Chae Hyungwon ders çalışmayı çok seviyordu. Hayır hayır, ders çalışmaya âşıktı. Çocukluğundan beri aralıksız derslere girmiş, ödev yapmış, raporlar hazırlamış, yazılar yazmış, sınavlara girmişti. Yaz tatillerinde bile özel dersler almış, yıllarını iyi bir öğrenci olmaya adamıştı. Anaokulundan lise sona kadar hiçbir öğretmeni ondan şikayetçi olmamış, aksine defalarca örnek öğrenci seçilip onur belgesi almıştı.
Şimdi ise üniversitedeydi.
Seul'de bir üniversiteyi kazanması zor olmamıştı. Tek yaptığı normal çalışma hızına devam etmek olmuştu. Bir seyahat acentası işleten ailesi, gönül rahatlığıyla onu Gwangju'daki ana kucağından dev şehir Seul'e göndermişti.
Hyungwon mutluydu. Tüm hayatı boyunca buna çalışmış gibi hissediyordu. Üniversitenin kapısından içeri girdiği anda doğru yerde olduğunu anlamıştı. Artık istediği kadar araştırma yapabilecek, sonsuz kaynağa erişim imkanı olacak ve en önemlisi kimse onu rahatsız etmeyecekti. Ablası ve erkek kardeşi çoğu zaman sessizlerdi ama Hyungwon genel olarak gürültü patırtıdan nefret eden bir kişiliğe sahipti. En küçük bir gürültüde dikkati dağılırdı, o yüzden odaklanmak için pek çok yöntem geliştirmişti. Son derece saygın bir geçmişi olan bu üniversitede tıpkı kendisi gibi insanlarla tanışacağını düşünerek keyifle nefes verdi.
Yurdu, üniversite kampüsünün hemen yanıbaşındaydı. Elbette burs kazandığı için burada ücretsiz kalacaktı Hyungwon. Bavulu ve annesinin son anda eline tutuşturduğu erzak kutusuyla birlikte soluğu yurt odasında aldı. İçerisi tahmin ettiği gibi küçük ama derli topluydu. İki duvara paralel olarak uzanan iki yatak, uçlarında da iki çalışma masası vardı. Hemen bavulunu müsait bir yere bırakıp soldaki yatağı seçti kendine. Evdeki yatağı da sol taraftaydı, diğer tarafta yatarsa kesin uyuyamazdı.
Bavulunu yerleştirmeye başlamıştı ki kapının dijital kilidinin açıldığını duydu. Hyungwon şaşkınlıkla gelene baktı. Kafasında kocaman siyah kulaklıkları olan, perçemi neredeyse gözlerini kapamış, elinde bavuluyla bir erkek girmişti içeri. Beklemediği bu olayın şaşkınlığını henüz üzerinden atamamış olan Hyungwon elindekileri bırakıp yüzünü ona döndü. Diğer erkeğin yine siyah bir eşofman takımı giydiğini zar zor fark etmişti.
"Yanlış geldiniz herhalde," dedi tüm kibarlığıyla. "Buranın oda numarası 502, sizinki neydi?"
Diğer çocuk kulaklıklarını boynuna indirip dudaklarını araladı ve birkaç saniye öyle kaldı. Belli ki Hyungwon'un dediği tek kelimeyi bile duymamıştı.
"502," diye tekrarladı Hyungwon. Yeterince sabırlı olduğunu hissediyordu.
"Ha?"
Tamam, bu oldukça kabaydı. Sabrı taşmak üzereydi.
"Burası 502 numara. Yanlış gelmiş olabilirsin diyorum." Artık saygılı konuşmayı da bir kenara bırakmıştı.
Diğeri elindeki giriş kartını göstererek, "Yoo," dedi. "502. Burası benim odam."
Hyungwon bir anlığına cevap veremedi. Bu faktörü hiç hesaba katmamıştı. Yani oda arkadaşı faktörünü. Odayı boş görünce yalnız kalacağı şekilde yorumlamıştı. Ama belli ki hata etmişti.
"Ya," dedi, en sonunda konuştuğunda. "Bana oda arkadaşım olacağını söylememişlerdi de."
Yeni oda arkadaşı, kulaklıklarıyla beraber eşofman üstünü de çıkararak boştaki yatağın üzerine fırlattı. "Tahmin etmeliydin. İki tane yatak var ya."
O da saygılı konuşmuyordu. Hyungwon yutkundu. Ailesinden aldığı ve bugüne kadar getirdiği eğitimi hemen bir kenara atacak değildi. "Merhaba o zaman. Ben Chae Hyungwon." Sıkması için elini uzattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zıt Kutuplar | hyungwonho
FanfictionHyungwon üniversiteye sadece iyi bir dereceyle mezun olmak için gelmişti. Yurttaki oda arkadaşı, spor müptelası Hoseok ise onun tam zıddıydı. Zıt kutuplar birbirini çeker derlerdi... ama düzenini bozmaktan hiç hoşlanmayan Hyungwon bundan zerre kada...