Dersler başlayalı beş saat olmuştu ve Chae Hyungwon çoktan mest olmuş haldeydi. Öğretmenlerinin çoğunun beklediği kadar kültürlü ve donanımlı insanlar olduğunu görünce yüzüne bir gülümseme yerleşmiş, anlatılan ve tartışılan konuları duymasıyla birlikte bu gülümseme suratına sabitlenmişti. Çok fazla dikkat etmemişti aslında ama birlikte ders aldığı insanlar da iyi gibilerdi. Lisedeki gibi saçma gevezelikler, herkesin birbirine sataşması falan yoktu. Ya da ilk günler olduğu için böyleydi. Bilmiyordu, tek bildiği şimdilik durumdan hayli memnun olduğuydu.
Dün gece biraz geç uyumuştu. Dışarıdaki eğlencenin gürültüsü onu rahatsız edince (işte Hyungwon bu kadar hassas bir insandı) kulaklıklarını takıp indie müziğiyle beraber kitaplarından birini okumaya başlamıştı. Kitabın son derece ilgi çekici olması onun suçu değildi. Ancak kapının açılma sesini duyduğu anda kitabı kucağına bırakıp uyuma taklidi yapmaya başlamıştı. Ve neden böyle bir tepki verdiğini dahi bilmiyordu. Galiba Hoseok'la konuşmak istememişti. Sinir bozucu bir şekilde tamamen tersi olan ve çok fazla ısrar eden Hoseok'la... Bu yüzden kulaklarını çıkarmamış, lambayı kapatmamış, yalnızca uyuma taklidi yapmıştı. Ne kadar inandırıcı olmuştu bilmiyordu fakat daha sonra kucağındaki ağırlık gitmiş, telefonundan gelen müzik durmuş ve göz kapaklarından içeri sızan ışık yok olmuştu.
Sabah uyandığında Hoseok odadan çıkmak üzereydi. Aralarında, Hyungwon'un çatlak sesini de içeren kısa bir konuşma geçtikten sonra aceleyle gitmişti. Hoseok'un dün gelmediği için kendisine kızıp kızmadığını merak ediyordu ancak kızacak bir şey olmadığına neredeyse emindi. Ortada ne kızacak bir durum ne de kızma hakkı vardı.
Öğle yemeğine inmeden önce, sınıfta yanında oturan çocuk onunla konuşmaya başladı. Belli ki derste canı sıkılmıştı. Belki de kendine yeni arkadaşlar arıyordu. Daha önce tanıştığı tuhaf, sarı saçlı Minhyuk kadar olmasa da bu çocuğun da çenesi bir hayli düşüktü. En kötüsü ise durduk yere bayat espriler yapmasıydı. Ve Hyungwon'dan karşılık almazsa çok bozuluyordu. Sınıfında belki de o kadar iyi insanlar olmadığını düşünen Hyungwon, tek günlük bu işkenceye izin verdi. Kihyun adlı, hafif kısa boylu sınıf arkadaşıyla birlikte öğle yemeği yedi. İşte o sırada oda arkadaşını yanında oldukça iri yarı bir tiple masasında otururken gördü.
Hoseok onu görmüştü, bunu biliyordu çünkü gözleri bir saniyeliğine kesişmişti. Ancak yemeğine devam edip karşısındaki iri yarının söylediklerini dinlemeye koyulmuştu. Hyungwon umursamadı. Kesinlikte ortada alınıp gücenecek bir durum olduğunu düşünmüyordu. Ne yazık ki öğle yemeğini kazasız belasız (yani Hoseok'suz) atlatma umutları, çıkışta bahçede Kihyun'un ona seslenmesiyle yıkıldı.
"Yine erkencisin? Tam olarak ne zaman kampüse adım attın Kihyun?" diye sordu Hoseok.
"Dokuzu iki geçe. Bavulumu odaya bırakmadan derse girdim. Arada gidip bavuldan kurtuldum. Sonra tekrar derse girdim. Hayat bazen beni çok zorluyor Wonho!"
İşte, yine biri ona Wonho demişti. Hyungwon dinlememeye çalışıyordu ama her daim Hoseok ve arkadaşlarından biriyle karşılaşması olayın içine dahil olmasını zorunlu kılıyordu.
"Geçen Minhyuk seni sorup durdu," dedi Hoseok'un yanındaki kaslı ancak bebek suratlı çocuk.
"Ne zaman?"
"Dün gece." Cevabı Hoseok vermişti ve bunu yaparken tam olarak Hyungwon'un gözlerinin içine bakmıştı.
Kihyun sırıttı ama sonra birden hatırlamış gibi, "Ha, bu sınıfta tanıştığım arkadaşım Hyungwon," diye tanıştırdı onu. Bir eliyle Hyungwon'un kolunu tuttu.
Hoseok gülümsedi. Yanındaki ise, "Benim adım da Hyunwoo," dedi. İçtenlikle gülümsüyordu. "Ama çoğu kişi bana Shownu der. Sen de öyle diyebilirsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zıt Kutuplar | hyungwonho
FanfictionHyungwon üniversiteye sadece iyi bir dereceyle mezun olmak için gelmişti. Yurttaki oda arkadaşı, spor müptelası Hoseok ise onun tam zıddıydı. Zıt kutuplar birbirini çeker derlerdi... ama düzenini bozmaktan hiç hoşlanmayan Hyungwon bundan zerre kada...