Hyungwon o gece uyuyamadı. Yerini yadırgamıştı. Hem de nasıl. Yatakta dönüp durmuş, bir türlü rahat edememiş, yanındaki buz gibi duvardan kurtulmak için yorganına sarılmış ama bu sefer de uzun bedenine yorgan yetmeyip ayakları açıkta kalmıştı. Yastığı alıştığı gibi değildi. Yatağı alıştığı gibi hiç değildi. Sağ tarafta yatmak zorunda kalmıştı ki bu hâlâ onu deli ediyordu. En kötüsü ise bir yabancıyla aynı odayı paylaşıyor olmasıydı.
Hoseok sesli uyuyordu. Horladığı söylenemezdi ama nefes alışverişleri çok sesliydi. Sürekli dönüp duruyor, arada mutlu sesler çıkarıyordu. Belli ki Hyungwon'un aksine o yerini yadırgamamıştı. Ayrıca yine Hyungwon'un aksine kafasını yastığa koyar koymaz uyumuştu. Bu da ona karşı daha da öfkeyle dolmasını sağlıyordu. Bu çocuk Hyungwon'un her konuda tam tersiydi. Tamam, aslında uyuduğu şekle bakınca yeterince yorgun görünüyordu. İlk karşılaştıklarında da göz altları biraz çöküktü. Belki uzun yoldan gelmişti ama bu ona Hyungwon'un seçtiği yatağı kapıp sonra da mışıl mışıl uyuma hakkı vermiyordu.
Bu yüzden Hyungwon gece boyunca döndü durdu. Evdeki odası sadece kendine aitti, bu yüzden bir başkasıyla aynı odada uyumaya alışık olduğu pek söylenemezdi. Ailesi her zaman onun çalışma aşkına saygılı olmuştu. Ona sırf bu sebeple ayrı oda bile vermişlerdi. Şimdi, hayallerinin üniversitesinde, hiç de çalışma aşkıyla yanıp tutuşmayan biriyle, bir yabancıyla aynı odayı paylaşıyordu. Ve kafasında dönüp duran düşünceler onu her dakika daha da geriyordu. Bu curcunanın arasında Hyungwon bir şekilde sızıp kaldı.
***
Bir, iki, üç, dört...
Hafif bir tıkırtı, bir el çırpma, sonra yine:
Bir, iki, üç, dört, beş...
Chae Hyungwon alışık olmadığı bir tavana bakarak uyandı. Güneş karşısındaki pencereden yüzüne vuruyor, onu gözlerini açmaya zorluyordu. Ve bir erkek sesi sürekli saymaya devam ediyordu. Hyungwon'un nerede ve ne durumda olduğunu anlaması birkaç saniye sürdü. En sonunda kafasını kaldırıp baktığında dolabın önünde sürekli inip kalkan bir beden gördü. Algılayabilmek için bekledi, gözlerini ovuşturdu. Düşünürken ağzının açık kaldığına bir hayli emindi.
Çok da uzun olmayan ama kaslı bir beden, oda arkadaşı Shin Hoseok'un bedeni terle parlıyordu. Açılmış perdelerden sızan güneş ışığı onun tüm bedenine yansıyor, Hyungwon'un gözlerini kamaştırıyordu. Hoseok'un üzerinde kolsuz beyaz bir atlet, spor şortu ve kafasında şu spor saç bantlarından vardı. Şınav çekerken bandın dışında kalmış saçları savrulup duruyordu.
Oda arkadaşı sabahın köründe şınav çekiyordu. Ve bu nedense Hyungwon'u şaşırtmamıştı.
Yine de, "Ne yapıyorsun?" demekten kendini alıkoyamadı. Sesi sabahın getirisiyle bozuk çıkmıştı.
Hoseok hâlâ iki parmağının üstünde, kafasını ona çevirip baktı. "Günaydın!" dedi Hoseok gülümseyerek. Ki bu gülümseme Hyungwon'u, spor yapan bir Hoseok'tan daha çok şaşırtmıştı. "Sabah sporu yapıyorum. Katılmak ister misin?"
Hyungwon suratını buruşturdu. Elbette katılmayacaktı. Cevap vermeden yorganı üzerinden atarak ayaklarını yataktan sarkıttı. Hâlâ uyanma aşamasındaydı, hiçbir zaman bir sabah insanı olmamıştı.
"Saat kaç?" dedi komodinin üzerindeki telefonu tamamen unutarak. Sesi yine kırılmıştı. Suratının taze mandu kadar şiş olduğuna oldukça emindi.
"Yedi falan herhalde," dedi Hoseok. Şimdi bacaklarını uzatmış yerde oturuyordu.
Hyungwon tüm sabah aksiliğiyle yerinden kalktı. Ortak tuvaletlerine doğru giderken yerde oturan terli bedene bakmamayı başardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zıt Kutuplar | hyungwonho
FanfictionHyungwon üniversiteye sadece iyi bir dereceyle mezun olmak için gelmişti. Yurttaki oda arkadaşı, spor müptelası Hoseok ise onun tam zıddıydı. Zıt kutuplar birbirini çeker derlerdi... ama düzenini bozmaktan hiç hoşlanmayan Hyungwon bundan zerre kada...