Önümde uzanan zorlu koridora baktım. Ayakta durabilecek miydim? Bunu yapmaya yetecek gücüm var mıydı? Güneşin batışını tekrar görebilmek için yeterince güçlü müydüm? Arkamdaki kaba sesle kendime geldim.
"Bayan, ilerler misiniz?" 'B' harfinin hemen yanındaki uzatılarak söylenmiş 'a' harfi hareketlenmemi sağladı. İnsanlara çarpa çarpa ilerlerken aklımda tekbir soru vardı: "benim ne zaman bir arabam olacak?"
Zamanla mutasyona uğramaktan korkuyorum metrobüs köşelerinde.
Tabi iyi tarafından bakarsak fiziksel olarak daha güçlüyüm artık. Laf aramızda buralarda biraz zaman geçirdim, kıdemliyim.
Zor günlerdi evlat...
Kendime ayakta durabileceğim bir köşe bulup ineceğim durağı kulaklığımı takarak bekledim. Çalan müziği 'karışık çalma'ya ayarlayıp telefonumu cebime koydum. Daha önce bir yerde okuduğum cümle geldi aklıma: toplum içinde kulaklık takmak; 'benimle konuşmayın' mesajı verir.
Doğru mesajı vermenin keyfiyle gülümsedim ve kalabalık metro topluluğunda bana garip garip bakan benim yaşlarımdaki bir erkeğin bakışlarıyla yüzümü eski mimiksiz haline soktum. Ona donuk bakışlar attıktan sonra yapması gerekeni anlayarak önüne döndü.
Yani bugün de hayatımın aşkını falan bulmadım sakin olun.
Bir süre sonra okuduğum üniversiteye en yakın olan durakta indim ve kısa mesafeyi yürümeye koyuldum. Yürümek güzeldi. Nefes aldığımı hissediyordum. Kulağımdaki kulaklıkla çok daha iyi bir duyguydu.
Okula girdiğimde zaman kaybetmeden dersimin olduğu anfiye yöneldim. Dersin başlamasına birkaç dakika kalmıştı. Bunun sebepyeri arasında biraz daha uyuyabilmek için saati olabildiğince geçe kurmak da vardı tabi ki.
Anfiye varıp yerimi aldığımda, bizi gömüp öyle öleceğine inandığım, yaşlı hocamız da içeriye girip arkasından kapıyı kapattı. Bilgisayarının bulunduğu çantayı masasına koyup bize sevimsiz bakışlar atmaya başladı. Bu bakışların ismi şuydu: 'hepinizden tiksiniyorum, konuşmayı yeni öğrenmiş veletler'
***
Kafeteryaya inip kendime soğuk bir limonata aldım ve uç köşelerdeki masalardan birine oturdum. Artık omzumu acıtmaya başlayan sırt çantamı da masaya koydum. İçinde bilgisayarım vardı ve kendisiyle mantık dolu bir aşk yaşasam da bir gün Notre Dame'ninki gibi bir kamburuna sahip olmaktan korkuyordum.
Kendime not: sırta ağırlık çalış.
Buzlu limonatamın pipetinden dudaklarımı ayırmadan bilgisayarımı çantadan çıkarmaya çalıştım. En sevdiğim şeylerden biriydi bu şekilde stres atmak. Bilgisayarım ve limonatam yetiyordu bana çoğu zaman. Pek fazla arkadaşı olmayan biri olarak -ki ben bunu insanlardan iğrendiğim yönünde yorumluyorum- beni mutlu eden şeyler genelde cansız oluyorlar. Ve kendi halindeki iç dünyamın bana verdiği yetkiye dayanarak söyleyebilirim ki; canlılara da pek ihtiyaç duymuyorum.
Ben tam bilgisayarımı açmıştım ki yanımdaki sandalyenin sesiyle bakışlarım o yöne döndü. Bayık bakışlarımla, bana sökmediği halde her seferinde yavru köpek bakışı atan Selin'i süzdükten sonra bilgisayarıma döndüm.
Hep merak etmişimdir; insanların işleri düştüğünde uğradıkları tek kişi miyim. Dünya üzerinde benden başka var mı? Yoksa türümün son örneği miyim?
Pes ederek ona döndüm.
"Yine ne istiyorsun?" Selin kocaman sırıtışıyla tatlı olduğunu düşündüğü bir bakışla bana bakmaya devam etti.
Kırmızı gözlü kurnaz tavşanlara benzediğini söylemeli miydim?
