geçti ve ben kazadan sonra içime kapandım.Tedavi görmeye başladım.Ailem, orada kalmanın bana yaramadığını düşünerek başka bir şehire taşınmak için ev bakmaya başlamıştı.Bir ay sonra hiç tanımadığım,bilmediğim kalabalık bir şehire taşındık.Halbuki ben orada daha mutluydum. Adım attığım her sokakta kardeşimle benim anılarımız vardı.Yeni bir okul... yeni arkadaşlar...yeni hayat..
Kardeşim bana bakıp muzipçe gülümsüyordu.Yatağımdan fırlayıp karşısına geçtim .Onu incelemeye başladım.Sarı parlak saçları ...ışık saçan gözleri...Hiç değişmemiş.Sanki onca şey yaşanmamış gibi.Her an tekrar bir delilik yapacak derecede enerjik duruyordu.Peki ya ben...Nefes alcak kadar yorulmuştum.İlaçlar ...yaşananlar...Yorulmuştum...Ama bana bir delilik yapmayı teklif etse, asla reddetmezdim.Ama hala şaşkındım.Nasıl olurdu böyle bir şey."Lan amele sarılmayacakmısın."
Hemen sarıldım.Ama hala şaşkındım.Bu imkansız. Bu olsa olsa sadece bir rüya olur ve ben bir rüyadayım.Bunun bir rüya yerine gerçek olmasını bu anı gerçek duygularla yaşamayı tercih ederdim.Ama onu o kadar özledim ki onu rüyamda görüp ona olan hasretimi rüyamda gidermeye muhtaçtım.
"Sen...Yani ne biliyim.Ne desem.Ama seni çok özledim kardeşim. "dedim kafamı geri çekip yüzüne bakarak. Hala aynı, bıraktığım gibi.
"Hazırlan gidiyoruz. Sakın nereye diye sorma çünkü süpriz. Ben seni bekliyorum çabuk hazırlan ve ayrıca şu şoku üstünden at .Kendine gel."
"Tanam anne ."
"Bekliyorum yavrum. "
"Lan siktir. Yavşak herif. "Muzaffer bana bakıp gülümseyerek odadan çıktı. Hemen dolabın karşısına geçtim. Üstümdekileri çıkarıp dolabın içine fırlattım. Keten pantolonumla sade beyaz tişört giyindim. Camdan dışarı baktım, sanki yağmur yağacak gibiydi. Aslında yağmur yapmasını severdim. Yağmurun ve toprağın birleşen kokusu bana tarifsiz huzur veriyor. Hastalıklı ruhumu besliyor ve dinlendiriyor. Deri çektimi giyip tam odadan çikacak ken gözüme eskiden Muzaffer'in doğum günümde bana aldığı şapka gözüme takıldı. Şapkayı elime alıp baktım. Takmadığımda sinirden kuduruyordu . Artık takma zamanı geldi diye içimden geçirerek şapkayı ters bir şekilde takdım . Odamdan çıktığımda karşımda Muzaffer'i gördüm.
"Sana doğum gününde aldığım şapkayı takmış sın. Kaybettigini sanmıştım, çok bozulmuştum fakat kaybetmemişsin. Sevindim. "
Ona gülümsemekle yetindim.Aradan geçen sessizlik ürperticiydi. Bu ürpertici sessizliği bozan kardeşim oldu. "Hazırsan çıkalım artık. " dedi.
"Nereye gideceğiz ki. Ayrıca bizimkilere haber vermeliyim biliyorsun annem bazen panaroyolaklaşıyor. "
"Bilmez miyim. Hatta annen senin böyle dediğini duysa ayağının altında teperdi. "" Evet biliyorum ama annem şuan burda değil. "
" Tamam herneyse biz çıkalım. Ayrıca ben sizinkilere haber verdim sen merak etme. "
Dışarı çıkınca güneş ışınları her yere yayılmaya başladı. Etrafta kimseler yoktu. Bu kalabalık şehir nasıl olurda bukadar sessiz olur. Etrafta duyulan tek sez kuşların cıvıltılarıydı. Etraf yemyeşil, gökyüzü mavinin en güzel tonlarında ve hafifçe esen rüzgarın tenimle buluşup saclarimi dalgalandırması...En önemlisi kardeşim gibi sevdiğim Muzaffer'in yanımda olması.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beyaza Karışan Siyah
Dla nastolatkówYıllar önceydi ama dün gibi gözümün önünde, her seferinde kurtulamıyordu lanet olası. o uçurumda bağırarak, taştan taşa çarparak yuvarlanıyordu. Ben ona bir el kadar yakın kurtaramayacak kadar uzattım. ..