"Selin, o çirkin bakışla her ne demeye çalışıyorsan cevabım: hayır." Sırıtışını silip iddialı bir havaya büründü. Bu şu demek: son koz. Selin pek kurnaz bir kız olduğundan az biraz ürksem de belli etmedim.
"İyiliğini karşılıksız bırakmayacağım, bu ay kirasını tek başına ödemek zorunda olan kız. Hem ayıptır ayol, ben senin liseden beri arkadaşınım."
Haklıydı. Özellikle de güzide öğrenci evimizi terk eden eski ev 'arkadaşlarım' yüzünden kirayı tek başıma ödemem gerektiği konusunda. Derin bir nefes verdim. Bu kızın haklı olmasından nefret ediyordum! Ama bende bunu itiraf edecek göz yoktu!
"Haklısın" O galibiyetle gülümserken devam ettim. "Ne geldiyse başıma arkadaş kazığından geldi" Yüzü aniden bozulurken kiranın altından abim sağolsun kalkmış olsam da, dağları aşıp gelmiş elektrik faturamı hatırladım ve devam ettim.
"Ama ben uslanmaz bir kötü kızım" bu ister istemez ikimizin de gülmesine sebep olmuştu.
"Neyse" dedi Selin. "şimdi senden istediğim bir şey var."
"Ondan şüphem yok" dedim oldukça yapmacık sırıtışımla. O da gözlerini devirdikten sonra devam etti.
"Orkun'dan şüpheleniyorum. Telefonunu elime alınca birden çekiyor, hayır gizlice de bakamıyorum cebinden ayırmıyor. Dolayısıyla ben de ne halt yiyor bulamıyorum. Ama benim IQdan zengin, canım arkadaşım bulabilir diye düşündüğüm için yanına geldim."
"'İşim düştü' desene sen şuna." Dedikten sonra ona dönüp elimi pazarlık için uzattım . Abimden daha fazla para isteyemezdim."elektrik faturama?"
Önce biraz gülümsedi ve elini uzattı, sonra söylediğimi daha iyi algılayıp elini sertçe çekti.
"Yuh Mavi! Kızım sen Elliot Alderson'un asistanı olacak kıvama geldin, o fatura buradan Van'a yol olur, ocağıma incir ağacı mı dikeceksin!"
Ona yaklaşıp kolunu cimcikledim ve tıslarcasına fısıldadım " megafon da vereyim istersen eline?" O kadar da değil, abartma falan demedim, diyemezdim. Hayatım boyunca özgüveni düşük bir insan olarak kendime güvendiğim tek konuydu bu. Bilgisayarla bir insanın sağlık sorunlarından henüz başlamadığı işine kadar bir çok şeyi bulabilirdim ve kendimle ilgili gurur duyduğun yegane şeydi. Yok sayamazdım. Ama gizli kalması baş ağrılarımın seyrini normal düzeyde tutması içindi.
"Yahu abartma vardır sende para. Bir çantan kadar emeğimin değeri yok mu? Hem liseden beri arkadaşınım!" Hayalimdeki silahtan çıkan dumanı yine hayalimde üfleyip Selin'in pes etmiş suratına baktım.
"Ayy tamam pis pis sırıtma Mavi. Sanki yeni element keşfettin.Hadi bir an önce bul şu mesajları"
Numarayı alıp hızlıca amacım için uğraşamaya koyuldum. Hayallerim microsoftta o kod senin bu kod benim hayatımın işiyle uğraşmakken gerçeklerim, elektrik faturam için kıskanç bir sevgili tarafından kullanılmaktı. 'Neyse' dedim içimden, 'bir gün o da olur, en azından kişisel telefon bilgilerine ulaşmakta, uyanık ama salak rolü icra eden Selin sayesinde master yaptım, buna da şükür.
'Merhaba Microsoft, ben Mavi ÖZMEN. 4 yıl bilgisayar mühendisliği okudum. 2 yıl kişisel veri düzenleme üzerine master yaptıktan sonra tezimi hesap çalma üzerine yaptım. Daha sonra da bir kitap çıkarttım. "Orkun'a dair stalk denemeleri"'
Derin bir nefes verdikten sonra Selin'e değil ekrana bakarak konuştum.
"Sevgili müşterimiz hizmet kapsamına ağlayacak omuz dahil değildir"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mavi
HumorHayal et! Olabileceğin en güzel şeyleri. Düşün! Var olan gerçeklerini. Çarp! Şey... Pekala bu şöyle oluyor; hayatın sana bahşettiği, kimsenin planlarında olmayan gerçeklerin yaşamına karışması. Yani diyor ki senin o güzel kafanda hazırla...